Çankırı Karatekin Üniversitesi Gıda Mühendisliği Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Hüdayi Ercoşkun, "Gıda, ulusal ve uluslararası güvenlik meselesidir" dedi.
Gıda güvenliği, gıda güvencesi ve gıda hakkı kavramları, günümüzde yalnızca tarımsal üretimle sınırlı olmadığına dikkat çeken Doç. Dr. Hüdayi Ercoşkun, gıdanın insan yaşamının temel unsurları arasında yer almakta ve doğrudan ulusal ve uluslararası güvenlik meselelerine bağlı hale gelmekte olduğunu söyledi.
Çankırı Postasına özel açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Hüdayi Ercoşkun’a göre, gıda üretimi ve dağıtımını tehdit eden çevresel, politik ve sosyal faktörler, insanlığı büyük bir krizle karşı karşıya bırakıyor. İklim değişikliği, yanlış tarım arazisi kullanımı, orman yangınları, toprak tuzluluğu gibi sorunlar; uluslararası göç, savaşlar ve siyasi gerginlikler; çevre kirliliği ve kuraklık gibi çevresel tehditlerle birleşerek, küresel gıda sistemlerini derinden etkiliyor.
İklim değişikliği, tarım üzerindeki en büyük tehditlerden biri olarak öne çıkıyor. Dünya genelinde yaşanan sıcaklık artışı, kuraklık, sel ve fırtına gibi aşırı hava olayları, tarımsal verimliliği ciddi şekilde düşürüyor. Doç. Dr. Ercoşkun, küresel ısınmanın sadece tarım arazilerini yok etmekle kalmadığını, aynı zamanda toprak kalitesini de bozduğunu ifade ediyor: “Ekstrem iklim olayları toprağı verimsiz hale getiriyor, aşırı sıcaklıklar ve ani yağışlar tarımsal verimi düşürüyor. Yanlış tarım uygulamaları ve aşırı sulama da toprağın tuzluluk oranını artırarak, üretim kapasitesini olumsuz etkiliyor.”
Toprak tuzluluğu, tarımsal alanlarda verimliliği düşüren ve uzun vadede ekosistemleri tehdit eden bir sorun. Ercoşkun, aşırı sulamanın toprağı tuzlandırarak çölleşmeye ve üretim alanlarının kaybına neden olduğunu vurguluyor. Ayrıca, toprak erozyonu ve yanlış arazi kullanımı da tarımsal üretimi sürdürülemez hale getiriyor. Bu durum, kırsal bölgelerde tarımsal sürdürülebilirliği tehdit ederken, gıda üretim kapasitesini sınırlıyor ve kıtlık riskini artırıyor.
Gıda güvenliğini tehdit eden bir diğer büyük etken ise uluslararası göç, savaşlar ve siyasi gerginlikler. Doç. Dr. Hüdayi Ercoşkun, bu konuda şunları ifade ediyor: “Savaşlar sadece insanların yaşamlarını değil, tarım alanlarını, tedarik zincirlerini ve altyapıları da yok ediyor. Savaş bölgelerinde tarımsal üretim yapılamaz hale geliyor, altyapılar tahrip ediliyor ve milyonlarca insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.”
Savaşlar ve silahlı çatışmalar, gıda üretimini engellemekle kalmıyor, aynı zamanda zorunlu göçleri tetikliyor. Göçler ise sadece tarımsal iş gücünün azalmasına yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda göç eden nüfusun gıdaya erişimini zorlaştırarak küresel gıda krizlerini derinleştiriyor. Göçmen krizleri, ülkeler arası gerginlikleri artırıyor ve bu da tarımsal üretim süreçlerini sekteye uğratıyor. Ercoşkun, savaşların ve zorunlu göçlerin gıda tedarik zincirlerini kopardığını ve milyonlarca insanın temel ihtiyaçlara ulaşamamasına neden olduğunu belirtiyor.
