Geçmiş zamanda Bağdat şehrinde ilmiyle tanınmış,dini bütün,adil bir kadı var idi kî; gece gündüz ahiretini düşünür,doğruluktan hiçbir zaman ayrılmaz idi.İlminin derinliği ve merhametiyle tanınmış bu zatın seveni çok idi. Kadı efendi,bir gece yatak odasında kitap okurken uykusu ağır bastı.Kitabı kapayıp uykuya kara vermiş iken bir de gördü ki,kitabın üzerinde "UYKU ÖLÜMÜN KARDEŞİDİR" diye yazılmış.Kendi kendine ; "Madem ki uyku ölümün kardeşidir,öyle ise niçin uzun uzun yatıyorum,uyuyorum.Bu reva mıdır! Bari gecenin geri kalan kısmını ibadet ve mevlayı düşünmekle geçireyim." dedi.Böylece uykunun ağırlığından kurtulup,eline ibadet üzre bir kitap aldı.Kitabı okurken gördü kî; "NAMAZI BAĞ BAHÇE,BOSTAN GİBİ GÖNÜL AÇICI YERLERDE KILINIZ " diye yazıyor. Kadı bunu okuyunca,şehrin dışındaki bahçesini hatırladı.Bahçesi güzel,güllük-gülistanlık iç açıcı bir bahçe idi.Hemen bu bahçeye varıp sabah namazını orada kılmaya niyetlendi.Gecenin hangi vakti olduğunu düşünmeden,hizmetkarlarından birini de uyarmaya kıyamayıp,atını eğerledi,binip bahçesine doğru yola çıktı.
Şehir dışına çıkalı bir saat kadar olmuş,yol boyu da Kuran-ı Kerim okumuştu kî,birdenbire karşısına heybetli ve silahlı bir atlı çıkıverdi.Adam kılıcını kadı efendinin üzerine çevirip haykırdı: -Dur kimsin ? ve hemen atından in,soyun,mallarını bana teslim et.Yoksa aman vermeden seni pişman ederim. Kadı efendinin korkudan konuşamadığını görünce harami tekrar seslendi : -Bu vakitte nereye gidersin? Sen kimsin söyle ? -Ben Müslümanların kadısıyım. -Peki bu saatte nereye gidersin ? -Bahçeye namaz kılmaya giderim. -Evin başına mı yıkıldı ki,böyle vakitsiz bir zamanda bahçeye namaza gidersin. -Bir kitapta gözüme ilişti "NAMAZI BAĞ BAHÇE,BOSTAN GİBİ GÖNÜL AÇICI YERLERDE KILINIZ " diye yazıyor.O sebepten giderim. -Sen cahilin birisin; zira Resul-ü Ekrem: "MÜMİNİN NİYETİ AMELİNDEN HAYIRLIDIR" buyurmuştur. -Gaflet eyledim,kerem eyle,beni incitme. -Senin hizmetkarların nerdedir? -Günaha girmeyim diye onları uykularından uyarmadım. -Sen gafilin birisin; Hadis-i şerif ne diyor? "ÖNCE YOLDAŞ SONRA YOL" demiyor mu? Eğer hizmetkarların şimdi yanında olsaydı,ben sana dokunabilir miydim ? Kadı yalvar yakar olmuştu ; -Ey kâmil adam ! Bari Hak Taalâ Hazretlerinden utan.Resul-ü Ekrem "UTANMAK İMANDANDIR" buyurmuştur. -Evet öyledir.Lâkin Resul-ü Ekrem diğer bir hadisi şerifinde buyurur kî :"UTANMAK İNSANI RIZIKTAN EDER" .Hemen şimdi atından aşağı in,soyun eşyalarını ve malını bana teslim eyle.Yoksa seni aman vermeden helak ederim.Ve tez soyun,zira sabah yakındır. -Ey kâmil adam! Lütf-ü kerem eyle.Beni incitme kî Resul-ü Ekrem : "BENİM ÜMMETİM DALâLETE SAPMAZ" yani ötü işlere girişmez buyurmuştur. -Evet öyledir.Lâkin Hak Taalâ Kur'an-ı Keriminde "BİZ SİZİN KISMETİNİZİ BİRBİRİNİZDEN TAKSİM EYLEDİK" diye buyurmuş.