Türkiye Cumhuriyetinin İstiklal Madalyalı 4. Başbakanı

Dr. İbrahim Refik Saydam Mecliste görev aldığı ilk dönemden itibaren Çankırılılara sahip çıkmış ve o dönem birçok hemşerimizin devlet işlerine girmesine yardımcı olmuştur. Rahmetli Saydam, 3. Büyük Millet Meclisine Çankırı Mebusu olarak girmeyi ister ve bu amaçla Çankırılılara ve Çerkeşlilere mektup yazar. Ne yazık ki; bu mektuplara olumlu cevap alamaz.

23 Nisan 1920'de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Doğu Beyazıt(Bugünkü Ağrı) Mebusu olarak siyasî hayatına başlayan Dr. İbrahim Refik Saydam, memleketi Çankırı'dan bir kez olsun Milletvekili adayı olmamış/olamamıştır.

2. Dönem ve sonrasında TBMM'nde İstanbul Milletvekili olarak yer almıştır.

Dr. İbrahim Refik Saydam, 8 Eylül 1881 günü İstanbul Fatih’te, Hacı Hasan Mahallesi, Çırçır Caddesi 11 numaralı evde doğdu. Babası; Çankırı'nın Çerkeş kazası, Karacaviran nahiyesinin Dolap köyünden Uzunömürlüoğlu Abdurrahman Ağanın oğlu Hacı Ahmet Efendi'dir.

Çerkeşli Hacı Ahmet Efendi, İstanbul'da Balkapanı'nda yağ ticareti yapardı.

Annesi; Hayriye Tüccarlarından Divrik'li Osman Efendi ile yine Hayriye Tüccarlarından Kemahlı Hacı İbrahim Efendi'nin neslinden Fatma Nefise Hanım'dır.

Mahalle mektebini bitiren İbrahim Refik, 1892 yılında Fatih Askerî Rüştiyesi'ne girdi. Buradan, 1896'da Çengelköy Askerî Tıbbiye İdadisi'ne (lise)  geçti. Akabinde, girmiş olduğu Askerî Tıbbiye’den 22 Ekim 1905'de, 1225 numaralı diploma ile ve Hekim Yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. Mezuniyet sonrası klinik çalışmasını tamamlamak üzere Gülhane Hastanesi’ne verildi. 29 Temmuz 1907'de 3. Ordu emrine atanmasına rağmen bir yıl daha Gülhane'de kalarak Histoloji ve Embriyoloji şubesinde çalıştı.

Daha sonra Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın emri üzerine, 11 hekim, 3 eczacı ve kimyager ile 3 veteriner subaydan oluşan bir grupla 4 Ağustos 1910'da Almanya'ya gönderildi. Almanya'da, önce Berlin Askerî Tıp Akademisi’nde kurs gördükten sonra Brandenburg 6. Zırhlı Süvari Alayı’nda staj yaptı. Alman Ordusunun manevralarına, Alman Sahra Sıhhîye Subayı gibi katıldı ve tekrar Berlin'e dönerek ünlü Scharite Kliniği'nde yüksek geliştirme eğitimi gördü.

Balkan Harbinin başlaması üzerine, 26 Eylül 1912'de Berlin'den İstanbul'a döndü. Antalya Redif Fırkası 2. Seyyar Hastanesi’nde görev alarak 18. Kolordu ile cepheye hareket etti. Çatalca hattına çekilen askerî birlikler arasında görülen başta kolera olmak üzere, diğer bulaşıcı ve salgın hastalıkların mücadelesine fiilen katıldı ve Hadımköy istasyon dağıtım hekimliğinde bulundu. 6 Ocak 1914'de de Harbiye Nezareti Sağlık Dairesi Başkanlığına vekâleten atandı.

1. Dünya Savaşı sırasında, seferberliğin ilânı üzerine, Süleyman Numan Paşa’nın yanında, Sıhhîye Umum Müfettişliği Yardımcılığına tayin edilerek mütareke sonuna kadar bu görevde kaldı. 1915 yılında binbaşılığa terfi etti. 1. Dünya Savaşı’nın son bulması üzerine, 28 Nisan 1919'da İzmit Askerî Kumaş Fabrikası Hekimliğine ve oradan 5 Mayıs 1919'da geçici olarak 9. Ordu Kıta Sıhhiye Müfettişliği Yardımcılığına atandı. 16 Mayıs 1919 akşamı İstanbul'dan Samsun'a hareket eden Bandırma vapurunda, 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa'nın heyeti içinde, 9. Ordu Sağlık Başkanı olarak Albay Dr. İbrahim Tali (Öngören)’in yardımcısı olarak yer aldı.

