Nakşî-Halidî tarikatının bir kolu Çankırı’da “Hacı Abdullah Efendinin halifesi Devrakânili Hacı Merdan Efendi” vasıtasıyla yayılmıştır.
Bu kol; Merdan Efendi, Yapraklılı Hacı Mustafa Tuhti Efendi ve Ilgazlı Hacı Baba (Ahmet Abduşoğlu) halkaları ile devam etmiştir.
1806 senesinde Konya Bozkır’ın Karacahisar köyünde doğmuştur. Babası müderris Yeğen Mehmet Efendi, annesi Bozkır’ın Karacaardıç köyünden Sarı Fakih kızı Zeynep Hanımdır. İlköğrenimini babasından görmüş, onun ölümünden sonra Hocaköy müderrisi Mehmet Kudsî Efendi’nin derslerine katılmış ve ondan 1833 senesinde icazet almıştır. Bundan sonra Seydişehir’e yerleşen Şeyh Abdullah Efendi, Seydişehir’in şimdi yıkılmış bulunan Büyük Medresesinde 36 yıl müderrislik yapmış, pek çok mana askeri yetiştirmiştir.
“Bir kişinin şeriatta ne kadar noksanı varsa, bir o kadar da tarikatta noksanı olur.”Sözünün sahibi Hoca Memiş Efendi olarak tanınan, Nakşibendi Şeyhi Mehmet Kudsî Bozkırî’den Nakşibendi tarikatının Hâlidî kolu şeyhliği icâzeti alan Hacı Abdullah Efendi, hocasının 1852 yılında Seydişehir’in Çavuş nahiyesinde vefatı üzerine, Seydişehir’de Nakşibendi Şeyhliği postuna oturmuştur.
Uzun yıllar Nakşibendi Şeyhi olarak çevresinde büyük saygı gören Şeyh Abdullah Efendinin ismi giderek Konya ili sınırlarını aşmış, uzak şehir ve kasabalardan şeyhi görmek üzere akın akın ziyaretçiler gelir olmuştur.
1869 yılında medrese hocalığını oğullarına bırakarak, her sabah Seyyid Harun Camii’nde cemaate tefsir dersleri vermiş, kalan zamanını ibadetle ve tefekkürle geçirmiştir.
Gönüller sultanı, hayırsever bir âlim olan Şeyh Hacı Abdullah Efendi, 26 Mart 1903 Perşembe günü 97 yaşındayken Seydişehir’de vefat etmiş, mezarı üzerine Sultan II. Abdülhamit Han'ın yardımı ile türbesi yaptırılmıştır.
Türbe 1955 yılında temelinden itibaren onarılmıştır.
Türbe içerisinde kitabesi olmayan 7-8 mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan isimleri öğrenilenler Şeyh Abdullah Efendi, oğulları Şeyh Hocaken, Hacı Ahmet, Hacı Şakir efendilerdir. Ayrıca Nakşibendî tarikatı müritlerinden Uşaklı Hacı Hekim Ali, Şeyh Abdullah’ın eşi Hacı Arife, Şeyh Abdullah’ın kızı Şerife Kadın, Şeyh Hocaken Efendi’nin eşi Emine Hanım ve aileye mensup diğer kişilerin mezar taşlarıdır.
…
Hacı Abdullah Efendi, Hac farizasını yerine getirmek için Hicaz'a gitti. Medine’de Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) Kabr-i Şerifinin bulunduğu Hücre-i Saadetin etrafındaki Şebeke-i Seâdete girmek istedi.
“Şebeke-i seâdetin kıble tarafına muvâcehe-i seâdet, doğu tarafına kadem-i seâdet, batı tarafına Ravda-i mütahhera ve kuzey tarafına da Hucre-i Fâtımâ denir.”
Ravza-i Mutehhera’nın muhafızlarına; "Burayı açın ben içeri girmek istiyorum." dedi. Muhafızlardan biri; "Buranın anahtarları bizde yok. Burada bir meşâyih heyeti vardır. Onlar toplanır, karar verir ve ancak onların kararıyla burası açılır. Babam da bu heyetin başkanıdır." dedi.
