Mecburi olarak eve kapandığımız bu günlerde önemli mevkilerde olup evde kalmak zorunda olan kişilerde bir tür emeklilik sendromu yaşadıkları; evde oturmaya alışık olmadıkları için eşiyle ve çocuklarıyla uyum sıkıntısı çektikleri, iş yerinde önemsendiği ve sözü geçtiği kadar evde ciddiye alınmadığı, sözünün dinlenmediği şeklinde tepkiler gösterdikleri görülmektedir. Mehmet Zeki Aydın Hocamla bu konuda sohbet ederken, bana bir makale yazmamın faydalı olacağını söyledi. “Anne Baba Okulu” isimli kitabımda yer alan bu konuyu sizlerle kısaca paylaşmak istedim.(*)
Emekliliğe uyum sağlama süreci bireyden bireye farklılık gösterir. Genellikle yapılan çalışmalar, emekliliğe uyum sağlamanın, emekliliğin beklenmesi, planlanması ve ekonomik güvence ile ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca sağlıklı olma ile emekliliğe uyum arasında olumlu bir ilişki olduğu belirlenmiştir.
Genellikle bireyler çalışmaya başlarken ve çalışırken çok uzun süre yaşayacaklarını, uzak gelecekte bir noktada emeklerinin karşılığını alacaklarını düşünürler. Emekliliğin çok uzak olduğunu düşünen bireyler bu dönemde kendilerini emekliliğe hazırlamak için hemen hiçbir şey yapmazlar. Yaşları emekliliğe doğru ilerledikçe çoğunlukla bunun gerçekleşebileceği gerçeğini kabullenmek istemezler.
Çalışanlar emekliliğe yakın döneme yaklaştıklarında özellikle batılı toplumlarda bazen emeklilik öncesi programlara katılırlar. Bu programlar çalışanların emekliliğe geçişine ve emeklilik dönemine uyumuna yardımcı olmaktadır. Emekliliğe hazırlık programına katılmış bireylerin, kendileri ile aynı konumda olan ancak emeklilik programına katılmamış bireylerden daha yüksek emeklilik gelirine sahip oldukları, emeklilikten sonra daha fazla aktivite ile uğraştıkları ve emekli olmaya ilişkin kalıplaşmış inançların daha az etkisinde kaldıkları belirlenmiştir.
Emeklilikten hemen sonra insanların ilk dönemde mutlu olmaları sık rastlanan bir durumdur. Bireyler önceden yapmaya hiç zaman bulamadıkları şeyleri yapabilir ve boş zaman faaliyetlerinden daha fazla zevk alabilirler. Ancak zorunlu emekli olanlar ve işle ilgili hoşnutsuzluklar nedeni ile emekliye ayrılanların emekliliği balayı adı verilen ilk aylarından sonra rutin bir süreç başlar. Eğer rutin süreç (durağan dönem) birey için tatmin edici ise, emekliliğe uyum sağlamış sayılır. Emekliliğe iyi uyum sağlayanlar geçmişin devamı niteliğinde ve uzun dönemli ihtiyaçlarını karşılayan bir hayat biçimi geliştirebilir. Aktiviteler ihtiyaçları gidermede başarısız olduğunda emeklilik hayal kırıklığına, soyutlanmaya ve yalnızlık hissine yol açabilir.
Başlangıçta emekliliği balayı gibi yaşayan bireyler, birkaç ay sonra hayal ettiklerini bulamadıkları zaman hayal kırıklığı ve sıkıntılı günler geçirebilir. Emeklilik yılları üzerine kurulan “emeklilik öncesi hayaller” bu gibi durumlarda boşa çıkabilir. Bu süreçte emeklinin yaşı da ilerlemiştir. Bazı kişiler emeklilikten önce yaptıkları ile tamamen ilgisiz bir işi kabul ederek yeniden çalışmaya başlar. Sürekli boş zaman onlara sıkıcı gelebilir ya da kendilerini destekleyecek paraya ihtiyaç duyabilirler. Hastalık ya da özürlülük durumu da emeklilik sürecini zorlaştırabilir. Rutin döneminde yaşanan bağımsızlık, yerini yetersizlik, fiziksel ve ekonomik olarak başkalarına bağlı olmaya bırakabilir. Emeklilikteki bu aşama “bitiş dönemi” olarak adlandırılır.
