ASLAN DAYIM 14.BÖLÜM

Abone Ol
 ASLAN DAYIM              14.BÖLÜM 


...teneffüste Dihidrojen Monoksit içerken gördüm seni. Otur bakalım.

Can, şaşkın otururken, Aslan sınıf birincisi Zeki’nin yanına gitti, saçlarını okşadı.

—Sen söyle bakalım, bu madde başka türlü yazılabilir mi?

—Evet.

—Yaz bakalım, arkadaşların bu yazılışıyla tanıyabilecekler mi?

—Öğretmenim 2HO  demek 2 tane hidrojen, 1tane Oksijen demektir. Yani  2HO=H2O yazılabilir. Bu da suyun formülüdür.

Öğrencilerden “Aaa!” sesi yükselirken.

—Söylediklerimin hepsi doğru değil mi çocuklar. Ciğere su kaçması boğar. Suyun katı hali, yani buz uzun süre temasta zarar verir, gaz hali, yani çaydanlıktan filan çıkan o sıcak buharı derinize temas ederse yanığa sebep olur Yani her duyduğunuzu kendi zekanızda filtre edin. Sözlerin arkasında bir mana olabilir. Bunu ‘Kimseye güvenmeyin, şüphe edin’ manasına söylemiyorum. Aşırı güvensizlik mutsuz eder. Ben farklı düşünebilirseniz büyük adam da olabilirsiniz manasında söylüyorum. Farklı düşünen ayrıntıyı yakalayabilir. Konuyu biraz açayım, ben veya başkası size bir şey öğretebiliyorsak, hedefiniz size öğreten gibi olmak değil, onu bir adım geçmek olmalı. Bunun da yolu bire bir taklitten değil, özgür düşünceden geçer. Özgürlük önce düşünceden başlar ve başkalarının göremediklerini görmenizi sağlar.

Şakir parmak kaldırdı;

—Evet Şakir, engin görüşlerinden yaralanalım.

—Öğrencinin biri varmış…

—Eeee ikinci dönem çalışmış, 1 olan notunu düzeltmiş.

—Bunun konumuzla ne ilgisi var.

—Öğretmenim arkadaşların çoğu güldü,

—Öylemi?

—Diğerleri gül değildi, bir kısmı menekşe, bir kısmı sümbül.

—Arkadaşların sana patavatsız demekte haklı galiba. Bundan sonra espri yapmadan önce arkadaşlarını uyaracaksın.

—Ya uyumuyorsa.

—Evladım susar mısın?

— Tabi susarım öğretmenim, su var mı?

— Otur patavatsız seni, çıldırtacak mısın beni! Konunun ciddiyetini yok ettin. Benim sabrım da, senin iznin de bittiiii. Oh be.. Ne diyorduk yahu…

Kapı çalındı, müdür ve Aslan’ı sevmeyen sert öğretmen İdris içeri girdi. Aslan ortamı toparlamaya çalıştı.

— İmla kuralları önemlidir. Bazen bir virgül tüm manayı değiştirebilir. Ooo hoş geldiniz müdür bey.

—Derste miydiniz Aslan Bey?

—Evet müdür bey.

—Şey, İdris Bey sınıftan çok ses geliyor, öğretmenleri yok galiba dedi de.

—Çok ses mi?

İdris bey hemen atıldı;

—Gülme sesleri geliyordu müdür bey.

—Ha evet, çocukların dikkatini toparlamak için arada fıkra anlatırım.

İdris öğretmen hemen atıldı;

—Aaaa olmaz ki canım, ciddi olmak lazım, burası okul.

—Merak etmeyin İdris Bey, size karşı ciddi olacağım. Fakat öğrencilerimle arama girmeyiniz. Yok, yerime öğretmen bulursanız, ona da itiraz etmem. Çocukların dersi boş geçmesin yeter.

Okul müdürü geri döndü, İdris beye de “Çıkalım” diye işaret ederek kapıya doğru yürüdü.;

—Size kolay gelsin Aslan Bey.

Aslan, çocuklara gülümsemeye çalışarak;

—Ne diyorduk, bir virgül bile önemlidir. Örneğin “Aslan, kel arkadaşının kulaklarına baktı”…

Müdür uzaklaşmıştı ama İdris Bey cümleyi duymuş, şakalaşmaya devam ettiğini anlamıştı. Aslan onun duymasını sağlayacak şekilde devam etti.

—Burada virgülü eklemezsek, Aslan’ın soyadının kel olduğu zannedilebilir.

İdris bey, kapıyı hızlıca çekti.

