Yıl 1986, Bulgaristan Deliorman’ın Razgat’taki Duraç köyü. Bulgaristan’ın çoğu yeri gibi genelde sakin, olayların az olduğu bir köy. Bulgaristan’daki köyler diğer ülkelerdeki gibi bir kaç yüz nüfuslu değil, oldukça kalabalık. Duraç’ın nüfusu da 5 bine yakın.
Bulgaristan’daki baskı yönetimi sayesinde her şey düzenli bir görüntüde yaşanıyor. İnsanların nerede, hangi saatlerde çalışacağı belli. Hafta içi 18’den sonra iş yerleri kapanıyor. Restoran , bar gibi yerler ise saat 22’ye kadar açık olduğundan ailece veya arkadaşlarıyla eğlenmeye gidenler iş dönüşü çoğunlukla buralarda bulunuyor.
Gündüz sokaklarda dolaşmak kolay değil. Her yerde sıkı bir denetim olduğundan, polisler gündüz vakti dolaşanlar çevirip “Bu saatte niçin işte değilsin?” diye soruyor ve iş yerinden bu saatte izinli olduğuna dair bir kağıt gösteremeyenleri cezalandırıp, ağır işlerde çalıştırabiliyordu.
Güvenliğin sıkı olması sayesinde suç oranı çok düşüktü. Her köyde suçluları yargılayacak halktan görevliler olurdu. Duraç köyünde mahkeme heyeti genelde müdür, öğretmen gibi görevlilerden oluşan yaklaşık 4-5 kişilik bir mahkeme heyetinden oluşuyordu. Mahkeme heyeti bir bakıma şahit olmaları için halkı da mahkemeye çağırıyor ve yaklaşık 300 kişiden oluşan bir grup da, o gün için mahkeme olarak düzenlenen, köyün Çitalişde salonunda yani köyün kültür evinin salonunda hazır bulunuyordu. Büyük mahkemelerde ise köye gerçek hakim geliyor ve ibret olması için çevre köylerden de insanlar çağrılarak mahkeme stadyumda yapılıyordu.
Halk mahkemelerinde basit suçlara basit cezalar verilse de, caydırıcılık açısından etkili oluyordu. Mesela görevinde ihmali bulunan kişi kınama cezası almıştı. Mahkemeye gelen yüzlerce kişi hakaretler etmiş, hatta önlerinden geçerken tükürmüşlerdi. Tanıdığı insanlar önünde böyle bir ceza ile rezil olan kişi kolay kolay bir daha aynı hatayı yapmıyordu.
Remzi bey, Bulgaristan, Deliorman, Duraç köyü doğumluydu. Yıllarca köyde kurulan çeşitli mahkemelere şahit olmuştu. Bunlardan en çok ikisi aklında kalmıştı. Birinde, kadının biri öfkelenip başka bir kadına “Köpek” dediği için halk mahkemesince 6 ay hapisle cezalandırılmıştı. Diğerinde ise olayda ceza da daha kötüydü. Stadyumda kurulan mahkemeye gerçek hakim gelmiş ve ağır bir ceza vermişti. Komşu kızına tecavüz eden delikanlı, mahkemede suçlu bulunmuş ve hemen oracıkta kurşuna dizilmişti.
Deliorman çoğunlukla düzlüklerden oluşan büyük bir araziydi. Hatta, Duraç köyünde yaşayan Remzi bey bir inşaata taş getirmek için görevlendirildiğinde, traktörle kilometrelerce uzaklıktan taş bulup getirebilmişti. Özellikle Tuna nehri boyunca araziler, düz ve verimli topraklardan oluşuyordu. Fakat bu verimli araziler ve bu çalışkanlık, çalışanlara çok da fayda sağlamıyordu. Küçük yaşlarından itibaren zaman zaman ailelerinden koparılıp eğitime tabi tutulan, sürekli üretim için eğitilen, yönlendirilen bu insanlar bazen ürettiği meyvelere bile hasret kalıyordu. Remzi bey, kendisinin de çalıştığı bahçeler dahil olmak üzere, Bulgaristan’da çok elma üretildiği halde satın alabilecek elma bulunmamasına üzülenlerdendi. Fakat insanlar değil bu konuda bir şeyler yapmak, eleştirmekten bile çekiniyordu ister istemez. Çünkü Rusya boyunduruğunda olan baskıcı yönetim, üretilenler ile önce Rusya’nın istediklerini karşılıyor. Rusya’nın istekleri karşılandıktan sonraki ürünü ise Bulgaristan ihtiyaçlarına aktarıyordu. Elma gibi bazı ürünler ise Rusya’nın ihtiyacına yetmediğinde, üreticisi olduğu halde Bulgaristan’ çarşı, pazarında kolay kolay bulunmuyordu.