Emekliliğe Uyum Teorileri
Bireylerin aktif çalışma hayatlarının sona erdiği emeklilik gerçeği, tüm dünyada sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel açıdan giderek dikkat çeken bir konu olmuştur. Emekliliğe uyum sürecinin incelendiği araştırmalarda bireylerin emekliliğe uyumu ile topluma uyumu arasında yakın bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Bu uyum sürecini açıklayan bazı “emekliliğe uyum teorileri” öne sürülmüştür.
Rol Bırakma (Kaybetme) Teorisi: Rol bırakma teorisi, bireylerin toplumsal cinsiyet rolleri ile emekliliğe uyum süreci arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır. Bireylerin hayatları boyunca üstlendikleri roller sosyal bir varlık olarak kendilerini tanımlamalarını, kimlik edinmelerini sağlar ve bireysellik algısının temelini oluşturur. Bu roller hayat dönemlerine özgü olarak farklılıklar gösterir.
Rol kaybetme teorisine göre, yetişkin kimliği ve meslek statüsünün yitirilmesi, emeklilerin toplumsal bakımdan imkânlarını önemli derecede kısıtlamaktadır. Emeklilik bireyin, toplumun temel kurumsal yapılarına katılımını zorlaştırır. Buna bağlı olarak emeklileri toplumsal bakımdan yararlı kılan imkânlar da azalmaktadır. Hayat tatmini ile ilgili araştırmalar emeklilerin çoğunun çok az toplumsal kayıp hissettiklerini ya da hiç hissetmediklerini göstermektedir. Çoğu emekliler, işlerini ve ana-babalık rollerini yitirmelerinin karşılığında özgürlüğünü ve eskiden beri yapmak isteyip de yapamadıklarını yapma imkânlarını elde etmiş olurlar.
İlişki Kesme (Hayattan Geri Çekilme) Teorisi: Emekliye ayrılan bir kişi bu dönemde toplumsal ve psikolojik bağlarının giderek azalacağını zihinsel olarak kolay kabul ederse, yeni hayata daha kolay uyum sağlar. Bu teoride emeklilik fiziksel, psikolojik ve toplumsal açıdan hayattan yavaş yavaş geri çekilme süreci olarak görülmektedir. Fiziksel düzeyde, bireyler geniş çevre ile olan ilişkilerini öncelikle kendilerini ilgilendiren hayati konularda odaklamaya yönelirler. Daha önce dış çevreye yönelmiş olan dikkatlerini, kendi duygu ve düşüncelerini iç dünyalarına çevirirler. Toplumsal düzeyde karşılıklı bir geri çekilme söz konusudur. Sosyal ilişkilerin azalması ile gerçekleşen bir süreçtir.
Süreklilik Teorisi: Yaşlılığın karmaşık süreçlerine dikkat çeken ve bu açıdan emekliliğe uyum sürecini ele alan “süreklilik” teorisine göre; birey, yetişkinlik döneminde geliştirdiği kişiliğin bir parçası haline gelmekte, yaşlandıkça da bu özelliğini korumaya yönelmektedir. Bireyler yetişkin olma sürecinde birtakım alışkanlıklar, tercihler geliştirirler ve bunlar giderek kişiliğin bir parçası haline gelir. Birey yaşlandıkça söz konusu bu özelliklerin sürekliliğini korumaya yönelmektedir.
Aktivite (Etkinlik) Teorisi: Aktivite teorisi “yaşlının hayattan kendini geri çekmesi ve çevresi ile ilişkilerini kesmesi” düşüncesine karşı öne sürülmüştür. Yetişkin dönemin davranışları yaşlılık davranışlarını belirler. Yaşlı bireylerde etkinliğin azalması çoğunlukla toplumdan kaynaklanır. Toplum yaşlı bireyden elini çeker. Buna karşılık yaşlı, orta yaş etkinliklerini sürdürmek ister ya da istemeyerek bırakmak zorunda kaldığı etkinliklerin yerine yeni etkinlikleri koyar. Ancak bu etkinlikler 60-65 yaşlarında başlayarak azalır. Bu durumda bireylerin tatmin ve mutluluk düzeyleri düşmeye başlar.
Etkinliklerin bu şekilde azalması istenilen bir durum değildir. Özellikle sağlık durumları iyi olan yaşlılar hayattan duydukları tatmini artırmak ve mutlu olmak için basit yöntemlere başvururlar. Ancak bu çabalar onların hayattan daha çok tatmin sağladıkları ve mutlu oldukları anlamına gelmez. Çünkü yaşlının hayat ile ilişkisini kesmesi veya ilişki kurmak istemesi, daha çok geçmişteki yaşantısı, sosyal statüsü, ekonomik durum ve sağlık koşulları ile yakından ilgilidir. Bu nedenle yaşlıların bazıları mutluluğu kalabalıkta bulurken, bazıları yalnızlıkta arayabilir. Bu açıdan bireyin duyduğu tatmin, yaşadığı yerin fiziksel şartlarından çok, etkinlikleriyle ilişkilidir.
