Çerkeşli Şeyh Mehmet Hilmi Efendi (2)

Abone Ol
-“Ben seni daha evvel gördüm mü oğlum?” Mürit dalgın cevap veriyordu.

-“Hayır, huzuruna yeni varıyorum.”

Mürşit gülüyor ve sualini tekrarlıyordu:

-“Biz daha evvel görüşmedik mi?”

-“Hayır, yeni geldim efendim.”

Mürşit gülüyor: “Görüştük, görüştük” diyor. “Biz ezel aşinasıyız. Seni görürken tanıdım. Bir ordunun içinde de olsa tanırım. Sen beni nasıl seçemedin?”

Evet, nasıl seçemedi? Molla Mehmet de hep bunu düşünüyor. Fakat insan bu, bütün ömrünce peşinde koştuğu şey eline geçince işte böyle sağını solunu şaşırır.

İrşat Yolunda

Evet! Seydişehirli Abdullah Şeyh, Molla Mehmet’in tam aradığı insandı. Bunda tek şüphe yoktu. Daha birbirlerini görür görmez bunun böyle olduğu besbelli olmuştu.

Şeyh Abdullah, genç müridini hemen o gün erbaine soktu. Molla Mehmet, içinin bildiği, bilmediği bütün dikenlerinden, bütün takıntılarından boşalabilmek esasına dayanan bu erbain sırasında bir çok tecelliye mazhar oldu.

Bir gündü, vakit öğleye yaklaşıyordu. Molla Mehmet yalnız başına oturduğu hücrede, gaipten gelen latif bir sesle sarsıldı. Bir ayet devamlı olarak tekrarlanıyor, ona bir şeyler anlatılmak isteniyordu. Molla Mehmet, bu ayetin işaret ettiği anlamı kavrayabilmek için hemen yanında bulunan tefsir kitabına el attı.

Tam bu sırada, mescitte namaz kılmakta olan Seydişehirli Şeyh Abdullah hemen selam verip namazdan ayrıldı, acele, telaşlı bir şekilde cemaati yarıp geçmesiyle etrafta hayli de hayret uyandırdı.

Şeyh Abdullah doğruca Molla Mehmet’in odasına girerek henüz tefsir kitabını açmış olan müridinin karşısına dikildi ve celalli bir tavırla:”Olmaz!” dedi,”Olmaz!” Sonra, neden olmaz dediğini, gene aynı celalle, şöyle açıkladı:”Mürşitten işitmeli! Mürşitten işitmeli! Tam teslim olacaksın, yanlışa düşmemen, yolunu sapıtmaman için bu şart!”

Dervişlik terbiyesi öyle kolay, rahatlar içinde geçen bir yol değildir.

Dervişlik müşkülden müşkül bir iştir. Bu yolda laf işitmek de var, çekmek de var. Sıkıntıya düşmek de var… Dervişin yüreği daima ateş üstünde olmak gerek! Üstelik her başına geleni Haktan bilip ona göre amel etmek de şart. Yani, şu neden böyle oldu, bu neden böyle gitti… gibilerden yorumlamalar yok mu? Onlar dervişliğin ne karından, ne şanından! Şeyh Abdullah, bütün bunları hakkıyla bilen bir mürşit olduğu için, bildiği gibi de uyguluyor.

Mesela, akşam sabah müridinin hücresine uğruyor ve günlerdir aç olmasına bakmayarak soruyor:

-          Size yemek göndermiştim, geldi mi?

-          Hayır, gelmedi.

Şeyh Abdullah gülüyor, tatlı bir çehreyle:”Ya?”diyor,”Vah vah! Eh, artık akşama yersiniz İnşallah, vakit yakın!”

Hangi akşama? Günlerdir Molla Mehmet’in boğazından bir lokma yemek geçmemiş…

Erbain böylece bittikten sonra Şeyh Abdullah müridini huzuruna çağırıp:”Yavrum!” diyor,”Senin irşat makamın Konya’da… Ne dersin?”

Molla Mehmet Konya’yı değil de, Çerkeş’i arzulamaktadır. Bunun üzerine kendisine Çerkeş’e gitmesi izni çıkıyor.

Molla Mehmet Çerkeş’te içinde ancak bir kişinin oturabileceği küçük bir hücre yaptırıyor. Hücreyi memleketin en tenha bir noktasına koyduruyor ve bütün dünya kirlerinden uzak bir hayat yaşmaya başlıyor.