1959’da Türkçe eğitimin yasaklanmasına rağmen, evde Türkçe konuşmaları sayesinde Bulgaristan Türkleri dillerini korumayı başarıyordu. Yönetimin baskısına rağmen Bulgarlar komşularıyla da bir sorun yaşamıyorlardı. Hatta komünist rejimin yasakları yüzünden baskı altında olan iki toplum dini konularda birbirlerine destek oluyordu. Bulgaristan’da resmi olarak imam da, papaz da bulunduğu halde toplu ibadetler 1980’lerde yasaklanmıştı. Müslüman biri öldüğünde, imam’ı çağırmak için Bulgar komşusu gidiyor. Bulgar biri öldüğünde ise dikkat çekmesin diye papaz’ı çağırmaya diye Müslüman komşu gidiyordu.Böylece cenaze evinin gözlemlemesinin etkisinden biraz kurtularak vefat edene dini görevlerini yapabiliyorlardı. Gerçi polislerin d bir kısmı mahalleden olduğundan, olan bitenden haberdar oluyorlar ama içlerinde yaşadıkları toplumun bu tür sırlarını açık etmedikleri gibi gizlice destek oluyordu.
Bojidar da Duraç köyündeki polislerden biriydi. Türklerin çoğunlukta olduğu bir köyde bulunduğundan çocukluğundan beri aşinalıkla Türkçe’yi de öğrenmişti. Bojidar çoğu akşam iş çıkışı restorana gelir Remzi beyin de bulunduğu arkadaş grubuyla içerdi.
Bojidar, karısı Nikolinka ve Nikolay ve Dimitri adlı iki oğlu ve annesi Nayda ile yaşıyordu. Kız kardeşi Bojidarka Sofya’ya çalışmaya gittiğinden annesi onun yanında yaşıyordu ama karısı Nikolinka bundan pek de memnun değildi. Nikolinka hemen hemen her akşam kaynanasıyla ilgili bir tartışma çıkardığından, Bojidar çoğu kez restoran kapanana kadar eve gitmemeyi tercih eder olmuştu.
Yine bir akşam restoranda oturup, sohbet ediyorlardı. Bojidar;
-Remzi abi, Cumartesi işin yoksa arabanla bir yere gitmemiz gerekiyor.
-Cumartesi bir işim yok. Nereye gideceğiz.
-Az çok biliyorsun Nikolinka annemi evde istemiyor. Çok öksürüyormuş, konuşurken, yemek yerken ağzını şapırdatıyormuş. Onun yüzünden çocuklara terbiye veremiyormuş filan.
Remzi bey önce yorum yapmadan devamını duymayı bekledi ama Bojidar devam etmeyince sordu;
-Eeee... ne yapacaksın?
- Golyam İzvor’daki yaşlılar evine başvurdum.
-Öğrencisi kalmayıp da kapanan okul değil miydi orası?
-Evet,okul kapanınca binayı yaşlılar evi yapmışlar
Remzi bey, canı sıkılsa da yorum yapmadı.
-Neyse, tamam Bojidar, Cumartesi gideriz.
*** *** ***
Cumartesi günü Nayda anne’nin elbiselerinin bulunduğu büyük bir bohça ile yola çıktılar. Yol boyu Nayda anne hiçbir şey konuşmadı. Köye vardılar, Bojidar’ın gösterdiği evin önünde durdular. Bojidar bohçaları eline aldı, annesi Nayda anne ile eve girdi. Bohçasını bıraktıktan sonra dışarı çıktılar, Bojidar merdivenleri inip, arabanın başında bekleyen Remzi beyin yanına gitmeden annesine sordu;
-Anne biz gidiyoruz, var mı bir isteğin.
O ana kadar konuşmayan Nayda anne, üzüntüsünü ilk defa dışarı vurdu;
-Var oğlum.
-Ne istiyorsun, söyle anne.