Toplumsal Alışveriş Teorisi: İnsanlar sürdürdükleri toplumsal ilişkilerden ödüller kazanırlar. Ancak tanınma, önemsenme ekonomik destek, güvenlik, sevgi ve tatmin gibi benzeri ödül elde etme sürecinde fedakârlık, sabır, yorgunluk, çaba gibi bedeller de öderler. Modernleşme ile birlikte yaşlılık statüsü değer kaybetmeye başlamıştır. Endüstrileşme geleneksel bilgi ve bilgeliğin önemini azaltmakta, yaşlıları yalnızlaştırmaktadır.
Emeklilik Dönemine Uyumda Boş Zaman Faaliyetlerinin Önemi: Emeklilikle birlikte çalışmaya ayrılan zaman, boş zamana dönüşmektedir. Çalışma hayatının parasal getirisi ve kazandırdığı statü boş zaman etkinlikleri ile sağlanamaz. Ancak emeklilerin katıldıkları gönüllü dernek çalışmaları ve çeşitli yardım faaliyetleri gibi etkinlikler çevreleri ile ilişki kurma fırsatı vererek, yalnızlık ve değersizlik duygusunu bastırmayı sağlayabilir. Emeklilik dönemine uyum ve hayat tatmini büyük ölçüde bireylerin boş zamanlarını değerlendirme biçimine bağlıdır.
Emeklilikte en önemli sorun, aktif çalışmanın tamamlanması ile ortaya çıkan boş zamanın değerlendirilmesi, insanın toplumsal ilişkilerini koruyabileceği ortamı bulabilmesidir. Bu toplumsal ortamı oluşturabilmenin en iyi yolu emeklilik kararı öncesinde emeklilik için psikolojik olarak hazırlanılması ve yeni hayata ilişkin planlama yapılmasıdır. Emekli olmadan önce ev içinde ya da ev dışında yapılabilecek zihinsel, fiziksel, sosyal ve bireysel pek çok faaliyet için plan yapılması gerekmektedir.
Bireyler gençlik ve yetişkinlik döneminde günlük çalışma nedeni ile gerçekleştirme olanağı bulamadıkları etkinlikleri ve hobileri için emeklilik döneminde zaman ayırma şansı bulabilir. Emeklilerin boş zamanlarında gönüllü kuruluşlarda görev almaları, spor ya da egzersiz yapmaları sağlıklı hayat için önemlidir. Özellikle namaz, kültürfizik yürüyüş, yüzmek gibi faaliyetler kalp hastalığı görülme sıklığını, hipertansiyon kalp-akciğer ve dolaşım bozukluğu ve şişmanlık riskini azaltmaktadır.
Yapılan bir çalışmada hayır kurumlarında görev alanların ve spor yapanların, yapmayanlara kıyasla daha uzun yaşadıkları bulunmuştur. Fiziksel faaliyetlerin yanı sıra zihinsel faaliyetlerin de sağlığa önemli katkıda bulunmaktadır. Bireylerin hobilerini, el becerilerini ve entelektüel ilgilerini geliştirdiklerinde daha mutlu oldukları gözlenmektedir. Emeklilik döneminde boş zaman faaliyetlerinin toplum yaranına kullanılması hayattan duyulan tatminin en büyük kaynağı olarak görülmektedir.
Emeklilikte ait olma, önemsenme sevilme ve saygı görme gibi sosyal ihtiyaçlarının karşılanması halinde boş zaman faaliyetlerinden zevk aldığı ve ruh sağlığına katkıda bulunduğu görülmektedir. Boş zaman faaliyetleri ev içi ve ev dışı faaliyetler olarak ayrılabilir. Entelektüel ve ruhsal faaliyetleri içeren ev içi faaliyetlerde birey daha çok tek başına zaman geçirir. Diğeri ise, daha çok fiziksel ve sosyal olan faaliyetlerdir. İyi bir emeklilik ve hayat tatmini için her ikisi arasındaki dengenin sağlanması çok önemlidir.
………………………………………………………………………………………
(*) Ana Baba Okulu, Ali Çankırılı, Zafer Yayınları, 6. Baskı, İstanbul 3. Bölüm, sayfa: 233-285