ASLAN DAYIM              12.BÖLÜM 

        —Ama baba az önce demiştin ki?

—O söylediklerim normal insanlar için, senin gibi her yaptığı hata olan birine hiç mi hiç uymuyor? Neyse, bu gün ne yaptın. Bu gün de iş aramaya gitmiştin.

—Parttime bir işe başladım babacığım.

—O nedir o?

Aslan okuldan babasına bahsedemeyeceğini düşündü;

—Bir grup gence, sosyo periyodojik Türkçe öğretiyorum.

Asım bey  anlamadı;

—İyi iyi… Ben ölmeden doğru dürüst bir iş bulabilecek misin bakalım? Partaym mı neymiş, sen ne zaman eve para getireceksin, onu söyle.

—Önümüzdeki hafta Salı inşallah.

—İnşallah bakalım, inşallah!

***                        ***                        ***                        ***

Aslan, çocuklara hayattaki en sevdiği derslerden olduğu için Türkçe konusunda gerçekten faydalı olmaya çalışıyor, arada da esprilerle çocukların dikkatini derse çekiyordu.

Sonunda ilk parasını alacağı Salı günü gelmişti. Evden çıkarken babasına şakayla karışık hatırlattı; —Akşama ilk haftalığımı alıp da geleceğim baba

—Daha işinin ne olduğunu bile anlamadık “Sosyo periyojik” diye bir şeyi hayatımda duymadım ya neyse.

—Amaaan baba, sen ismini boş ver.

Okula doğru, sevinçle evden çıktı.

***                        ***                        ***                        ***

Aslan okula gidince, sabah töreni yapılıyordu. Tanıştığı öğretmenlerden, en sert görünmeye çalışan İdris bey yanına geldi, öğrencilere doğru işaret ederek;

—Şunların disiplinsizliğine bakın. 2 hafta bana bıraksalar hepsini muma çeviririm.

Aslan;

—Muma çevirmek mi! İdris bey, öğrencilerle yeterince ilgileniyor musunuz?

—Bu ne demek. Bana sorulacak soru mu bu? Öğrencilerine sor bakayım, disiplinsizlik yaptıklarında en çok hangi öğretmen gelip kulaklarını çekiyor.

—Hayda, siz ilgilenmeyi hep dayak mı sanıyorsunuz. Yaramazlık yapan öğrencilerle konuşup, ikna etmeyi denediniz mi?

—Konuşmak mı, ikna etmek mi! Bunların tek anladığı dayaktır. Bak bakalım, şu sıradaki şu saçı,başı kirli, elleri simsiyah çocuğu görüyorsun ya. Bir haftadır böyle geliyor. Dayanamadım önceki gün de, dün de kulağını çektim. “Bir daha kirli gelme diye, bak bu gün de kirli geldi. Madem dayaksız da iyi öğretmen oluyorsun. şu öğrenciyi sen adam et de görelim”

Aslan çocuğa baktı; “İdris bey, bunu bir daha duyarsam sizi bakanlığa şikayet edeceğim. Hele hele benim sınıfımdaki bir öğrenciye dayak attığınızı, kulağını çektiğinizi duyarsam külahları değişiriz.”

—Siz gelmeden hakkınızda duyduklarım yanlışmış demek. Benden daha sinirli bir öğretmen gelecek diye duymuştum, şu halinize bakın. Neyse görelim bakalım dayaksız neler yapabileceksiniz.

İdris öğretmen sinirli sinirli söylenerek uzaklaştı.

 ***                        ***                        ***                        ***

           Aslan, sınıfa gidince elleri kömür gibi kapkara öğrenciyi yanına çağırır. Kirli, ilgisiz, dalgın öğrenci, Aslan yanına çağırınca, dayak yiyeceğini zanneder korkar ama Aslan onun kirli saçlarını şefkatle okşar ve diğerlerinin duymayacağı bir sesle;

—Bu hal ne Recep, üstün başın kir içinde. Gören de kömür ocağında çalışıyorsun zanneder.

Recep, başını eğer;

—Annem hasta oldu, yatıyor. Kalkamadığı için çamaşır yıkayamıyor.

—Hımm… Evde başka kimse yok mu? Ekmeğinizi filan kim alıyor.

—Ben alıyorum ama sabah alamadım.

—Niye?

—Annem çalışamıyor, parası da bitti.

Aslan, bakışlarını hemen başka tarafa çevirdi. Zorlukla;

—Çocuklar ben hemen geliyorum.

Aslan, çıktı, elini-yüzünü yıkayıp geri geldi. Hiçbir şey olmamış gibi gülümsemeye çalışarak, öğretmen masasının yanında beklemekte olan Recep’in yanına gitti;

—Ama Recep, annen birkaç gün rahatsızlandı diye bu kadar kirli olunmaz ki. Ellerin niye kömür gibi.

—Gece çok soğuk oluyor. Annem üşümesin diye, okuldan eve gidince kömür taşıyorum, sobayı yakıyorum

         Aslan, yine saçlarını okşadı;

—Otur bakalım. Akşam çıkışta da beni bekle, beraber size gidelim. Annene bir geçmiş olsuna uğrayım, tamam mı?

Aslan, pek de gitmek istemediği öğretmenler odasına gider. Bayan öğretmenlerin olduğu bir gruba yaklaşır;

—Kusura bakmayın, okulda yeniyim ama öğrencilerimden birinin annesi rahatsız. Benimde tek başıma gitmem uygun olmayacak. İçinizden akşam müsait olan varsa benimle gelebilir mi?