Öyleyse benim kısmetim sendedir.Hemen soyun eşyanı teslim eyle. -Ey kâmil adam! Beni incitme,bana zulmü reva görme.Zira Hak Taalâ zalimlere lanet eder. -Zalim ben değilim,zalim sensin kî kendi zulmüne vakıf değilsin.Kendine zulmedip gecenin bu vaktinde yola çıktın ve benim elime düştün.Hak Taalâ : "ZALİMLER KENDİLERİNE ZULM EDERLER" buyurmamış mıdır?. -Ben sabah yakın zannettim,gece imiş.Gaflet eyledim. -Senin yıldızlar ilminden haberin yok mudur? -Resul-ü Ekrem "HER KİM YILDIZLAR İLMİNİ ÖĞRENİRSE KAFİRDİR" Buyurmuşlardır." O sebepten öğrenmedim. -Sen ne biçim alimsin kî,bir hadis-i şerif ile Ayet-i Kerimeleri inkar edersin ? -Oku bakayım o ayeti kerimeleri ? SPİKER : Kadının bu sözü üzerine harami,Hak Subhaneve Hak Taalâ Hazretlerinin Kurân-ı Azminde buyurduğu âyet-i kerimeleri bir bir okudu.Kadı haraminin alim biri olduğunu anlamıştı. -Ey kâmil adam! Anlaşıldı kî sen her ilimde mahirsin ve yıldızlar ilmine de vakıfsın.Kerem eyle bu vakit ve saatte yedi yıldız akrep burcundadır. -Bu saat hırsızlara ve haramilere çokuygun bir saattir.Zaten o sebepten karşına çıktım.Kadılara bağ,bahçe zevki uygun değildir.İşlerin rast gitmez. -Kur'an-ı Azimüşanı nice okursun ? -Yedi türlü okurum. -Ey kâmil adam! Anladım kî, her konuda bilgilisin;hem hafız,hem müftü,hem alimsin.Bilirsin kî benim burda soyunup giysilerimi teslim etmem uygun olmaz.Benimle bahçeme gel,orda teslim edeyim. -Tehlikeli yere varmak akıllı adam işi değildir.Hak Taalâ : "TEHLİKEDEN SAKININIZ" buyurmuştur.Bundan çok tehlike olmaz. Bahçende hizmetkarlarına emreyleyip beni yakalatırsın,elimi kolumu bağlatırsın sonrada sedire oturup halime gülersin.Sabah yakındır,tez eşyalarını teslim eyle. -Vallahi sana hıyanet etmem. -Zaruret halinde yalan yere yemin etmek ve yalan söylemek caizdir kî Şeyh Sadi "İş bitiren yalana izin vardır,fitneyi engeller" buyurmuştur.Sen de zaruretten yemin edersin.Selamete vardıran yemini caiz görürsün.O sebepten hemen şimdi soyun eşyanı teslim et. SPİKER : Kadı baktı ki çare yok,her ne dediyse hepsine cevap aldı.Haraminin bilgisine hayran kalıp attan indi.Önce atını teslim etti,sonra diğer eşyalarını teslim etti.Bacağında bir esvap ve sırtında bir gömlekten gayrısı kalmadı.Harami ; -Resul-ü Ekrem : "İHSAN EDİNCE TAMAM ET" buyurmuştur.Öyle yapmak gerekir. -Namaz vakti yakındır.Kerem eyle,gömleğimi alma kî namazımı uygun halde kılayım. -Doğru söyle evde başka gömleğin yok mudur ? -Vardır. -Öyle olduğuna göre evdeki sana kâfidir.Kaldı kî zaruret halinde bu hal ile namaz kılmak da caizdir. SPİKER : Kadı gömleğini de çıkarıp verdi.O esnada parmağındaki yüzük haraminin dikkatini çekti. -Başka bir şeyin yok mudur ? -Yoktur. -Parmağındaki altın yüzük nedir ? -İnsaf eyle bana lazımdır. -Altın yüzük erkeğe haramdır.Lakin ben onu satıp ihtiyçalarımı gidereceğim.Onu hemen bana ver. SPİKER : Kadı yüzüğü de çıkarıp ona verdi.Harami gayet memnun olmuştu. -Ey kadı,seni Allaha ısmarladım.Allah bin bereket versin.Hadi Allaha ısmarladık. SPİKER : Harami vedalaşıp,gayet