19 Mayıs 1919 Salı günü Samsun'a ayak basan Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Anadolu’da girişilecek mücadelede Erzurum ve Sivas Kongrelerine katıldı. Bu arada, Samsun'da böbrek sancıları başlayan, ateşlenen ve sıtmaya da yakalanan Mustafa Kemal Paşa'nın tedavisine yardımcı oldu. 27 Aralık 1919'da da Mustafa Kemal’le birlikte Ankara'ya geldi.

23 Nisan 1920'de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Doğu Beyazıt Mebusu olarak siyasî hayata başlayan Dr. İbrahim Refik Saydam, 11 Mayıs 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin Millî Savunma Bakanlığı’na Sağlık Dairesi Başkanı olarak atandı. 30 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilânından sonra, kurulan ilk Cumhuriyet Hükümetinin ilk Sıhhiye ve İctimâî Muavenet Vekili (Sağlık Bakanı) oldu. 28 Şubat 1926’da, İstanbul Millet Vekili ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı iken, isteği üzerine askeri görevinden emekli oldu. TBMM Hükümeti ve Cumhuriyet Hükümeti zamanında çeşitli tarihlerde, beş defa Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na getirildi.

Son olarak, 4 Mart 1925'de İsmet İnönü Hükümeti'nde Sağlık Bakanlığı’na getirilen Dr. Refik Saydam, 26 Ekim 1937'ye kadar, aralıksız olarak 12 yıl 7 ay süren bu Bakanlığı sırasında, bugünkü Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı teşkilâtını kurdu. Yıllar öncesinden desteklediği, Kızılay Cemiyeti’nin 8 Ağustos 1925'de genel başkanlığına getirilen Saydam, ömrünün uzun yıllarını verdiği, yoğun devlet hizmetleri yanında, 14 yıl aralıksız olarak bu büyük hayır ve yardım kurumumuzda da önemli hizmetler verdi. 21 Haziran 1934'de Soyadı Kanunu'nun kabul edilmesi üzerine, Atatürk tarafından kendisine,Saydam soyadı verildi.1937 yılı Ekim ayı sonralarında, hükümet değişikliği sebebiyle kabinede görev almadı. Rahatsızdı, tedavi amacıyla Viyana'ya gitti.

10 Kasım 1938'de Atatürk'ün ölümü üzerine yeniden kurulan Celâl Bayar kabinesinde İçişleri Bakanı olan Dr. Refik Saydam, 25 Ocak 1939'da Celâl Bayar'ın Başbakanlıktan istifa etmesine üzerine Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından Başbakan olarak atandı(*). Başbakanlığı, II. Dünya Savaşı sancılarının ve ekonomik buhranların ülkeleri sardığı, savaşın hudutlarımıza kadar geldiği yıllara rastladı. Üç yılı aşan Başbakanlığı döneminde de aynı feragat, sabır ve titizlikle çalıştı. Dr. Refik Saydam, hiç evlenmedi. Kardeşlerine karşı büyük sevgi ve bağlılığı vardı.1940 yılında büyük kardeşi eski İçel Millet Vekili Hakkı Saydam'ın ve arkasından da kız kardeşinin ölümü onu adeta yıkmıştı.

3 Temmuz 1942 günü trenle Ankara’dan İstanbul’a hareket etti. 7 Temmuz 1942 Çarşamba günü, öğleden önce vilâyete gelerek ithalât ve ihracat firma sahipleriyle görüştü. Gece saat 21.20 sıralarında kaldığı Pera Palas Oteline gitmek üzere ayrılırken uğurlayanların ellerini sıktı. Neşeliydi. Bunda, meseleleri çözeceğine olan inancının da payı vardı.

Yanındakilere: - "İşte geldik gidiyoruz, şen olsun Halep şehri!" esprisini de yaptı.

Saat 23.30'da otele gelerek istirahate çekilen Başbakan Refik Saydam, yaklaşık 15 dakika sonra saat 23.45'de kalp bölgesinde hissettiği şiddetli bir ağrı üzerine zili çalarak Özel Kalem Müdürü Hakkı Şükrü Bey'i sordurdu. Hakkı Şükrü Bey bir sıkıntı olduğunu sezip, derhal pijamasıyla Başbakan'ın odasına girdiğinde Dr. Refik Saydam, sakin ve her zamanki nezaketi içinde “Bana bir fenalık geldi, bir anjin nöbeti beni sıkıştırıyor. Bir doktor bulsak fena olmaz, fakat ortalığı telaşa vermeyin!” dedi.

Başbakan Dr. Refik Saydam, müdahale edilemeden 8 Temmuz 1942 gününün ilk saati içinde 00.40'da tekrar gelen bir kriz sonucu vefat etti. O günkü gazeteler, ölüm sebebini kalp sektesi olarak manşetlerine taşıdılar.

