Zincircioğulları ( 5 )

Abone Ol

BEHÇED KUTLU BEY


Behçet Bey 1864-26 Ekim 1948 tarihleri arasında yaşamıştır. Babaannem Muzaffere Zincircioğlu (Hidayetoğlu )’nun anne tarafından dedesi olur. Behçet Bey’in iki kızı ve iki torunu vardı. Büyük kızı Tayyibe Kutlu Hanım ve babamın anneannesi Sabiha Hidayetoğlu (Kutlu). Tayyibe Hanım çok dindar bir kimse olduğu gibi, her nedense hiç evlenmemiştir. Biz ailecek kendisine Hacı Hanım derdik. Kendisi mutfak işlerinde çok mahir ve bilgiliydi. Babam Turgut Bey’in hatıralarında kendisine çokça kek ve bisküvi yaparmış. Bense kendisini küçüklüğümde kaybettiğimiz için hayal meyal hatırlıyorum.


Babamın anneannesi Behçet Bey’in küçük kızı Sabiha hanımın 2 çocuğu olmuştur. Genç yaşta veremden ölen oğlu babamın çok sevdiği dayısı Kemal Hidayetoğlu ve babaannem Muzaffere Zincircioğlu (Hidayetoğlu )’dur.


Sabiha Hanım anlatılana göre beyaz tenli, lacivert gözlü ve çok güzel bir hanımmış. Zaten bu sebepten Çerkeş’te ikamet eden Behçet Bey’in akrabalarından ve aynı zamanda Çerkeş ve civarının beyi İsfendiyaroğlu Kasım Bey’in ahfadından gelen İsfendiyaroğlu Sait Beyin kızı Ayşe hanımın oğlu Mahmut Tayyar Hidayetoğlu’na ( Agagil ) gelin olarak gitmiştir.


Behçet Bey’in torunu Kemal Hidayetoğlu ve büyükannem Muzaffere Zincircioğlu 2. Dünya Harbi döneminde anneleri Sabiha hanımı kalp sektesinden kaybetmişlerdir. Kemal Hidayetoğlu bu esnada asker olduğu için o dönemin zor şartlarında üzüntüsünden kendini korumamış hatta üzüntüsünden arkadaşlarının bile nöbetlerini tutmaya başlayıp zatürre olmuş ve ilerleyen senelerde hastalığı vereme çevirerek kendisini kaybetmemize sebep olmuştur.



Mahmut dedemin tek oğlu olması sebebiyle hayata küsmesini tetikledi ise de Ağagil Ailesi için Çerkeş’te domino etkisi 1960 İhtilali ile son noktayı vurmuştur. Mahmut Dedem 1960 İhtilaline kadar uzun seneler Çerkeş belediye reisliği yaptı. Her ne kadar 1960 İhtilalinde Demokrat Partililere çok eziyet edildi ise de, o dönemin Çerkeş Jandarma Kumandanı Mahmut dedemi tanımasından dolayı kötü muameleye maruz kalmadı ise de hayattan elini eteğini çekmesine sebep olmuştur.


Çankırı’daki şimdi oturduğumuz evin yerinde eskiden büyük bir konak vardı. Çankırı’daki bu konak ile Çerkeş’teki Agagillere ait harem ve selamlığı olan bu 3 katlı Çerkeş’in en büyük konağına askeriye 2. Cihan Harbinde askeri kışla olarak kullanmak üzere el koymuştur. Bu evlerde oturanlara da kendi evlerinden başka evlere kiraya çıkmak mecburiyeti hâsıl olmuştur. Tabi bu evler askeri kışla ve hastane olmak için yapılmadıkları için yıpranıp, zarar gördü iseler de, harp bitiminde hak sahiplerine geri iade edilmişlerdir. Çankırı’daki bu konak sonraları Kız Enstitüsü olarak da kullanılmışsa da Çerkeş’teki konak 1944’deki büyük Çerkeş depreminden hasar almadıysa da asker iade ettikten sonra Mahmut Tayyar dedem bu konağı yıkmış yerine şimdi ki Çerkeş’teki evi yapmıştır.


