...
İş başvuruları boşa çıkan Aslan birkaç gün dinlenmiş ve yürüyecek hale gelmişti. O gün sabah, Can’ın kalktığı saatte kalkmış, kahvaltı masasına oturmuştu.
—Eeee… Can dersler nasıl. Bana bak, yine aynı şeyi sordun deme, bu sefer dersler başlamıştır.
—Çoğu dersim iyi de, Türkçe dersi hâlâ boş geçiyor.
—Niye ?
—Tayin edilen öğretmen rahatsızlanmış, tedavi görüyormuş.
—Hadi ya, geçmiş olsun da size de yazık oluyor. Aslında benim Türkçem iyidir, dersler boş geçeceğine ben geleyim.
—Yok dayı, ona izin vermezler de, fakat bazı boş derslere öğretmen olmayan akrabalarını getirip bizi kandırdıkları oluyordu.
—Eeee…?
—Bu günkü Türkçe dersi boş geçecek ya, bu gün de sen gel, öğretmen gibi davran da arkadaşları kandıralım.
—Ciddi misin?
—Ayıp ettin dayı.
—İyi de senin dayın olduğumu anlarlar.
—Okula yaklaşınca ayrılırız. Ben sana sınıfımızı tarif ederim. Zaten ilk iki ders Türkçe.
—Tamam be, anlaştık. Ha, sınıfta sana dayılanan, döven filan var mı bu arada?
—Yoo, arkadaşlarımla aram çok iyi. Niye sordun, dövecek misin?
—Yok canım, “Can’a ben de gıcık oluyorum, iyi ki dövüyorsun” diye tebrik edeceğim.
—Dayııı…
—Şaka canım, şaka… ama düşünüyorum da, fena fikir de değil. Ben dövsem hemen babana, deden koşuyorsun, rahatça dövemiyorum ya o açıdan.
—Hadi dayı, hemen kalk takım elbiselerinden birini giy….
—Hay Allah seçmek zor olacak, o kadar takım elbise arasından.
—Kaç tane var?
—10 eksi 9 eşittir kaç eder?
—Bir tane mi?
—Matematiğin fena değilmiş. Allah Allah, ‘Takım elbiselerinden birini giy!’ miş. Lafa bak, sanki 10 tane var.
—Dayı geç kalıyoruz.
—Her zaman ‘Genç’ kalırım ben.
*** *** *** ***
Aslan, Can’ın tarifine göre sınıfı bulup, giriyor. Dayısını gören Can, arkadaşlarını dolduruşa getirmek için hemen ayağa fırlayıp, bir yandan da fısıltıyla seslenmeye başladı;
—Kalkın kalkın, yeni Türkçe öğretmeni geldi.
Bütün sınıf ayağa kalkınca, Aslan ciddi, hatta sert bir yüz ifadesiyle ağır ağır ilerleyip öğretmen masasına oturdu. Çok ciddi bir karar verecekmiş gibi sınıfın kısa bir süre süzdükten sonra eliyle ‘Oturun’ işareti yaptı.
—Eveet çocuklar. Yeni Türkçe öğretmeniniz olarak geldim. Dersleriniz biraz boş geçmiş ama olsun, gerekirse teneffüslerde de çalışarak bu açığı kapatacağız.
Çocukların gözleri endişeyle açıldı.
—Benim birinci kuralım çalışmaktır. İkinci kuralı ise;
Daha sert görünmek için çocuklardan birinin tahta cetvelini alıp, eline vurarak dolaşmaya başladı.
Gözlerini sınıfta gezdirdi. Çocuklar merakla ikinci kuralı bekliyordu. Yavaşça devam etti.
—İkinci kuralı iseeee… zamanla öğreneceksiniz.
Can dayısının ikinci kuralı henüz uyduramadığını anladı, gülmemek için kendini zor tuttu. O sırada sınıfın kapısı çalındı. Gelen okul müdürüydü. Aslan, yakalanmanın utancıyla olduğu yerde kala kaldı. Müdür merakla baktıktan sonra sordu;
—İsminiz Aslan mıydı?
Kafayı sallayarak cevap verebiliyor.
—Aman Aslan Bey, bu ne güzel bir sürpriz. Bize sizin rahatsızlandığınızı, gelemeyeceğinizi söylediler. Biz sizin derse öğretmen ararken gelmeniz ne kadar güzel oldu. Merak etmeyiniz, biz size elimizden gelen yardımı yapacağız. Siz buyurun benim odamda iki Dakka dinlenin, benim çocuklara okul temizliği ile ilgili uyarılarım olacaktı.
Aslan biraz da şaşkınlık içinde dışarı çıkınca, müdür çocuklara döndü;
—Öğretmeninizi Aslan beyin sinirleri aşırı bozuk olduğu için tedavi gördüğü iletildi bana. Bakın sizin derslerinizin boş geçmesine dayanamamış, tedaviyi yarım bırakıp gelmiş. Aman çocuklar öğretmenizi kızdırmayın.