Günün birinde dostları artık onun nefsine reva gördüğü bu sıkıntıların yeter olduğuna onu inandırarak, adına bir dergâh yaptırıyorlar. Artık resmen irşat görevi başlamıştır. Molla Mehmet şimdi Şeyh Mehmet Hilmi Efendi’dir.

Yüzüne bakanlar, onun nasıl sevilmiş bir insan olduğunu hemen anlarlar. Mehmet Hilmi Efendi son derece mütevazı, keşfi açık, insanın kalbindekini bir nazarda okuyan kâmil bir mürşittir şimdi.

Her velinin bir özelliği, bir belirli tecellisi vardır, Mehmet Hilmi efendi, Hakkın “doğruluk ve hilim tecellilerine erişmiş” bir velidir.

En hasta günlerinde bile Hakka yoluyla niyazdan vazgeçmemiş, her nefesini öğrencilerine irşat yolunda harcayıp tüketmiştir.

Veda Günleri

Molla Mehmet bir gün, ailesi fertlerini etrafına toplayarak onlara Hacca gitmek arzusunda olduğunu bildirmiş, sonra hanımıyla yalnız kalınca ona: ”Valide, ihvana söyle tekkeyi terk etmesinler. Hacca giden bir Hac sevabı kazanır. Dergâha gelen her ziyaretinde bin Hac sevabı kazanır. Ben Resulullah’ın yakınından ihvanıma bir kapı tutmaya gidiyorum” demiş.

Çerkeşli Hoca’nın Hacla ilgili bir rüyası vardır ki; onun ihvanı arasında çok söylenir.

Bir gece Hintli kıyafetinde bir zata:”Vah vah” diye hayıflanmış, “Seni Hazreti Peygambere takdim edecektim, geç kalmışız, arkalarından gitmekte olmaz, ne yapalım başka bir sefer huzuruna varırsın…”diye arkasını okşamış.

Rüya budur fakat her olaydan bir koku almasını bilenler bu rüyadan dolayı gizli bir endişe içindeler. Pek belli etmezler ve açıkça söylemezlerse de içlerinde bir korku vardır. Mürşitlerinin Hacca gidiyorum haberini onun için sükûtla karşılarlar. Ancak, kim bu kararın önüne geçebilir ve dur diyebilir? Bütün Çerkeş Molla Mehmet’i uğurladıktan sonra, bir teslim oluşluk içinde beklenir, ondan bir haber gelecek, bunu bilirler ve içleri yanar.

  • Gerçekten Cidde Molla Mehmet’e son durak olmuş ve Çerkeşli Veli orada kalmıştır.

Bir gün, ona yoldaşlık eden Osman Ağaya : “Ağa, biraz hasta gibiyim. Ama korkma, korkacak bir şey yok” der.

Gerçekten, görünür korkulacak gibi değildir. Osman ağa, bir ara kaldıkları evden çıkarak çarşıya gider. Bazı şeyler alacaktır. Fakat tam yolun ortasında içine bir ateş düşer, mürşidi yatağında oturmuş, eliyle onu çağırmaya başlamıştır. Osman Ağa bunu sahiden görüyormuş gibi görür ve derhal geri döner. Odadan içeri girdiği zaman, Molla Mehmet’in yatakta yattığını, ateşler içinde yandığını görür.

-“Azizim! Ne oldun?” Diye üzerine telaşla koşar.

Azizi tatlı tatlı kendisine bakmaktadır.

-“Seni bekliyordum” der,”Bütün ihvanıma selam ederim”.

-“Oğullarına bir diyeceğin var mı, Efendim?”

Hayır, artık Molla Mehmet’in kimseye bir diyeceği kalmamıştır. Artık o dünya kayıtlarından kurtulmuş, Resulullah’ın bahçesine gelmiş, fakat onunla gerektiği gibi müşerref olamadan gözlerini dünyaya kapamıştır(*).

Çerkeşli Veli’nin hikâyesi bu. Bir bakıma birçoklarının hikâyesine benzer. Bir bakıma da, her hikâyeden ayrılır. Ayrılığı nerede, benzerliği nerede, ben onu seçemem. Benim Çerkeşli Veli'de gördüğüm, daha doğrusu görebildiğim; onun başkaları için yaşayabilme saadetine ermiş bir insan oluşudur. Veliliği herhalde buradan gele.

---------------------------------------------------------------------------------

1907 senesinde Hakkın rahmetine kavuşmuştur.