Aslan, hiçbir şey olmamış gibi devam etti;

—Eskiden çok kitap okurdum. Genelde esprili kitapları seçerdim ama dersimiz Türkçe olduğu için ben size halk edebiyatındaki hiciv sanatından örnekler vermek istiyorum. Hiciv gerçekten ustalık isteyen bir eleştiri yöntemidir. Şiirleriyle kızdıkları kişiyi, yöneticiyi filan hicvedenler olduğu gibi yine zekâ ürünü olaylarla hicvedenler de vardır. Benim çok sevdiğim bir tanesi şöyle;

Birbirlerine sürekli takılan iki paşa varmış. Birisi Mısır’a giderken diğerine sormuş, “Mısıra gidiyorum, var mı bir isteğiniz” diğeri de “Mısır’ın beyaz eşekleri meşhurmuş. Bir tane getirebilirseniz sevinirim.” Paşa Mısıra gitmiş gelmiş. Tabi koskoca eşeği getirmek mümkün olmamış. Diğer paşa ona hoş geldin ziyaretine gelince “Aaa. Paşam sizi görünce hatırladım, maalesef istediğiniz eşeği getiremedim.” Öbürü laftaki dokundurmayı fark etmiş ama o da zekice cevap vermiş Önemli değil, sağlıcakla siz geldiniz ya yeterli”

Bazı halk âşıkları, bazı şairler de çok güzel hiciv şiirleri yazmıştır. Mesela Figani, mesela eski şairlerden Nef’i, geçen yüzyıldan Şair Eşref. Eveeet... Hiciv incelik ve zekâ gerektirir. Size hakaret eden birinin üstüne, “Ne diyorsun lan sen!” diye yürüyen biri hatırlanmaz ama zeka kokan bir hicivle cevabını veren yıllarca saygıyla, övgüyle anılabilir.

Çocuklara şöyle bir göz ucuyla baktı,

—Anlaşıldı, biraz ciddi takılsak hemen dikkatiniz dağılıyor. Fıkra anlatacak var mı?

Öğrencilerin çoğu heyecanla parmak kaldırınca cümlesine devam etti;

—…deseeem gözünüzü açarsınız değil mi? Neyse bu günlük bu kadar çocuklar. Gelecek ders edebiyat sanatlarına devam edeceğiz. Yıllardır okumadığım konuları size öğretmek için yeniden okuyorum. Sizin sınavlarda başarılı olmanızı çok istiyorum.

—Öğretmenim, yıllarca okumadan hayata atılamaz mıyız?

—Tabi ama bunun için ne olman gerektiğine karar vermen gerekir. Unutma ki ulu bir çınarın yetişmesi çok uzun sürer ama sen, “ben dev bir çınar değil de her işe maydanoz olacağım” dersen bunun için birkaç haftalı bir süre yeterlidir.

 

 

—Öğretmenim, İngilizce dersi bu hafta boş geçecekmiş, ona da siz gelseniz.

—Yok ya, çamaşıra—bulaşığa da geleyim isterseniz. Oturun, kendiniz çalışın öğrenin. Çöpçüler, hamallar bile biliyor İngilizce’yi, siz mi öğrenemeyeceksiniz.

—Çöpçüler, hamallar mı? Hadi ya!

—Canım İngiltere’deki çöpçüler.

—Fıkra anlatmanız hoşumuza gidiyor öğretmenim, her ders anlatacak mısınız?

—Fıkrasız, şakasız yaşayamam ki ben. Merak etmeyin dersimize de bakacağız, neşemize de. Şimdi biraz ara verelim de bir hatıramı anlatayım. Sizin kadar usta olmasam da ben de kopya çekmeyi denerdim. Kopya çekmek de bazı yetenekler ister. Bunların başında da gözlerin çok iyi görmesi ve kulakların çok iyi duyması gelir. Ben bir sınavda bu yüzden yanlış cevap vermiştim. Sınava girdik, en sert öğretmenin dersi için sınava girmiştik. Öğretmen sıraların arasında dolaşıyor. Öğretmen uzaklaşınca arkadaşa soruyu sordum; “Maddenin üç hali nedir?”. Arkadaş fısıldarken de hemen cevabı yazdım. Öbür ders öğretmen cevabımı okurken gülmekten çatlıyor. “Oğlum sen kopya çekmeye çalışmışsın ama söyleneni anlamamışsın. Maddenin üç hali  ‘Katır, Sığır, Kaz’ yazmışsın” dedi. Bu olaydan sonra doğru cevabı öğrendim ama çok geç kaldım.

Dursun parmak kaldırdı;

—Öğretmenim hangisi yanlış, kaz mı?

—Otur, kerata. Dersten sonra arkadaşlarından öğren bir daha ki ders sözlü yapacağım. Sana da gıcık oluyorum zaten, test sınavlarında yazı tura atıyormuşsun, doğru mu?

—Şey evet öğretmenim.

—Faydası oldu mu bari? Mesela dünkü fizik sınavın nasıl geçti.

—Çoğunu yapmıştım da, bitince kontrol için yazı tura atarken öğretmen kızdı.

—İşte budur. Bu büyüyünce büyük adam olacak. Sınavını bitirip, cevapları bile yazı-tura ile kontrol ediyorsun ha… Neyse, sen kendini kurtarırsın da gerisini arkadaşların düşünsün.

Öğrencilerin yüzündeki tebessüme baktı, içi rahatladı.

