Yarım Asırlık Çorum Leblebicisi kapandı

Can Dündar’ın “Eskiden” şiirinde dediği gibi; bizim çocukluğumuzda;

“Çember çevrilir, su musluktan içilir, ağaçlara tırmanılırdı, silahlar tahtadan yapılırdı.”

Elektronik uyuşturucuların daha icat edilmediği, o güzelim siyah beyaz yıllarda arabaların istila etmediği sokaklarda akşama kadar oyun oynardık...

Dizlerimizin kanamadığı gün yoktu...

Koşardık, kovalardık, düşerdik, kalkardık, toza toprağa bulanırdık. Akşam olunca kan ter içinde mahallenin çeşmesinde elimizi yüzümüzü yıkar pancar gibi evimizin yolunu tutardık.

Kanaat, itimat, dirliğin hâkim olduğu Çankırı’da 7’den 70’e huzur içinde yaşardık.

Çocukluğumuzun simge dükkânlarından biriydi Çorum Leblebicisi.

Dükkân sahibinin adının Hüseyin olduğunu bile bilmezdik.

O, “Çorumlu Leblebici Amca” idi bizim için.

Eli, cebi para gören her Çankırılı çocuğun ilk koştuğu yerdi Çorum Leblebicisi.

O dönemlerde kısıtlı harçlıklarla yetinirdik bizler.

Eğer bir Çankırılı çocuk Çorum leblebicisinden ceplerini kuru yemişle doldurduktan sonra aynı hizanın köşe başındaki Çakır’ın Pastanesine de uğrayıp keşkülünün üzerine dondurma koydurmuşsa,  o gün Çankırı’nın en zengini idi…

Dükkâna adını veren leblebinin çeşitleri vardı. Şekerli leblebi, kuruyemişlerin efendisiydi.

O zamanlar sadece beyaz renkli olurdu. Ağzımızı şaplata şaplata yemesi müthiş keyif verirdi. Yerken ağzımızı, burnumuzu beyaza boyardı.

Kırık leblebi cebimizdeki en küçük demir parayla bile alındığından kuru yemişlerin babasıydı.

Nohutun yeşilini pek severdik ama nohut leblebiye pek itibar etmezdik.

Sarı leblebinin yeri bir başkaydı. Üzümle birlikte harika bir ikiliydi. Düğünde, dernekte karşımıza tepside çıkar; avuç avuç ceplerimizi doldururduk…

Bir dönem yazlık eğlencenin adresi olan açık hava sinemalarında, o yıllarda Çankırı’nın yerli imalatı olan“Çağlar” ve “Sıhhat” gazozun içine leblebi atıp fışkırdatarak içtiğimiz günleri de hatırlıyorum.

Bir tuz memleketi olan Çankırı’da, tuzlu leblebi pek ilgi görmezdi.

Bakkallarda peydah olan leblebi tozu, Çorum Leblebicisi'nin kapısından içeri giremedi.

Çorum Leblebicisinin leblebi çeşitleri dışında en çok sattığı kuru yemişler ay çekirdeği ve fıstıktı…

Gâvurun yılbaşı adetlerinin Çankırı’da nasıl yaygınlaştığını, Çorum Leblebicisinin yılbaşı gecesi nasıl müşteri akınına uğradığından hatırlıyorum…

Geçen yıl bu zamanlar uğradığım Hüseyin Amcayla geçmişi, yani bizim çocukluk yıllarımızı konuşmuştuk…

Biz çocukken, o da otuzlu yaşlardaydı ve o da özlüyordu bir daha asla geri gelmeyecek o şen günleri.

Zamanın en işlek ve en renkli caddesi olan İstasyon caddesinin Hakkın rahmetine kavuşan esnaflarını isim isim saydıkça burulmuş, dertlenmiş, gözleri dolmuştu. 

Demek ki o hüzünlü bakışlar, leblebicinin şehre vedasının habercisiymiş…

İyi ki çekmişim, çerçeveleri yeşil boyalı dükkânının önünde o veda fotoğrafını.

"62-72 yılları arası burası insan kaynardı, memurların mesaisi bitince buralar insan seli olurdu. Dükkânlar da, kahveler de insan çakılı olurdu. Artık o günler geride kaldı, bitti!” sözleriyle geçmişi özetlemiş; “şehir kaydıkça, buralar da suyu çekilen nehire döndü. Marul bahçelerini apartman yaptılar. “100 gram leblebi için oralardan kalkıp ta buraya kimse gelmez!” diye dert yanmıştı.

1939 doğumlu Hüseyin Akıncı, 50 yıldır Çorum Leblebicisi namıyla İstasyon Caddesinin en eski esnaflarından biri idi.

Çankırı’ya son gittiğimde, yeşile boyalı dükkânın boşaldığını gördüm.

Dükkânın çerçevesini kırmızıya boyayan Çankırılı yaşlı amcaya sordum:

Çorum Leblebicisi nereye gitti?

-Çorum’a!

Kiracıymış Hüseyin Amca. İstasyon Caddesinde işler azalınca Hükümet Konağının karşısına açtığı ikinci kuruyemiş dükkânını da yanında çalışan Ilgaz Kıyısin'lı Mahmut'a devredip gitmiş memleketi Çorum’a.

Yarım asırlık Çorum Leblebicisi artık yoktu...

Çankırı'da yaşadığımız çocukluğumuzun kalelerinden biri daha yıkılmıştı.

Acı ama gerçek; zaman insanları da, mekânları da yiyip yutuyor.

Allah’tan hatıralara gücü yetmiyor…