Aslında bu yazıyı hazırlayalı bir hayli zaman oldu, ama araya başka konular girince yayınlamak mümkün olmadı bir türlü. Kısmet eğitim öğretim sezonunun sonunda yayınlamakmış.
Meşhur hikayeyi bilirsiniz Yalova Kaymakamının adam yerine konmadığından bahseden hikaye. Aradan çok zaman geçti artık Yalova il oldu, Kaymakamların yerinde Valiler oturuyor, Yalova çağ atladı desek yalan olmaz, ama Kaymakam zihniyetinin devam ettiği son yaşanan olayla anlaşılmış oldu.
Aradan uzun bir zaman geçtiği için biz olayı hatırlatalım. Yalova Valisi okulları teftiş ediyor ve bir okulda bir sınıfa çat kapı giriyor. Bakıyor ki öğretmen kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı bir görüntü içinde. Vali hazretlerinin tepesi birden atıyor ve öğrencilerin gözü önünde öğretmene höykürüyor ve hakaret ediyor. İşin neresinden bakarsanız bakın hukuksuzluk ve rezalet diz boyu.
Öğrencilerinin gözü önünde bir öğretmeni aşağılamak pedegojik bir cinayet, öğrencinin psikolojisine saldırı, kişinin onuruna yapılan tecavüz, disiplin yönetmeliğinin ayaklar altına alınması ve en önemlisi Devletin gücünün istismar edilmesi. Hangisini ele alsanız alın Vali’yi kurtaramazsınız.
Bu olaydan sonra Öğretmenin psikolojisi bozuluyor normal olarak. Kısa bir süre sonrada kalp krizi geçirip vefat ediyor. Dramatik olayı bahane edip yürüyüşler yapan sendikaları bir kenara koyalım, çünkü onların bu konuda söz söylemeye hakları yok. Yıllarca kılık kıyafet yönetmeliği bahane edilerek zulüm gören öğretmenlere ses çıkartmadıkları gibi, bilakis bu yönetmeliğin icrası için yapmadıkları ispiyonculuk kepazelik kalmamıştır. Tabi söndürmedik ocakta.
Ortada bir insan hayatı var ve ona uygulanan hukuksuzluk. Bu sebeplerden dolayı işlenen cinayeti görmemezlik edemeyiz.
Çok öteden beri düşünmüşümdür, Valiler, bürokratlar nasıl bir eğitim alırlar diye. Bunlara meşhur Mülkiyede ne öğretirler? Bağırıp çağırmayı mı? Milleti hor görmeyi mi? Devletin gücünün kendilerinde toplandığını mı? Hukukun ve kanunların kendileri için bir anlam ifade etmediğini mi? Yoksa okulun kapısından girerken ve çıkarken ‘Önce Mülkiye sonra Türkiye’ sloganı mı ezberletilir andımız olarak.
Ülkemizde arka arkaya Anayasa değişiklikleri yapılıyor, kanunlar değiştiriliyor, demokratikleşme paketleri çıkartılıyor meclisten, ama yine bir arpa boy yol alınmıyor, insan hakları cinayetleri işlenmeye devam ediyor. İnsan hakları deyince hep aklımıza Doğu ve Güneydoğu geliyor, Orta Anadolu da ve Batı vilayetlerinde sanki insan hakları çiğnenmiyor.
Sayın Erdoğan’ı gözümün önüne getiriyorum, Davutoğlu’na bakıyorum ve sahip oldukları manevi zenginliklerini gözümün önüne getiriyorum. Bir de kendileri adına yetki kullanan Valilere ve Bürokratlara bakıyorum. Aradaki derin uçurumu gördükçe inanın içim sızlıyor.
Yukarı da zikredilen olay sadece Yalova da yaşanmıyor, başka şehirlerde başka olaylarla da karşımıza çıkıyor. Mağdur bazen bir öğretmen, bazen bir kamu görevlisi, bazen de sıradan bir vatandaş olarak karşımıza çıkıyor, ama Vali hukuksuzlukları artarak devam ediyor.
Merak ediyorum doğrusu, Mektebi Mülkiye, Recep Yazıcıoğlu gibi çaplı vizyonlu bir Valiyi bir daha ne zaman mezun edip ülkemize kazandıracak.
Milli Eğitim Bakanı Yalova da vefat eden öğretmen için ailesini aramış taziye de bulunmuş ve olay için soruşturma açacağını da açıklamış, ama hala bir sonuç yok. Yoksa Sayın Bakan Yalova kaymakamından mı korkuyor kendisine de bağırır çağırır diye.
Bir nusubet bin nasihatten iyidir derler ya, yasa koyucular ve yürütme erki de, bu nusibetten ders almalı, tıpkı Üniversitelerde ki kürsü dokunulmazlığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda sınıf dokunulmazlığını sağlanmalıdır. Öyle kafası esen kişiler sınıfları basıp dersleri bölmemelidir.
Bu tedbir Öğretmenlerimizin şahsiyetine zarar vermenin önüne geçeceği gibi, Öğrencilerin sağlığının bozulmasını da önleyecektir.