Abdullah Efendi; "Öyleyse babanıza haber verin" buyurdu. Muhafız gidip durumu babasına söyleyince babası; "Meşâyih heyetinin her biri bir yerde. Şu anda onları toplamak mümkün değildir." cevabını verdi. Muhafız durumu Hacı Abdullah Efendiye bildirince, ellerini kaldırıp; "Essalâtü Vesselâmü aleyke yâ Resûlallah, Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habîballah" derken kapının kilidi düştü ve kapı açıldı. Şebeke-i Saâdette tam yedi saat ayakta durdu. Bu arada meşâyih heyeti de toplanıp, geldi. Muhafızlardan durumu öğrenince, Abdullah Efendiye tazim ve hürmet ettiler.
-Kendini ve evladını tehlikeye atmamak için evladını ağyardan (avamdan) muhafaza et ve okumasını temin et.
-Şeref ve şan kendi kazancın olsun. Baba ve dedelerin ile olmasın. Çünkü onlar toprak olmuşlardır.
-Geçimini çalışarak temin et. Zira Allah (C.C) geçim için çalışmayı emretmiştir.
-Kalp uyanıklığı ile ibadet etmeyenin geliri yoktur.
-İnsanların en iyisi, hal ve harekâtını Kur’an’a uydurandır.
-Gurbette olan kimse, aile efradına dönmek için acele etsin.
-Bir kavmin ameli ile amel edenler, onlardandır.
-Her zaman nefse meşakkat vermemelidir. Gerektikçe istirahat etmelidir.
-Bir kimse yetmiş yıl Allah’ın emirlerini yerine getirse, bir an ondan ayrılsa, kaybettiği, nail olduğundan fazladır.
-Yemek yediğin zaman az ye. Hırsla yeme!
-Hakkı ve hakikati arayanların kalbine, Allah (C.C) hakikati aşılar.
-Bir insan haramdan sakınır ise, onun için ibadet ve taat kolaylaşır. İbadetin tadı olur.
-İbadet, müminin gıdasıdır.
-Kalbe gelen darlık, ölçülü konuşulmamasından ileri gelir.
-Allah (C.C), namaz kılanların kıblesidir.
-Allah (C.C) yanında insanların en sevgilisi, insanlara Allah’ı (C.C) sevdirendir.
-Lisanda olan Kelime-i Tevhid arızidir. Ölüm halinde faydası olmaz. Tevhidin kalbi olması lazım gelir.
-Her zaman mütevazı olun. Herkese mulayemet gösterin. Başkalarından gelecek ezaya tahammül edin.
-Fakri temam olanın düşüncesi, yalnız Allah (C.C) olur.
-Malınızın sadakasını vermede eli açık olun.
-Kör kalbe hikmet atılmaz!
-Size zulüm etmemeleri için, hakikatleri ehil olmayanların yanında söylemeyin.
-Hakikati ehlinden gizlemeyin. Eğer gizlerseniz, onlara zulmetmiş olursunuz.
-Daima Allah’ın huzurunda olur isen, dünya ve ahiret senindir.
-Hakk’a yaklaşan halka yaklaşır. Dosdoğru olana halkın hepsi yaklaşır.
“Seydişehirli Abdullah Şeyh, Molla Mehmet’in (Çerkeşli Mehmet Hilmi Efendi) tam aradığı insandı. Bunda tek şüphe yoktu. Daha birbirlerini görür görmez bunun böyle olduğu aşikâr olmuştu.
Şeyh Hacı Abdullah Efendi, genç müridini hemen o gün erbaine soktu. Molla Mehmet, içinin bildiği, bilmediği bütün dikenlerinden, bütün takıntılarından boşalabilmek esasına dayanan bu esnada birçok tecellilere mazhar oldu.
Bir gündü, vakit öğlene yaklaşıyordu. Molla Mehmet yalnız başına oturduğu hücrede, gaipten gelen latif bir sesle sarsıldı. Bir ayet, mütemadiyen tekrarlanıyor, ona bir şeyler anlatılmak isteniyordu.
Molla Mehmet, bu ayetin delalet ettiği manayı anlayabilmek için yanında bulunan tefsir kitabına el attı. Tam bu sırada Seyyid Harun Camiinde namaz kılmakta olan Şeyh hacı Abdullah Efendi, derhal selam vererek namazdan ayrıldı. Acele, telaşlı bir şekilde cemaati yarıp dışarı çıktı. Abdullah Efendi, doğruca Molla Mehmet’in odasına girerek henüz tefsir kitabını açmış olan müridinin karşısına dikildi ve celalli bir tavırla:
“Olmaz !” dedi, “Olmaz !”. Sonra neden olmayacağını aynı celalli tavırla açıkladı:
“Mürşidden işitmeli, mürşidden işitmeli! Tam teslim olacaksın! Yanlışa düşmemen, yolunu sapıtmaman için bu şart!”
