Saklı Cennet: Devrez Vadisi

Abone Ol

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 11 Mart'ta pandemi ilan ettiği koronavirüs kaynaklı Kovid-19'dan korunma tedbirleri altında geçireceğimiz 16. Pazar günündeyiz. Bu Pazar aynı zamanda gençlerimizin geleceklerini belirleyeceği büyük sınavın yaşandığı bir gün ve kısmi sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. İşte böyle bir Pazar günü sabahı, Hacı Recep Camii önünde Başkentten gelecek doğaseverleri bekliyoruz...

Ankara’dan doğaseverler ve grup yöneticilerinin olduğu ekibi Kurşunlu’da saat sekiz buçukta karşıladık. Grup lideri Kadir Çimen ağabeyimiz eşliğinde gelen doğaseverler, ilçe merkezinde alışveriş yaptıktan sonra, Muzaffer Coşkun, Taha Yasin Çimen’in de katılımıyla Köpürlü köyüne doğru yola çıktık.

İncegeliş Tuzyolu Tematik Kültür Rotasının Devrez Vadisi etabında yürüyüşümüz başladı. Yaz ayı olmasına rağmen sağanak yağmurların beslendiği yeşil bitki örtüsü, hala bahar ayındaymışız hissini uyandırıyor. Genelde ilkbahar ve sonbahar aylarında yürüdüğüm etabı, ilk defa bende yaz ayında yürüyeceğim. Yer yer diz kapaklarına kadar uzanan bitki örtüsü, yağışların yaşamsal açıdan ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor canlılara.

Bu yolculuğumuzda Ankara Dost Yürüyüş Grubu üyeleri misafirimiz. Kızlaryolu Barajı bittiğinde sular altında kalacak Köpürlü köyünden saat 09.30'da başlıyor yolculuğumuz. Sol yanımızda Devrez çayı akarken Köpürlü köyü bahçeleri bütün güzelliği ile bizleri karşılıyor.

Gökyüzünde telaşla, bir yerden bir yere kanat çırpan leyleğin yaşam sevincine imrenmemek elde değil. Yürüyüş boyunca kuş cıvıltıları ile doğanın sesleri birbirine karışarak bizlere adeta açık hava  senfoni konserini sunuyor.

Henüz yolumuzun başında Devrez Vadisi açık büfesinden ikramlarına başlıyor. Önümüze bugünlerde yöre halkının başlıca ana yemeği mantarlar çıkıyor. İlk ikramları toplayıp misafirlerimizin çantalarına dolduruyoruz. İleride bizleri günümüze kalıntıları kalmış su değirmeni karşılıyor. Devrez Vadisi her mevsim ayrı bir güzel. Mavi çift kanatlı Yusufçuk böcekleri, renkli kanatlarıyla sazlıklarda uçuşarak ayrı bir görsel şölen sunarken vadi tabanında bir anda güzergâhımız daralıyor.

Kayalıklar arasında yol bulmaya çalışıyoruz. Yaz ayı olmasına rağmen son yağışlarla coşkun akan Devrez'in kabaran gövdesi, geçit vermiyor ekibimize. Bir anda kendimizi Keçiler gibi oldukça dik yamaçlara tırmanırken buluyoruz. Neyse ki, tehlikeli bu kısmı rahatlıkla atlatarak bir kez daha genişleyen vadi tabanına iniyoruz. Burada bizi Afgan çoban ve sürüsünü korumak isteyen çoban köpekleri karşılıyor. Bir kez daha anlıyoruz ki, Anadolu'da çobanlık mesleği tamamen Afganlıların eline geçmiş. Ayaküstü sohbetten sonra yolumuza devam ediyoruz. Kısa bir mola, Muzaffer ağabey ve benim termosumdan sunulan sıcak çay ikramımızla daha da güzelleşiyor ortam.

Molanın ardından vadi tabanından dağa doğru çıkışa geçiyoruz. Devrez Vadisi zirveye doğru yükseldikçe bütün ihtişamı ile kendisini gösteriyor. Zirvedeki kayalıkların üzerinde eşsiz manzaranın keyfini çıkartıyoruz.

Artık yemek molası vereceğimiz Mamu köprüsüne doğru yeniden yola koyulma vakti. Zirveden vadi tabanına doğru inişimiz başlıyor. Öğle güneşi tepemizde yakıcılığını hissettirirken Mamu köprüsündeki mesire alanına saat 13.00 civarında varıyoruz. Tuz taşıyan Deve kervanlarının geçtiği, tarihi Mamu köprüsünden günümüze sadece köprü ayakları kalabilmiş durumda.