keyifli halde çekti gitti. Kadı ise ah-vah ederek,perişan halde evine döndü.Evinin kapısına geldiğinde kadıyı perişan halde gören kâhya Amber ağa az kalsın şaşkınlıktan bayılacaktı.Kadı efendi seslenip ağayı kendine getirince,Amber ağa sordu; -Bu perişan hâliniz nedir ? -Hiç sorma.Hemen giyecek gömlek getir. Amber ağanın getirttiği giysileri giyen kadı efendi,asık bir suratla yerine oturdu.Sonra merakla bekleyen Amber ağaya başına gelenleri bir bir anlattı. * ; * * ; * * ; * * ; * * * MÜZİK :…. Haramiye eşyalarını,malını kaptırıp perişan halde evine dönen kadı efendi,başına gelenleri Amber efendiye anlatmış,diğer hizmetkarlar ve ev halkı da olanı biteni öğrenmişti. Vakit geçti nihayet sabah oldu.O sırada bir hizmetkar telaşla odaya girip kadıya seslendi : -Efendi hazretleri,bir kimse sizin atınıza binmiş ve giysilerinizi giymiş,elinde de bir kitap olduğu halde kapıdan içeri girdi. SPİKER : Kadı efendi telaşla ayağa fırladı,yanındakiler : "Koşun,yakalayın,kaçırmayın" diye bağırmasını bekledi ama kadı : -Bre medet ! Sokman bu adamı ! Geceden beri elinde kitap olmadan beni soydu,soğana çevirdi.Şimdi elinde kitap ile gelmiş.Halimiz nice olur !.. Hizmetkarlar kapıya koştular ama harami hiç birini dinlemeyip,içeri girdi.Kadı'nın huzuruna çıkıp selam verdi ve korkusuzca oturdu. Kadı : -Acaba size bir borcumuz mu kaldı,niçin geldiniz ? Harami elindeki kitabı gösterdi; -Bu gece şu kitabı okurken bir hadis,i şerif gördüm.Müşkülümü çözemedim.Sizden sormaya geldim kî,siz çözümleyesiniz,halledesiniz. Kadı efendi "Bunun içinde başka bir iş var ya!" der gibi manalı manalı konuştu : -Senin ne güzel kitap okuduğunu ben bilirim ! Lakin... söyle bakalım hadis-i şerif-i. -"CÜMLE MÜMİNLER KARDEŞTİR." diyen hadis-i şerif doğru mudur, sahte midir? Onu öğrenmek istiyorum. -Doğrudur. -Madem kî, bu peygamberimizin sözüdür.Siz de mümin,ben de mümin olduğumuza göre kardeş sayılırız.Siz nimet içinde olun,biz zahmet içinde olalım.Bu hak mıdır,reva mıdır ? Hemen geldim kî, malımızı kardeş gibi taksim edelim. Kadı elini kaldırıp feryada başladı : -Bu başımıza gelen ne felakettir Ya rabbi? Bu harami ile bizim sonumuz neye varacak ? -Dün geceden beri benden çok şeyler öğrendiniz.Hazreti Ali :"BANA BİR HARF ÖĞRETENİN KULU,KÖLESİ OLURUM" buyurmuşlardır.Bu sebeple bizim halis kulumuz oldunuz. Kadı efendi bir şey söylemedi.O esnada sofra kurulmuştu.Harami sofra başına geçip oturdu.Sofraya bir kaz getirdiler.Kadı haramiye dönerek : -Önce şu getirilen kazı adaletli olarak taksim et,paylaştır. -Baş üstüne . Harami, kadı efendinin ailesini sorup eşi, 1 kızı, 1 oğlu olduğunu öğrendikten sonra kazı önüne çekti. Başını kesip kadı efendinin önüne koydu.Gerdanını kesip hanımına gönderdi.İki kanadını kesip oğlu ve kızına gönderdi.