Her ne kadar bu eski konağı hayal meyal babam hatırlasa da bahçenin üst tarafındaki pınarda oynadığını 5 metre yüksekliğindeki bahçe kapısını ve akşamları otlaklardan gelen manda ve koyunların Çerkeş sokaklarından bir deniz gibi ağıllarına gidişlerini hala bugün ki gibi hatırladığını anlatmaktadır.


Çerkeş’te 1950’li senelere kadar elektrik olmadığı için lüks ve gaz lambası ile Çerkeş’in o cılız aydınlatılan gecelerini tekrar yaşamak için kim bilir neler vermezdi!


Hidayetoğulları Ailesi hakkında birazda bilgi vermekte fayda görüyorum. Hidayetoğlu Ailesi Anadolu Türk Beyliklerinden İsfendiyaroğlu veya Candaroğulları’nın neslinden gelmektedirler. Behçet Kutlu Bey’de, gene bu aileye mensuptur. Bilindiği gibi İsfendiyaroğlu veya Candaroğulları Osmanlı Devletine kılıç zoruyla değil kendileri akrabalık yolu ile ilhak olmayı tercih etmişlerdir. İsfendiyaroğlu Kasım Bey İstanbul’un fethinde ordusu ile Fatih Sultan Mehmet Han’a destek ve yardım için ve en mühimi Peygamber Efendimizin (SAV) methine mazhar olmak adına bu sefere iştirak etmiştir. Fetihten sonra göstermiş olduğu kahramanlıktan dolayı kendisini Fatih Sultan Mehmet Han kız kardeşi ile evlendirmiş ve Romanya’ya Beylerbeyi olarak tayin etmiştir. 


İlerleyen zaman içerisinde IV. Murat Han Bağdat seferi için yola çıktığında Çerkeş civarında otağını kurmuştur. Kasım beyin torunlarından babamın anne tarafından büyük dedesi Sait Beyin büyük büyük babası sefer için konakladığında göstermiş olduğu faydadan dolayı ve akrabalık bağından kendisine hediye olarak İsmet Paşa’dan Işıldağına kadar olan bölgeyi kendisine vermiştir.


Rivayet olunur ki;  IV. Murat Han “sabah gün doğumundan gün batımına kadar atını sürdüğün tüm yer senindir!” diye ferman buyurmuşlardır.  


Ama bu arada ailesi olarak bildiğimiz ve merak edenler için anlatılması iktiza eden bazı noktalar vardır. Hakkı Duran Beyin yazısında da hülasa olarak belirttiği gibi İstiklal Harbinin sonlarına doğru Mustafa Kemal Paşa’nın ve bazı arkadaşlarının şahsi iktidar arzularına mani olmak için 2.Gurup Mecliste meydana gelmişti. Behçet Bey’de bu muhalif 2.Guruba dâhil oldu. Bilindiği gibi kimi zaman muhalefeti sindirmek veya yok etmek için kullanılan İstiklal Mahkemelerinin keyfi idam kararlarına karşı çıktığı ve bazı idam kararlarına Adliye Nezareti Vekilliğine vekâleti esnasında imza atmamıştır. 2.Meclis’te çok seslilik istenmediği için, yeni kurulacak meclise giremediği gibi Türk siyasetinden koparılmıştır.


Behçet Bey, Şapka İnkılâbına muhalefet ettiği için de fesi çıkarmamak adına evinden ve bahçesinden bir daha ölene kadar hiç çıkmamıştır. 


He
r ne kadar biz Çankırılılar ve Kastamonulular arasında “Şapka İnkılâbının Çankırı’da mı Kastamonu’da mı başladığı?” üzerine ihtilaf olsa da Mustafa Kemal Paşa’nın Çankırı’ya Melon şapka ile geldiği aşikârdır. 


Neyse, bu bahse niye girdiğim ilerleyen satırlarda ailemizi meydana getiren 2 dünürün hayata bakışlarındaki ironisinde saklıdır.


