Çankırı'da Çocukluğumuzun Yılbaşıları

Abone Ol

“Çankırı’da yılbaşı demek; kar demekti, kış demekti” bizler çocukken…
Her yılbaşında mutlaka kar yağardı.

Ekim ayında kar yağdığını hatırlıyorum ama genelde Kasım’la başlardı kar yağışı… Aralık, Ocak ve Şubat aylarında kar aralıklarla ve daha yoğun yağardı. Sobalar da Kasım’la birlikte yanmaya başlardı.

Mart ayında yerler beyaz ama hava acayip kuru ayaz olurdu.

Çankırı’da kışlar uzun ve zorlu olsa da, keyifli yaşanırdı…


Bizim çocukluğumuzda yağan karlar zamk gibi yapışır, günlerce erimezdi,  yerden kalkmak bilmezdi. Kimi zaman sokak kapılarımızın önünde biriken karı kürümek zorunda kalırdık.
Kış ayazıyla birlikte takır takır buza çekerdi her yer. Evlerin kiremit uçlarından buz saçakları eksik olmaz, büyüklerimiz mutlaka her gün tembih ederdi “Allah muhafaza başınıza buz düşer, saçak altından gitmeyin!” diye.

Odunlukta, kömürlükte kışı bekleyen kızaklar ilk karla birlikte telaşla çıkarılır, küçük bir bakımdan sonra vakit geçirmeden karla kucaklaşırdı.

Kışın lapa lapa yağan karla birlikte küçük, büyük herkes sokağa dökülür önce kartopu savaşları, ardından guruplar halinde yapılan kardan adamlar dikilirdi mahallenin farklı köşelerine.

Kar yağışı devam ederken; giderek kalınlaşan karlar üzerinde küçük çaplı kayma eksersizleri yapılır hafiften buzlanma olunca da, kızaklar inerdi buz pisti haline gelmiş sokağa...

Kaymayı daha zevkli hale getirmek için tümsekler yapılır, kızakla bu tümseklerden hoplanırdı.

Kızakla uzun ve süratli bir kayış gerçekleştirebilmek için yokuş aşağı, şak kurmak tabir edilen “kızağı haşin bir biçimde buza vurarak harekete geçtiğinde binme” eylemi yapılırdı.

Kızak en idealiydi ama herkesin kızağı yoktu, bu zevkten mahrum olmamak için plastik çamaşır leğeninden,  muşamba masa örtüsüne kadar buzda kaymaya yarayacak her şey kullanılır ailecek, mahallecek şen şakrak eğlenilirdi…



Çocuklar için kışın güzelliği anlatılmazdı…

Yılbaşı adına bir eğlence düzenlemeye gerek yoktu. Çünkü çocuklar için kış, baştan sona eğlenceydi.
Kar keyfine doyamadan gece yarılanırdı amma her gecenin bir sonu vardı ve birbirimize  “evli evine, köylü köyüne, evi olmayan sıçan deliğine” tekerlemesiyle takılarak, hiç istemeyerek evlerimize çekilirdik.
Bu çekilme esnasında ertesi gün daha çok buz tutsun diye çaktırmadan su dökmeyi de ihmal etmezdik. Gecenin karanlığında birileri de kırık, çıkık olmasın diye buzun üzerinde kül söndürürdü.

Hareket halinde üşüdüğümüzü, ıslandığımızı bilmezdik. Eve gelip sobanın yanına çöktüğümüzde ellerimiz ayaklarımız sızım sızım sızlar; kendimizi yatağa zor atardık.

Çankırı’da 60’lı,70’li yıllarda kullanılan en popüler sobalar fırınlı kömür sobası olan kuzineler idi...
Kuzine, ısıtmanın yanı sıra birçok işe yarar ve sanki manevi sıcaklık üflerdi hanelere…

Çankırı’ya demiryoluyla getirilen kömür için sabahın köründe sıraya girilirdi. O dönem linyit kömürü tüketilse de, her evde birkaç çuval kok kömürü de bulunurdu. Odun sıkıntısı çekilmez, yazdan stoklanırdı.