Dervişlik terbiyesi öyle kolay, rahatlar içinde geçen bir yol değildir. Dervişlik müşkülden müşkül bir iştir. Bu yolda laf işitmekte var, sıkıntıya düşmekte var. Dervişin yüreği daima ateş üstünde olmak gerekir. Üstelik her başına geleni Hak’tan bilip ona göre amel etmek de şart…
Hacı Abdullah Efendi, bütün bunları hakkıyla bilen bir mürşid olduğu için gereğini yapıyor.
Mesela, akşam sabah müridinin hücresine uğruyor ve günlerdir aç olmasına bakmayarak şöyle söylüyor:
“Size yemek göndermiştim, geldi mi?”
“Hayır efendim, gelmedi.”
Şeyh Hacı Abdullah Efendi, erbaindeki müridine gülüyor ve tatlı bir çehreyle:
“Ya? Diyor. Vah, vah! Eh, artık akşama yersiniz inşallah, vakit yakın.”
Hangi akşama. Günlerdir Molla Mehmet’in boğazından bir lokma ekmek geçmemiş… Onu öylece pişiriyor, posalarını atıyor, gerçek çehresini meydana çıkarıyordu. Erbain böylece bittikten sonra Şeyh Hacı Abdullah Efendi, müridini huzuruna çağırıp:
“Yavrum! Senin irşad makamın Konya’da… Ne dersin?”
Molla Mehmet, Konya’yı değil de Çerkeş’i arzulamaktadır. Artık Molla Mehmet de irşad görevi yapacak, insanlara hakkı, doğruyu gösterecekti. Arzusu yerine gelmiş, Hacı Abdullah Efendi, Çerkeş’e gitmesine izin vermişti…
Artık Molla Mehmet, fiilen irşad görevine başlıyor. O, şimdi Şeyh Mehmet Hilmi Efendi’dir. Mehmet Hilmi Efendi, son derece mütevazı, keşfi açık, insanın kalbindekini bir bakışta okuyan kâmil bir mürşiddir.
Şeyh Hacı Abdullah Efendi’den nasip alan, onda yetişen bu yüce zat, her nefesini talebelerine harcayıp tüketmiş ve bir yıl Hac’dan dönerken, Cidde, Molla Mehmet’e son durak olmuş, Çerkeşli Velî orada kalmıştır.” ( Nezihe Araz -ANADOLU EVLİYALARI )
Astarlızade Mehmet Hilmi Efendi’nin, Çerkeşli Mehmet Hilmi Efendi Hazretlerine intisabı:
Astarlızade Mehmet Hilmi Efendi İstanbul’daki tahsilini tamamladıktan sonra bir müddet Çankırı’daki Mecbûr Efendi Medresesinde akli ve nakli ilimleri okuyarak icazet alır. Medrese eğitimini tamamladıktan sonra aynı medresede bir müddet dersler verir. Tasavvuf tarihinde birçok sûfî’nin hayatında olduğu gibi, o da kendini irşad edecek bir mürşid-i kâmil’i aramaya başlar ve Nakşî şeyhi Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi’nin halifesi Seyyid Mehmed Hilmi bin Ali’ye intisap eder. Hilmi Efendi, Çerkeş’te bulunan bu dergâhta seyr u sülûkünü tamamlar. Mehmed Hilmi Efendi, şeyhine yürüyerek gidip geldiği için o sıralarda üşütmeye bağlı olarak bronşit hastalığına yakalanır. Bu durumu, “Bu hastalık Şeyh Efendi hazretlerinin bize hatırası” diyerek halinden şikâyet etmezdi. Aynı zamanda şeyhinden hadîs ilmi okuyarak icâzet almıştır.
Hac için Hicaz’a oradan da Hac sonrası Cidde’ye doğru yola çıkan şeyhi, yolda vefat eder. Onun yerine posta oturan Mehmet Hilmi Efendi, bundan sonra dergâhı Çerkeş’ten Çankırı’da Büyük Camii’nin yanına taşır.
Konya'nın Seydişehir ilçesini kuran büyük Velî.