-Benim gibi yaşlandığında, senin oğulların da seni bu köye bıraksın.
Bojidar bir an bir şeyler söylemek ister gibi durakladı, sonra bir şey söyleyemeden dönüp merdivenlerden aşağı inip arabaya bindi.
*** *** ***
Salı akşamı Bojidar yine restorana gelmiş, Remzi beyin de bulunduğu masada oturuyordu. Bir süre sohbetten sonra Bojidar;
-Remzi abi Cumartesi işin var mı?
-Yok, yok da yine ne oldu?
-Abi ben dayanamıyorum ya, gidip annemi alacağım oradan. Hafta içi sana da bana da işten izin vermezler. Verseler hemen gidelim diyeceğim.
-Tamam Bojidar, Cumartesi bir işim yok, gideriz.
*** *** ***
Remzi bey bir hafta önce olduğu gibi yine binanın önünde bekliyordu. Bojidar merdivenleri çıktı, kapıda kendisine bakan annesine;
-Ben içerden eşyalarını alıyorum anne hadi hazırlan eve gidiyoruz.
-Yok oğul, alma eşyalarımı.
-Niye anne? Eve gidiyoruz dedim ya.
-Ben kovulduğum eve bir daha dönmem.
Bir haftadır içi içini yiyen, bunalan Bojidar heykel gibi oracıkta kalıverdi. Belki çok şey söylemek istiyordu ama o da biliyordu ki bazı yaralar bir kere açıldı mı tedavi edilemiyordu. Birkaç saniye mi dakikalarca mı öylece kaldığını bilemedi. Annesine tekrar bir şey söyleyemeden döndü, merdivenlerden aşağı inip arabaya bindi. Onlar daha uzaklaşmadan Nayda anne binadan içeri girmişti bile.
*** *** ***
Remzi bey, Bojidar’daki yıkılışı, üzüntüyü görüyordu zaten ama asıl yıkılış Salı günü aldıkları haberle olmuştu. Nayda anne daha fazla dayanamamıştı. Ölüm haberi Bojidar’ı daha da yıkmıştı.
Salı günü vefat eden Nayda anne’nin cenazesini, Çarşamba günü köyüne getirip, Duraç köyü mezarlığına defnetmişlerdi.
*** *** ***
Bojidar ve ailesinin yıkımı Nayda anne’nin ölümü ile hızlanmıştı. Bojidar, Nayda anne’yi evden kovan karısına uyduğu için kendisini hiç affedememişti. Nikolinka ile kavgaları artmıştı.Nayda anne’nin ölümünden iki ay kadar sonra Bojidar ile Nikolinka boşandı.
Annesinin ölümünden sonra girdiği bunalımdan çıkamayan Bojidar, boşandıktan sonraki hayatında iyice kendini içkiye verince polislikten de atıldı.
Bunalımlı, düzensiz bu hayata Bojidar’ın vücudu altı ay kadar daha dayanabildi. Hastane ölüm nedeni olarak mide kanamasını açıklamıştı.
Arkadaşı Bojidar’ın ölümüne ve ailesinin dağılmasına oldukça üzülmüştü Remzi bey. Fakat, çocuklarının terbiyesini bahane ederek kaynanasını evden kovan Nikolinka’nın yabancı erkeklerle gezdiğini duyunca üzüntüsü artmıştı. Hatta bazı komşuları Bojidar ile evliyken de Nikolinka’yı başka erkeklerle görenler olduğunu söylemişti.
Remzi bey, belki de evden kovulan bir annenin ettiği ah ile yıkılışına, dağılışına şahit olduğu bu aileden son haber aldığında kötüye gidişin devam ettiğini öğrenmişti; Nikolinka’nın çoğu gece evine bile gelmeyerek çocuklarını da perişan bir hayata mahkum ettiğini öğrenmişti.
Yıllar sonra 2010 yılında Türkiye’de emekliliğine gün sayarken, geçmiş günleri daha çok hatırlar olmuştu. Bulgaristan rejiminin baskılarından kaçtığı günler kadar, o acı olayların öncesi de aklına geliyordu. Çocukluk yıllarını, gençlik yıllarını, buruk bir özlemle hatırlasa da, Bojidar ve Nayda anneyi andıkça gözleri doluyordu.
--- SON ---
© Yazan : Ahmet Ünal ÇAM
Anlatan : Remzi ÖZKAN