İki ayağını kesip kadı'nın hizmetkarlarına verdi.Ve kazın gövdesini kendi önüne koydu. Kadı öfkelendi : -Bu ne biçim adil taksimdir,ne edepsizliktir kî bütün kazı kendi önüne koydun ? -Ben hak üzre taksim eyledim. -Hele anlat da biz de anlayalım,bu nice hak gözetmedir. -Zatı aliniz cümlenin başı olduğunuz için kazın başı size münasiptir.Ve hanımınız size boyun eğer,boyun ona münasiptir. Çocuklarınız kolunuz,kanadınızdır kanat onlara düşer.Hizmetkarlarınız işlerinize koşar ,ayaklar onlara münasiptir. BENDENİZE GELİNCE KOLSUZ,KANATSIZ,AYAKSIZ KURU BİR GÖVDEYİM.GÖVDE DE BANA MÜNASİPTİR. Kadı bunun üzerine kızamadı,bu güzel benzetmeden sonra,ilmine,aklına hayran olduğu bu gence "Aferin" dedi. Yemekleri yediler,kalktılar.Kadı haramiyi karşısına aldı; -Ey kâmil adam ! Sen her bakımdan yüksek bir zatsın.Kötü hareketler sana uygun değildir.Hemen tövbe et,yanlıştan dön. Kimim kimsem yok diyorsun. Benim bir kerimem,bir kızım var. Kızımı sana nikahlamak istesem... Malımın yarısını da size vereyim, afiyetle namus üzre yaşayın desem, ne dersin. -'Başüstüne' derim. Harami kalktı,kadı'nın elini öptü.Haramilik yapmaya da tövbe etti.Kadı efendi gülümsedi; -Bana güvendin, hemen kabul eyledin.Yalnız sana söylemem gerekir ki benim kızım, helal süt emmiş, haram yememiştir amma kördür ! -Allah’tan gelene ben bir şey demem. -Benim kızım sağır-dilsizdir ! -Nasibimize ne yazılmışsa o gelir başımıza. -Benim kızım elsizdir, ayaksızdır ! -Allah kızınıza neylediyse, bize de eyleyebilirdi..Kimseyi hakir görmem, kimseyi küçük görmem. Bir kere ‘tamam’ dedim. Kusurlarıyla kabulümdür ki ben haktan geleni kusur saymam. Kadı her seferinde haraminin itiraz etmesini bekledi ama nafile. Bunun üzerine kadı da Bağdat'ın cümle alimlerini davet edip,kızını nikah eyledi. Nikah tamam olmakla beraber gelini düğün bitmeden göremeyecekti. Nikah tamam olunca,o ana kadar geçmişinden söz etmeyen eski harami kadıya dedi kî :
-Efendi hazretleri,ben aslımı size anlatayım. Ben ‘hoca Farah’ ,denen tacir'in oğluyum.İsmime "Selim" derler.Babam öldükten sonra bana çok miktarda mal kaldı.Ama ben elimde mal tutmadım,sarf eyledim.Okumaya çok büyük hevesim vardı,ticaretle hiç uğraşmayıp hep ilim tahsil eyledim.İlmi Kur'an ,İlmi Fıkıh ,İlmi Farisi,İlmi Hikmet ,İlmi Hey'et ,İlmi Nücüm,İlmi Hendese,İlmi Remil,İlmi Usturlap ,İlmi Aruz ,İlmi Talep ,İlmi Şiir velhasıl ne kadar ilim varsa heveslenip,tahsil eyledim.Ne var kî,hazıra dağ dayanmaz,sonunda malım bitti,fakir düştüm.Çaresiz kaldığım için dün gece "Talihimi bir deneyim, bakalım sonum nice olur" dedim.Yolda size rastladım. Ve gördüm ki,bana büyük bayram oldu.Bağdat kadısının helal süt emmiş kızı ve helal malı bana kısmet oldu.Yoksa bu güne kadar asla bir kişi benden bir zarar,kötülük görmemiştir. Kadı efendi damadının geçmişinin de temizliğini öğrenip daha bir bahtiyar oldu. Sonunda düğün gerçekleşti, damatla gelin bir odaya konuldu. Harami gelinin duvağını açtığında gördüğü güzel gözlere öyle şaşırdı, sendeledi ki, nerdeyse yere düşüyordu; -Fakat, fakat babanız ‘kör’ olduğunuzu söylemişti!