Mola yerinde her türlü ihtiyacımızı karşılayabileceğimiz tesislerin olması, dağ başında konforun nirvanasını yaşamamıza neden oluyor. Burada verdiğimiz bir saate yakın molanın ardından, saat on dörtte parkurumuzun ikinci etabı başlıyor. Bu etabımızda Devrez çayını sağ tarafımıza alarak ilerliyoruz. Sulama arklarından Çukurca köyüne doğru ilerlerken vişne, erik ağaçları karşılıyor. Dalından kopartıp tadına bakılıyor leziz meyvelerin. Henüz ham haldeki elmaları ise Eylül ayında gelecek yürüyüşçüler için dalında bırakıyoruz.

Bahçelerden geçerek Çukurca köyüne giriyoruz. Köy girişinde sağlı-sollu yeşil denizi andıran ceviz ağaçlarının gölgesi, yakıcı güneşin etkilerini hafifletiyor. Köy meydanında ki dut ağacından kopardığımız dutların tadı ise bir harika!.. Köy camisinin bahçesinde buz gibi akan çeşmesinden kana kana içerek, elimizi yüzümüzü yıkayarak serinliyoruz. Bu arada misafirperver köylülerin ilgisi ile karşılaşıyoruz. Hoş sohbet uzadıkça uzuyor ama, bir hayli geciken rotamızı vaktinde tamamlamamız için sohbeti yarıda kesip vedalaşarak köyden ayrılıyoruz.

Köy çıkışında da oldukça hoş bahçeler içerisinde gölgede, serin bir şekilde yürüyüşümüz devam ediyor. Bu etapta neredeyse güneşi hiç görmüyoruz. Yaz ayı olmasına rağmen ağaçların gölgesi serinletiyor bedenimizi. Köy bahçeleri de artık gerimizde kalıyor. Sumucak köyüne doğru ilerliyoruz.

Devrez yine daraltıyor yolumuzu. Peri bacalarını andıran kayalıklarda ki patika yoldan yukarılara doğru yükseliyoruz. Devrez çayı ve uzaktan görünen Çukurca köyünün bahçeleri, fotoğraf karelerimiz de adeta ölümsüzleşiyor. Buranın manzarası da bir harika. Bu kısımda vadi daralırken dik kayalıklar ve mağaralar dikkatimizi çekiyor. Bölgede kartal ve şahinlerin havada daire şeklinde tur atmalarından, sarp kayalıklarda yuva yaptıklarını tahmin ediyorum.  Açıkçası inişli çıkışla bu parkurda bende kendimi kartal gibi hissediyorum.Yeniden vadi tabanına inişimiz başlıyor ve Devrez çayı kenarında kısa bir su molası daha veriyoruz.

Molamızın ardından boy seviyesine varan deve dikenleri ve çalıların arasında ilerlemeye çalışıyoruz. Devrez yine yolumuzu daraltıyor. Kırk metre kadar su arkına yatırılan boruların üzerinde ilerlemek zorunda kalıyoruz. Artık Sumucak tren köprüsüne çok az yolumuz kaldı…

Yer yer bataklığı andıran sulak bahçelerden bata-çıka geçerek traktör yoluna çıkıyoruz. Misafirlerimiz yolun taşlarla döşeli olduğunu görünce ‘Kral Yolu’ benzetmesinde bulunuyorlar. Sumucak alabildiğine sağlı-sollu bahçeler, bostanlarla yeşil denizi andırıyor.

Bir yanımızda coşkun akan Devrez'in gürüldeyişi ayrı bir huzur katıyor insana. Cumhuriyetimizin ilk yıllarının en önemli ulaşım projesi olan Kömür Yolu adıyla bilinen Irmak-Filyos Demiryolu hattına geldiğimizi, sık ağaçlardan ancak yanına vardığımızda anlayabiliyoruz. Usta taş işçiliğinin önemli bir örneği, bir şaheser, bir başyapıt bütün ihtişamıyla karşılıyor grubumuzu. Sumucak Tren yolu köprüsü gelenleri kendisine hayran bırakıyor... İhtişamlı Köprünün altında Devrez Çayı’na ayaklarımızı sokup serinliyoruz.

Yürüyüşümüz burada son bulması gerekirken Sumucak tren istasyonuna kadar yürümeye karar veriyoruz. Köprünün üstüne çıkarak Kurşunlu yönüne doğru tren yolunda ilerliyoruz.