Hayatın veya kaderin bir cilvesi olarak yeni Cumhuriyetin Yeni Meclis kadrolarından dışlanmış ve siyasi hayattan koparılmasına vesile olan Mustafa Kemal Paşa’nın Çankırı’ya ziyaretlerinde kendisini karşılayan heyette eşrafı temsilen dedemin babası yani büyük dedem İsmail Zincircioğlu’da vardı. Paşanın Çankırı’ya olan ziyaretinde büyük dedem İsmail Efendi Çankırı’nın girişinden çıkışına kadar Paşanın kullanacağı güzergâha kül ile gaz yağı harmanı yapılmış meşalelerle donatmıştır. Zaten Çankırı eşrafını temsilen büyük dedem tüm bu ziyaret esnasında heyette olduğu gibi Ilgaz’a kadar ki Paşanın seyahatinde de refakat etmiştir. 


Yazımızın evvel ki sayfalarında da bahsettiğim gibi büyük dedem İsmail Efendi her zaman takım elbise, beyaz gömlek ile kolalı yaka, papyon veya kravat takardı. Şapka İnkılâbına kadar fes taktı ise de, bu inkılâp ve Paşa ile seyahatten sonra torunu yani büyük annem Muzaffere Hidayetoğlu’nun dedesi ileri de dünürü olacak Behçet Bey’e tezat olarak büyük dedem İsmail Efendi Şapka İnkılâbından sonra şapka takmaya başlamıştır.  


Behçet Bey’in II. Osmanlı Meclisinde Mebus olduğu için Sultan Reşat tarafından verilen madalyası vardır.


Ayrıca, I. Dönem İstiklal Harbi Meclisinde Çankırı Mebusu olması sebebiyle de İstiklal Harbi Madalyası da vardır. Bununla beraber Cihan Harbinden sonra ki kötü gidişte Yunan Ordularına karşı Sakarya Meydan Muharebesi ile kazanılan ilk harbin şerefi ve hatırası olarak I. Dönem Mebuslarına Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa imzalı bir Avusturya Steyner Marka filinta verilmişti. Kendisine de 300 mermi ile Mustafa Kemal Paşa imzalı 1 adet tüfek hediye edilmiştir. Tüm bu verilmiş olan madalya ve tüfek, halen daha ailemiz tarafından saklanmaktadır. 


Ana hatları ile hayat hikâyesi Hakkı Duran Beyin 17.10.2008 tarihli yazısında belirttiği gibi aşağıda kaleme alınmıştır.


“Çankırı’yı hem Osmanlı Meclis-i Mebus anında hem de TBMM’de temsil eden iki önemli şahsiyetten biri Behçet Bey‘dir (Diğeri, Hacı Tevfik Efendi).


Behçet Bey, siyasi çalışmaları yanında nesir ve nazımda kendisini göstermiş, Ahmet Talat Onay’ın Çankırı Şairleri arasında yer verdiği bir kimsedir. Cumhuriyet döneminde bir süre Adalet Bakanlığına vekâlet etmiştir.  


1864’ de Çankırı’da doğdu. Şâkir Efendizade Hilmi Efendinin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Çankırı Rüştiyesinde tamamladıktan sonra ayrıca, medresede öğrenimi ve eğitim gördü. 13 Eylül 1883’te Çankırı Bidayet Mahkemesinde Zabıt Kâtipliği ile devlet hizmetine girdi. 19 Nisan 1885’te Liva Nafia Dairesi Kâtipliğine nakledildi.  


26 Haziran’da Zabıt Kâtipliği görevine döndü. 24 Şubat 1892’de Liva Nüfus Memuru oldu. 13 Nisan 1894’te Bidayet Mahkemesi üyeliğine seçildi.  


Behçet Bey, hayatını okumakla, inceleme ve araştırma ile geçirmiş, sahip olduğu birikimi bu şekilde sağlamıştır.


Osmanlı Meclis-i Mebusa’nın da mebus iken, 2. Meşrutiyet Mebusan Meclisinin 1. Dönemi için 4 Aralık 1908’de yapılan seçimlerde Kangırı Milletvekili olarak Meclise katıldı. Mecliste İçişleri komisyonunda çalıştı ve bir süre bu komisyonun başkanlığını yaptı. 1914’teki 3. dönemde tekrar Kangırı’dan milletvekili seçildi ise de Çerkeş ilçesi seçiminin feshi üzerine seçimi geriye kaldı.  Son dönem için 15 Aralık 1919’da yapılan seçimde yeniden Kangırı milletvekili oldu. 