Çevre kirliliği ve orman yangınları, tarımsal ekosistemlerin bozulmasına neden olan kritik unsurlar arasında yer alıyor. Doç. Dr. Ercoşkun, “Çevre kirliliği, tarım topraklarını kirleterek, üretim kapasitesini düşürüyor. Orman yangınları ise tarım alanlarına zarar veriyor, ekosistemlerin bozulmasına ve biyo çeşitliliğin yok olmasına yol açıyor” diyor.
Orman yangınları, tarımsal alanları yok etmekle kalmıyor, aynı zamanda su kaynaklarını da tehlikeye atıyor. Su kaynaklarının azalması, tarımsal üretimde sürdürülebilirliği tehdit ediyor ve kırsal bölgelerde yaşayan milyonlarca insanın geçim kaynaklarını yok ediyor. Ayrıca, bu bölgelerde yaşayan insanların tarımsal faaliyetlerini sürdürememesi, onları göç etmeye zorlayarak gıda güvencesi sorunlarını daha da karmaşık hale getiriyor.
Kuraklık, tarımsal üretim için en büyük tehditlerden biri olmaya devam ediyor. Doç. Dr. Hüdayi Ercoşkun, küresel çapta yaşanan su kıtlığının tarımsal üretimi kısıtladığını ve gıda üretim süreçlerinin büyük bir risk altında olduğunu belirtiyor: “Kuraklık, hem su kaynaklarını azaltıyor hem de verimli tarım arazilerini yok ediyor. Bu durum, sadece gıda üretimini değil, aynı zamanda tarımın sürdürülebilirliğini de tehlikeye atıyor.”
Toprak erozyonu, tarım arazilerinin hızla kaybına yol açarak gıda üretim kapasitesini sınırlıyor. Yanlış tarım teknikleri ve aşırı otlatma gibi uygulamalar, toprak yapısının bozulmasına neden olarak, uzun vadede tarım alanlarının verimsizleşmesine yol açıyor.
Doç. Dr. Ercoşkun, kırsal kalkınma programlarının yanlış uygulanmasının, kırsal bölgelerde tarımsal üretimi sürdürülemez hale getirdiğini belirtiyor. Yanlış planlanmış kalkınma projeleri, tarım arazilerinin verimsizleşmesine, köylülerin geçim kaynaklarının yok olmasına ve kırsal göçlere yol açarak gıda üretim zincirini olumsuz etkiliyor. “Kırsal kalkınma programlarının, tarımın sürdürülebilirliğini ve kırsal yaşamı destekleyecek şekilde planlanması hayati önem taşıyor” diyor.
Gıda hakkı, insanların en temel insan haklarından biri olarak kabul edilmelidir. Ancak günümüzde milyonlarca insan bu hakka erişememekte ve açlıkla mücadele etmektedir. Doç. Dr. Hüdayi Ercoşkun, gıdaya erişimin bir insan hakkı olduğunu ve bu hakkın ihlal edilmesinin, küresel çapta sosyal huzursuzluklara ve çatışmalara neden olabileceğini vurguluyor. Ercoşkun, “Gıda güvenliği sağlanmadan, ne ulusal ne de küresel barış mümkün olabilir. Gıdaya erişim bir insan hakkıdır ve bu hakkın korunması için sürdürülebilir tarım politikaları, çevresel koruma önlemleri ve kırsal kalkınma programlarının entegre edilmesi gerekiyor,” ifadelerini kullanıyor.
Gıda güvenliği, küresel çapta bir güvenlik meselesi haline gelmiştir. Çevresel tehditler, savaşlar, göçler ve yanlış kırsal kalkınma politikaları, insanlığın temel ihtiyaçlarına erişimini zorlaştırıyor. Doç. Dr. Hüdayi Ercoşkun’un belirttiği gibi, sürdürülebilir tarım uygulamaları, çevresel koruma ve barışın korunması, gıda güvenliğini sağlamak için vazgeçilmez adımlar olacaktır.