Bayan öğretmenlerin çoğu müsait değildi. Sadece Ayşe öğretmen müsaitti;

—Ben gelirim ama müdür beyin de haberi olması şartıyla. Çünkü bazen öğrencilerin ailesinde aklımıza bile gelmeyen sorunlar olabiliyor. Aile içi geçimsizlikler filan.

—Tabi, haklısınız. İsterseniz müdür beye şimdi bilgi verip, izin alalım.

—İyi olur.

Aslan, Ayşe öğretmenle koridora çıktı;

—İsmim Aslan.

—Ben de Ayşe.

—İsminiz yeğenim Ayşegül’e benzediği için unutmam.

Ayşe öğretmen gülümsedi. Müdürün odasına girdiler. Odada İdris öğretmen de oturuyordu. Aslan ve Ayşe öğretmen Recep’in ailesinin durumunu anlattı. İdris öğretmen, kendisinin Recep’in kulağını çekmesi konusu açılır diye utanıp, dışarı çıktı.

Akşam, beraberce okuldan çıktılar. Recep’in evine yaklaşınca, önce markete uğradılar. Aslan’ın yaptığı alışverişe Ayşe’de alışverişe katkıda bulundu.

Eve gittiklerinde hasta yatan Recep’in annesini görünce oldukça üzüldüler, ellerinden geleni yaptılar. Aslan kenarda duran reçeteyi görünce hemen eczaneye gitti, ilaçları aldı. Çıkarken de aldığı ilk haftalığının market alışverişinden, eczaneden artan miktarını olduğu gibi onlara bıraktı. Aslan’ın cebinde kalan tüm parayı bıraktığını Ayşe görmüş, ona saygı ve sempati duymuştu.

***                        ***                        ***                        ***

Recep’in evinden ayrılınca, Ayşe öğretmenle sohbet ederek uzun bir yürüyüşle geri dönmeye başladılar.

—Neyse Ayşe hanım, her işte bir hayır varmış.

—Öyle mi?

—Evet, sizinle tanışmış olduk.

Ayşe öğretmen gülümsedi;

—Tabi ya, bol bol Türkçe ve İngilizce kurallarını konuşuruz.

—Anlamadım?

—Siz Türkçe öğretmenisiniz ya, ben de İngilizce öğretmeniyim.

—Haaa… anladım. Desenize geniş bir sohbet konumuz olacak. Oysa ben enflasyon hakkında konuşuruz sanıyordum.

—Şaka bir yana da, ben edebiyattan hoşlanırım.

—Ciddi misiniz?

—Gayet ciddiyim.

—Aslında oldukça çok şiirim vardı ama bir kısmını çaldırdım.

—Öyle mi? Nasıl oldu bu.

—Bir dosyada toparlamıştım şiirlerimi. Dosyası biraz şatafatlıydı, eve giren hırsız pahalı bir şey sanıp onu da almış gitmiş.

—Şiir değerli değil mi sizce?

—Benim için değerli de, hırsız için ne değeri olacak ki!

—Okumuştur şiirlerinizi.

—Aman, siz böyle değince eniştemin sözleri aklıma geldi. Ben, “Eyvah, hırsız şiirlerimi de almış” diye bağırdım. Eniştem, boynunu büktü, “Çok üzüldüm, …zavallı hırsız!” demesin mi?

—Güzel espriymiş. Bir dosya dolusu şiir yazdığınıza göre, sevdiğiniz bir  bayan olmalı.

Aslan utandı, sustu. Ayşe;

—Anlatın, ben sevda şiirlerini, öykülerini severim.

Aslan utanarak;

—Anlatacak bir şey yok. Çok uzun süre iş bulamadığım için bu konularda hiçbir adım atmadım. Yani, işsiz güçsüz bir genç sevse ne olacak ki.

—Ben sizi daha romantik sanmıştım.

—İmkansızlıkların üstesinden gelen aşklar mı! Yok, bana uzak. Ben geçim derdindeyim.

—Ben meraklı biriyimdir dedim ya, bir gün şiirler yazdığınız bayanın ya resmini, ya öyküsünü isterim sizden.

Aslan yine utandı, duymamış gibi davrandı. Ayşe öğretmen, Aslan’ın rahatlaması için biraz da konuyu değiştirdi;

—Öğretmenlik harici işler de yaptınız mı?

—Yapmadığım iş kalmadı desem yeterli mi?

—“Ne iş olsa yaparım” mantığıyla çalıştınız sanırım.

—Sanırım “Ne iş olsa yaparım” dan çok, “Ne iş olsa başarısız olurum” daha çok uyar bana. Kaybedenlerdenim.

—Ciddi mi? Anlatır mısınız?

—Kaybedişlerin üzüntüsüyle yazdığım şiirlerle bir kitap bastırttım. Yayıncıya “Bu şiirler çok satar, en az 20 bin basalım” dedim, güldü, “Şimdilik 2 bin bastıralım hele” dedi. Sonra yayıncı haklı çıktı 200 kitap anca satabildim. Yazarlık hayatım da böylece bitti.

Ayşe gülümsedi. Bir süre daha şakalaşarak yürüdükten sonra, ayrılacakları noktaya gelmişlerdi, vedalaştılar. Baştaki şakalaşmalara, neşeye rağmen ayrılırken ortamda bir hüzün vardı.

***                        ***                        ***                        ***