Müdür odasında sıkıntılı bir konuşma dinledi Aslan. Aslan’ın bı sıkıntılı halini, siniden zanneden müdür de konuşmayı fazla uzatmadan, “geldiğiniz için tekrar teşekkür ediyorum. Buyurun dersinize gidebilirsiniz” deyince, Aslan sevinçle odadan çıktı.
Aslan koridorda, kısa süre kararsız kaldı. “Hemen sıvışsam mı buradan?” diye düşündü ama “Yahu öğretmenin adı bile benimle aynı Aslan’mış. Bu ayakla başka iş de yapamayacağıma göre biraz takılayım. Hem ne olacak ki cezası. En fazla okuldan kovarlar.” Kendi kendine söylenerek sınıfın kapısına kadar gitti. Asıl öğretmenin sinirli, sert biri olduğunu öğrendiği için, kapıda yüz ifadesini sertleştirip, sonra içeri girdi.
Çocuklara bir süre ters ters baktıktan sonra;
—Öğretmeniniz olduğuma göre, sözümü dinlemeniz gerek, değil mi çocuklar?
Can başta olmak üzere çocuklar bağırdı;
—Evet öğretmenim.
—Hadi ya, iyi iş bu… O zaman, sen, arka sıradaki gel bakayım.
Çağırdığı öğrenci yanına geldi.
—Tamam şimdi git.
Öğrenci afallamış halde geri yerine döndü.
—Hey sen, yakışıklı, ayağa kalk, … tamam otur. Valla iyiymiş bu ya.
Can, endişelenmeye başlamıştı. Ama dayısı onun kaş—göz işaretlerine bakmıyordu. Aslan eğlenceye devam etti;
—En arkadaki 3 sıra, iyi dikkat edin, aynı anda istiyorum ha!... Eveeet… Ayağa kalk…
Son üç sıra ayağa kalktı.
—Otur,…kalk, …oturma…, Hah ha.. Ya… nasıl da düştünüz tuzağıma, otur diyeceğimi sandınız değil mi?
Öğrenciler hâlâ öğretmenin şaka mı yaptığına yoksa ciddi mi olduğuna karar vermeye çalışır gibiydi. Aslan, ilk şaşıran çocuğa seslendi;
—Sen, gel bakalım cezalısın. Tahtada iki ayak sütünde durma cezası veriyorum.
Önde oturan gözlüklü
—İki ayak mı? Tek ayak değil mi?
—Tek ayak cezasını zamanında çok çektim, hiç sevmem ama sen de illaki cezayı denemek istiyorsan…
—Yok, öğretmenim.
—Hah… şöyle. Bir dakika, içimde bir kuşku oluştu. Sınıfınızın en çalışkanı, 1.si kim.
Diğer çocuklar, az önce konuşan gözlüklüyü gösterdiler.
—Anlamıştım zaten cezayı beğenmeyişinden. Nasıl olsa sen ceza almıyorsun değil mi! Dikkat et, bundan sonra gözüm üzerinde.
—???
—Ne çabuk zil çaldı ya… Neyse siz teneffüse çıkın, ben burada olacağım.
*** *** *** ***
Aslan, zaman zaman koridora çıktı ama öğretmenler odasına gitmeye çekinmişti.
Teneffüs bitince sınıfa tekrar girdi. Öğrencilere bakarken bir kısmının üzerinin tozlandığını ama sınıf birincisi olan çocuğun üstünün tertemiz durduğunu gördü. Ona seslendi;
—Sen, sınıf birincisi gel bakayım buraya. Adın ne?
Öğrenci çekinerek, Aslan’ın yanına geldi.
—Zeki öğretmenim.
—Tamam, öğretmenin Zeki de, senin adın ne?
—???
—Şaka yaptım şaka.
Zeki’nin saçlarını okşayarak;
—Ben hiç sınıf birincisi olmadım o nedenle hiç sevmem birincileri tamam mı? Bir ara dersler iyice gevşemişti, spora heveslenmiş, basketbolcü olmuştum. Neyse, hani baştan söyleyeyim de, “Öğretmenim bana niye gıcık?” diye deriiin deriiin düşünme. Şimdi bak bakalım şu arkadaşlarına ve seninle farklarını söyle;
Zeki, öğretmeninin özellikle gösterdiklerine baktı. Hepsinin de en belirgin özelliği üstlerinin toz içinde kalmış olmasıydı. Biraz da sevinerek söyledi;
—Onların üstü toz olmuş, …benim ki temiz.
—Onlar ne yaptı teneffüste sen ne yaptın?
—Onlar top oynadı, ben kitap okudum.
—İyi halt ettin.
—???
—Çocukluk günlerin geri gelecek mi sanıyorsun?
.......
--- Devamı Var ---