Yüz yirmi üç metre uzunluğundaki 8 nolu tünel geçişimiz oldukça heyecanlı geçiyor. Tam tünelden çıkmaya yakın, adrenalinimizi had safhaya çıkaran Kadir Çimen’in sesi yankılanıyor. Trenin gelişini kontrol eden Kadir ağabey, tren sinyalizasyonun yeşile döndüğünü belirterek hemen tünelden çıkmamızı istiyor. Hızla tünelden çıkıyoruz. Kısa bir süre sonrası ise yük treni düdüğünü acı acı öttürerek yanımızdan Zonguldak tarafına doğru hızla uzaklaşıp gidiyor. Çoğumuz için müthiş bir deneyim olsa gerek.

Artık Sumucak tren istasyonuna adım adım yaklaşıyoruz. Bu sırada yıllarca buharlı lokomotiflerin su ihtiyacını gören emekliye ayrılmış tarihi su cenderesi dikkatimi çekiyor. Farklı açılardan fotoğraflıyorum.

Tren yolunda yürürken 7 Şubat 1927 tarihinde yapımına başlanan hattın, o yılların olanaksızlıklarında, imkânsızı başaran mühendislerini, kahraman işçilerini rahmet ve şükranla yad ediyorum. Hattın Baş Mühendisi Abdullah Tiryaki ve ailesinin başına gelen trajik son aklıma geliyor. Kemal Tahir’in ‘Sağırdere’ romanında geçen istasyona yaklaşmanın tarifsiz duyguları içerisindeyim. Şaki eşkıya mı, yoksa zenginden alıp fakire veren piri pak mi olduğu halen tartışılan Eğri Ahmet’in at sürdüğü, gerçek eşkiyalık hikayelerinin yaşandığı coğrafya burası...

Lakin nice ayrılıkların, nice kavuşmaların sessiz tanığı Sumucak Tren İstasyonuna varmama 50 metre kala, can sıkıcı bir haber beni bekliyor. Kadir ağabey, fermuarlı cebinin yırtıldığını ve telefonunun düştüğünü fark ediyor. Ekibi buluşma yerine gönderirken biz geri dönüp telefonu aramaya karar veriyoruz. Geldiğimiz yöne doğru bir müddet yürüdükten sonra bütün aramalarımıza rağmen telefonun izine rastlamak mümkün olmuyor. On dört kilometre uzunluğunda, 7 saatte bitirdiğimiz parkurun tamamını tekrar yürümeyi göze alamadığımızdan bizde, ekibi daha fazla bekletmemek için buluşma noktasına geri dönüyoruz. Gezimiz Devrez vadisi ile son bulmuyor. Muzaffer Coşkun, çiçek balının ana vatanı Kurşunlu merkezine yolumuzu çevirerek lavanta tarlasına sokuyor grubumuzu. Ve turumuzun finalini Şekerler Termal Andinata Otelde tamamlıyoruz. Çavundur kaplıcalarından çıkan şifalı kaplıca sularıyla havuz keyfi, bütün yorgunluğumuzu üzerimizden alıyor. Tesisin favori lezzetleri kiremitte et sote ve pide çeşitlerinin tadı ise bir harika…

Eve dönünce gezide çektiğim kamera kayıtlarını bir cinayet masası dedektifi titizliği ile inceleyerek telefonun düştüğü yeri 40 metrelik mesafeye kadar tespit ettim. İki gün sonra Ankara’dan gelen Kadir Çimen ve Ruhi Ceylan ağabeylerle vadiye yeniden indik. Ve tespit edilen bölgede su arkının içerisine düşen telefonu Ruhi ağabeyin vadiyı çınlatan 'buldum' sesiyle çalışır durumda bulmayı başardık. Böylece bir Devrez macerası daha mutlu sonla bitti. Evlerimize stres atmış bir şekilde dönmenin mutluluğunu ise tarif etmek mümkün değil…

***                         ****                             ****

Doğaseverleri bu eşsiz yürüyüş rotasına davet ediyor, ilimizin ve ilçemizin tanıtımına önemli katkılar sağlayan turizm gönüllülerine teşekkürlerimi sunuyorum. Doğa sporu tutkunları arayın, biz gönüllü olarak ev sahipliği yapmaya hazırız.

Diğer rotalarda buluşmak dileğiyle, sağlıcakla kalın…

Gezinin Foto Galerisine -TIKLA GİT -

Linke tıklayarak Devrez Vadisi Köpürlü-Sumucak yürüyüş rotasına ulaşabilirsiniz: https://tr.wikiloc.com/gezi-yuruyus-rotalari/kopurlu-sumucuk-devrez-vadisi-yuruyusu-51853517