—Arkadaşlar bu günlük dersimiz son saate alındığı için  ben de yoruldum. Hazır hepinizin yüzü gülerken burada bırakalım. Ha… Can sen gel bakalım. Bu gün sizin mahallede bir arkadaşa gidiyorum, beraber gidelim.

Sonra, Can’a fısıltıyla sordu;

—Seni eve bırakayım, yemeğimi de yiyeyim akşama bir iş var. Fırına un çuvalları indireceğiz. Ha Ayşegül’ü baban alacak değil mi?

—Evet, onun okul çıkışına babam gelecek yine.

Okuldan biraz uzaklaşınca Can dayanamayıp sordu;

—Dayı sen bu öğretmenliği ciddiye aldın.

—Dersiniz boş geçeceğine benim gelmem kötü mü?

—Yok, dayı şikâyet ettiğimden söylemiyorum ama ‘Gelecek derse edebiyat sanatlarını anlatacağım’ dedin.

—Edebiyata eskiden ilgim vardı, yine de çok severim. Bu benim için eski bilgileri tazelemek olacak. Hem ben birilerine faydalı olmak istiyorum Can. Öğretmenlikteki asıl lezzet buymuş Ve bu lezzet de içimde büyümeye başladı.

—İş araman ne olacak dayı?

—Sizin Türkçe dersleriniz haricindeki zamanlarda ne yapıyorum zannediyorsun. İş aramaya gidiyorum.

—Ama dayı sen öğretmen değilsin ki…

Aslan’ın yüzüne bir hüzün dalgası yayıldı. O günlerde girdiği öğretmenlik için formasyon sınavını düşündü. İyi bir netice alıp, öğretmen olmayı o anda daha da gönülden istedi.

—Haklısın Can. Ama gelecekte neler olacağını kim bilir ki… Öğretmenin anlamı nedir Can, öğretmek, faydalı olmak, yol göstermek değil midir? Tamam, benim hayatım iyi bir örnek değil ama ben hayattan ders almış biriyim. Tecrübelerimle size yol gösterme şansım varsa…

Can, dayısının bu konuya üzüldüğünü düşünüp, sustu.

***                        ***                        ***                        ***

Ertesi gün Aslan, teneffüste öğretmenler odasına gittiğinde, Ayşe öğretmeni görmeye çalışıyordu. O esnada Ayşe öğretmen yanlarına geldi. Sevinçle bağırdı;

—Arkadaşlar, az önce Seviye belirleme hazırlık sınavı sonuçları geldi. Müdür bey şimdi gelip açıklayacak.

Hemen peşi sıra okul müdürü de elinde bilgisayar çıktısıyla öğretmenler odasına girdi. Arkadaşlar, SBS deneme sınavında okulumuz oldukça başarılı oldu. Genel de seviye iyi olmakla birlikte 6—C sınıfı yüzümüze ağartan sınıf olduğundan, bu sınıfın derslerine giren öğretmenlere teşekkür ediyorum. Ayşe öğretmen memnun gülümsedi, İdris öğretmen şöyle bir yerinde doğrularak;

—Eee… Çok çalıştırdık, çoook.

Müdür devam etti;

Gelen neticelere göre, 6—C sınıfımız en yüksek puanları Türkçe dersinden aldığı için ve ilçedeki okullarda Türkçe’deki en başarılı ilk üç öğrenci bu sınıftan çıktığı için Aslan öğretmenimize ayrıca teşekkür ediyorum.

Aslan gelen tebriklere sadece başıyla, sessizce teşekkür etti.

Müdür devam etti;

—İlk üç sırayı alan Zeki, Recep ve Can adlı öğrenciler az sonra birer teşekkür ve hatıra mahiyetinde belge hazırlıyoruz. Yarın ki veli toplantısında okulumuz adına takdim edeceğiz.

***                        ***                        ***                        ***

Deneme sınavındaki başarı sayesinde veli toplantısı oldukça neşeli geçmişti. Toplantı sonunda bir veli, Aslan’ın yanına geldi. Yanında öğrencilerden Selim vardı. İlçe çapında ilklere girmese de 80 aldığı için annesi çok sevinçliydi

—Oğlum ilk defa böyle bir sınavda başarılı oldu. Az önce sordum, siz geldikten sonra çalışmaya başlamış, öyle diyor. Alın öğretmen bey, eti sizin kemiği bizim. Yaramazlıklarıyla da, tembelliğiyle de bıktırırdı bizi. İsterseniz iyice dövün adam edin.

—Pardon yanlış geldiniz sanırım. Ben öğretmenim, bana emanet edilen çocukların eğitim ve öğretiminden sorumluyum. Dövme işini bana yakıştırmanıza da, çocuğunuza yakıştırmanıza da çok üzüldüm.

—Daha ne istiyorsunuz ki öğretmen bey, döverseniz hiç şikâyetçi olmayacağız, diyorum

—Eğitimi dövmekle bir görüyorsanız, ilerde boks salonu var, siz oraya gidin.