Kuzinenin üzerinde bakır tencerede yemekler aheste aheste pişer, abdest ibriği de en uçta dursa bile sıcak suyu vakte hazır ederdi. Mavi emaye çaydanlıkta gün boyu çay demlenir, evdeki hasta trafiğine göre ıhlamur çaydanlığı da kuzinenin üzerindeki yerini alırdı. Akşam çorbası kuzinenin üzerinde kaynarken, nöbetçi gibi her daim hazır sıcak su güğümü cızırdardı…



Kuzinenin en can alıcı özelliği fırın gözüydü. O göze pişmek için her ne girse, muhteşem bir lezzete dönüşerek çıkardı. Börekler, çörekler orada pişer; patates, kestane, patlıcan orada közlenirdi.

Kuzinede kızarmış ekmeğe Sana yağı, ya da Hacer Teyze'nin çarşamba pazarında sattığı çemeni sürünce katığa gerek kalmazdı…

Yılbaşının vazgeçilmezlerinden biri de kartpostallardı.
Türkiye'nin en ünlü kartpostal markası Keskin Color'un sahibi, Reşit Keskin, günümüzde bile  “Yılbaşında yakın dostlara atılan manzaralı kartların hep ilk sırayı aldığını” söylüyor.

Özellikle manzara üzerine dökülen simler yılbaşı kartlarını daha cazip hale getiriyordu. Üzerinde Noel figürleri bulunan kartpostallara pek rağbet edilmezdi.

Geçmişin haberleşme aracı olarak kullanılan, kartpostalların kullanımı gün geçtikçe azalıyor. Kartpostal gönderme alışkanlığının azalmasının müsebbibi önce bilgisayar, sonra da cep telefonlarının hayatımıza girmiş olması.

Teknolojinin hızla geliştiği günümüzde kartpostal alıp arkasına yazı yazmak insanlara çok zor geliyor. Aslında bu güzel alışkanlığı yaşatmak ve yaymakta fayda var ama artık duygularımızda elektronik olduğu için, bu pek mümkün görünmüyor.


Yılbaşında kasayla gazoz alınırdı. Gazoz deyince, o dönem Çankırı'da 3 tane gazoz imalathanesi vardı .
Buzdolabının evlere yeni girmeye başladığı yıllardı. Kışın fişi çekilmiş olsa da gazoz şişeleri sarılı, siyahlı, beyazlı dolabın içine dizilirdi.

Bugün yerinde yeller esen, Büyük Caminin altındaki Çankırı semt hali yılbaşında panayır yerine döner, normalde sıra olmayan terazi başlarında küçük kuyruklar oluşurdu. Bu satışlar esnasında esnafın bağırış çağırışları da haldeki kalabalığa bir armoni katardı. En çok satılan meyveler mandalina, portakaldı. Bu yüzden hal "eczane burdaaaaa , vitamin burdaaaaa..." haykırışlarıyla çınlardı. O yıllarda, normal zamanlarda hasta ziyaretlerinin vazgeçilmezi olan muz da girerdi yılbaşı filesine…  

Balıkçı Hüseyin “Derya Kuzusuuuu....” nidasıyla kürek kürek hamsiyi kese kâğıtlarına doldururken, Çorum Leblebicisi de tıklım tıklım müşteri kaynardı.

Nergizler'in Gazete Bayiinde yılbaşı için özel getirilen tombalalar kapış kapış satılırdı.
Siyah beyaz “Saatli Maarif” duvar takvimin pabucunun “Renkli Ülkü” takvimiyle dama atıldığı yıllardı…

Bankalar yılbaşı için hazırlanan plastik defter kaplığı, kalem, silgi, ajanda ve kumbara dağıtırlardı.


Kar; hayatta ne yaşanırsa yaşansın örter geçmişin hatalarını bembeyaz...
Yeni bir gelecek, yeni bir başlangıç sunar bizlere...

Bu duygularla 2015 yeni yılının da, herkese yeni bir gelecek sunması ve mutluluk getirmesi dileğiyle...

YAYIN HAKKI SAKLIDIR