Meclisin feshi üzerine Heyeti Temsiliye’nin talimatına uyarak Ankara’ya gelip 2 Ağustos 1920’de TBMM Genel Kuruluna Kangırı milletvekili olarak takdim edildi. Mecliste, anayasa, içişleri, mali kanunlar ve dilekçe komisyonlarında ve Memurin Muhakematı Tetkik Kurulunda çalıştı. Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Grubunun kurulmasında muhalefetteki 2. grupta yer aldı. 15 Temmuz 1922’de kısa bir süre Adliye Vekili Celalettin Arif Bey’e vekâlet etti. 14 Kasım 1922’de 4. Şube Başkanlığına seçildi. 


Konya Bidayet Mahkemesi Başkanı İhsan ve Üye Sabit ve Refet Efendiler haklarında Konya İstiklal Mahkemesince verilen hükmün kaldırılmasına dair arkadaşlarıyla birlikte verdiği kanun teklifi, 28 Ekim 1922’de (276) sayılı kanun olarak kabul edildi.  


Milletvekilliği bu dönemde sona erince Çankırı’ya döndü. Soyadı kanunu çıktıktan sonra KUTLU soyadını aldı. 1 Eylül 1928’de memuriyetten emekliye ayrıldı. Politika ya da başka bir işle meşgul olmadı. Hiç evlenmemiş kızı ile yalnız bir hayat sürdü. Halkın arasına pek karışmadı. 26 Ekim 1948’de öldü. Sarıbaba Mezarlığında toprağa verildi.


ŞAİRLİĞİ


Şiire sekiz yaşında Tokatlı Âşık Nuri’yi dinlemekle başlamıştır. Zahidane bir hayat sürmesinden dolayı tanımayanların kendisini sahte vakarlıkla itham ettiklerini belirtir. Yakından tanıyanlarca zarif, nüktedan, dindar ve haluk bir kişi olduğunun bilindiğini ilave eder. Kendi yaşında olup ta sözün, sohbetin kadrini bilenlerin azalması onu naçar inzivaya çekilmeye itmiştir. Bu yüzden halkın arasına pek karışmamış, evinde inceleme ve okuma ( tetebbu ve mütalaa ) ile meşgul olmuştur. Şiirden başka musikiden de iyi anladığı kaydedilmektedir.      


Gençlik döneminde Çankırı şairlerinden Vehhaç ve Mihri ile bir üçlü oluşturmuşlar, bir atışmada Âşık Kararî’yi kaçırmışlardır.


Onay’a göre nesri, nâzımından güçlüdür. Şiirde Namık Kemal okuluna mensuptur.


A. Talat Onay, Büyük Müftü Ünürlü Mustafa Hâzım Efendi’ye atfen anlatılan “Müftü ile Saz Şairi” konulu menkıbeyi Behçet Bey’den dinlemiş ve kayda geçirmiştir. Şiirlerini topladığı mecmuayı, bilinmez bir sebeple kendisi yakmıştır. Onay üç şiirini nakletmiş, bazı kitabeleri olduğunu belirtmiştir. Onay, Çankırı Şairleri için şiir istemiş, Osmanlı dönemi Türkçesi bir mektupla bir şiir vermiştir ki, üslûbu hakkında fikir verebilir.”
Yukarıda beni ben yapan ve Çankırı’mıza silinmesi zor izler bırakmış 2 aileden bahsettim. Orta Asya’dan gelen Zincircioğlu Ailesi ve İsfendiyaroğlu ahfadından gelen Hidayetoğlu ve Kutlu Ailelerinin son asırda Çankırı’mıza ve ahalisine unutulmaya yüz tutmuş hizmetlerini dile getirerek hafızalarımızı tazelemeye veya bilmeyenlere de bu hizmetleri dile getirmeye çalıştım.  Umarım hayırlara vesile olur.
Saygılarımla.


Orhun Zincircioğlu