Genç kız billür gibi bir sesle cevapladı; -Ben harama bakmam, gözlerim harama karşı kördür. Damat Selim sevinçle karışık şaşkınlığına devam etti; -Fakat ne konuştuğumu duydunuz, cevap verdiniz. Oysa babanız kadı efendi sağır-dilsiz olduğunuzu söylemişti ! -Benim dedikoduya sağır-dilsizimdir. Ne duyduysam orda kalır, laf taşımam. Gelin, Selim’in şakın bakışları altında ayağa kalkıp ellerini uzattı; -Elleriniz, ayaklarınız !.. Elsiz-ayaksız olduğunuzu da söylemişti ! -Allah'ın yasakladığına, harama elim-ayağım gitmez. Harama elsiz-ayaksızım annem-babam beni böyle yetiştirdi. Selim sevinçten gözlerinin yaşardığını hissetti, abdest alıp şükür namazı kıldı.İki genç de murada erdi,ömür boyu saadet içinde yaşadılar. * * * * Dileğimiz odur kî; Hak Taala hepinize ilim öğrenme hevesi ve sonuçta her iki dünya saadeti nasip etsin. AMİN-
Hikaye : Şirazlı Şeyh Sadi (Şirazî) Düzenleme : Ahmet Ünal ÇAM
1967 Tarihinde Çankırı Merkezde doğdu. Babasının PTT’de memurluğu nedeniyle, küçük yaşta Ankaraya gelmiş ve tahsil hayatı Ankarada geçti. 1986da kaydolduğu Ankara Üniversite Ziraat Fakültesi Toprak İlim ve Araştırmaları bölümünden Mühendis olarak mezun oldu. Çalışma hayatına halen Meteoroloji Genel Müdürlüğünde Meteorolojik Veri İşlem Dairesi, Veri Kontrol ve İstatistik Şube Müdürlüğünde devam ediyor. Evli ve 2 çocuklu yazar, internette şiirleri ve özellikle kısa hikayeleri ile tanınmıştır “Gül Kız”, “Annenin Gözyaşları” , “Bu Belki Son Günündür”, “Yürekteki Yanık”, “İhtiyar Çöpçü”, “Mavi Patikler”, “Eskimeyen Dost” gibi çok sayıda kısa hikayelerinin yanı sıra “Yağmur Yağıyordu” adlı bir romanı, “Aslan Dayım”, “Son Öyküm Ölümüm”, “Ahıskanı’n Hasret Gülleri”, “Gözü Açılmış bir Türk” gibi uzun hikayeleri de vardır. Savaşta Barış hikayesi ile Esra Film Synopsis yarışmasında Mansiyon, Duvardaki Parmak İzi ile Ulusal Kisa Film Şiddet Öyküleri Yarışması 2.lik , Yaralı Güvercin ile IGMG Hikâye yarışması 3-7 Yaş Grubuna hitap Mansiyon, Küçük Dostlar ile IGMG Hikâye yarışması 8-12 Yaş Grubuna hitap ile Mansiyon, İntihal Evi Esere ve Emeğe Saygı konulu İlesam 1. Ulusal Öykü Yarışması Mansiyon, ve 2011 İlesam-Akçağ hikaye dosyası yarışmasında 3.lük almıştır.