Vefat haberinin duyulması üzerine, İstanbul Leyli (yatılı) Tıp Talebe Yurdu öğrencileri, aldıkları aylık birer liralık harçlıklarından topladıkları 160 lira ile Süleymaniye Camii’nde ruhuna mevlid-i şerif okutarak Dr. Refik Saydam'ı ilk kez anma kadirşinaslığını gösterdiler.

Başbakan Dr. Refik Saydam'ın ölümü sebebiyle 8 Temmuz 1942 günü bayraklar yarıya indirildi. 9 Temmuz günü, naaşının bulunduğu Beyoğlu İlkyardım Hastanesi’nde yapılan dinî merasimden sonra bayrağa sarılı tabutu, top arabasında, Karaköy'den vapurla Haydarpaşa'ya getirildi. Özel bir trenle Ankara'ya hareket etti. Cenazesi yol boyunca, gece ve gündüz, geçtiği bütün şehir ve kasabalarda hazin törenlerle karşılandı ve uğurlandı.

10 Temmuz 1942 Cuma günü, Hacı Bayram Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra cenaze alayı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı önüne geldi. Burada yapılan törenden sonra, Cebeci Asrî Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Hizmetleri

Dr. Refik Saydam sağlık hizmetlerini köklü ve planlı bir şekilde ele aldı. Kendi el yazısı ile Bakanlık çalışma programının ana hatlarını şöyle tespit etti:

1. Devletin sağlık teşkilatını kurmak,

2. Fazla sayıda hekim yetiştirmek,

3. Numune hastaneleri açmak,

4. Ebe ve Sağlık Memuru yetiştirmek,

5. Doğum ve Çocuk bakımevleri kurmak,

6. Verem sanatoryumu açmak,

7. Sıtma, frengi, trahom ve diğer sosyal hastalıklarla mücadele etmek,

8. Sağlık ve Sosyal Yardım Teşkilâtını köylere kadar götürmek,

9. Sağlık ve sosyal kanunları çıkarmak,

10.Merkez Hıfzıssıhha Müessesesini ve Hıfzıssıhha Okulunu kurmak.

(*) Celal Bayar'ı şahsî ve hissî sebeplerle hiç sevmeyen İsmet İnönü, onu Başbakanlıktan Bayar'ın 25 Ocak 1939 tarihinde (M. Kemal'in ölümünden sadece 75 gün sonra) istifa ettirmeyi başardı.

İnönü, onun yerine "can dostu" olarak bildiği Dr. Refik Saydam'ı getirtti.

Refik Saydam, ölüm tarihi olan 8 Temmuz 1942'ye kadar bu makamda kaldı.

İsmet İnönü’nün Bayar'a büyük hıncı vardı. Çünkü kendi kabinesinde İktisat Vekili olan Bayar, M. Kemal tarafından 25 Ekim 1937'de onun yerine getirilmiş ve Başbakan yapılmıştı.

İsmet Paşa, tam 12 yıl müddetle (1925-37) kesintisiz Başbakanlık yaptığı halde, bu makama başkasının getirilmesini bir türlü kabullenemiyordu. M. Kemal'le arası açılınca, o makamı terk etmek zorunda kalmıştı. O günden sonrada, yerine geçen Bayar'dan intikamını almak için de uygun bir fırsatın doğmasını bekliyordu.

M. Kemal'in 10 Kasım 1938’de ölmesi, İsmet Paşa için de fırsatın başlangıcı sayılıyordu. Fakat o dizginleri tamamen ele geçirmek için bir müddet daha beklemeyi tercih etti.

Bayar ve özellikle Fevzi Paşa sayesinde M. Kemal'in yerine geçen ve koltuğuna oturan İnönü, en yakın dostu Dr. Refik Saydam'ı gizliden Başbakanlığa hazırlamaya çalıştı. Saydam'ın bu işe hazır olduğu kanaatine vardığında ise, hiç beklemeden Bayar'ı dışladı ve onun yerine kendi adamı/dostu Saydam’ı atayarak Başbakanlığa getirdi.

Saydam, İnönü'nün İstanbul'a gitmesini engellemişti

Atatürk ölüm döşeğindeyken, Ankara iktidar kavgasındaydı.

O gün İsmet Paşa, ölüm döşeğindeki dostu Atatürk'e bir "veda ziyareti" için bavullarını toplamış, İstanbul'a yola çıkma hazırlığı yapıyordu...

Bu esnada Pembe Köşkün telefonu çalar, Mevhibe Hanım açar. Paşanın kulakları az işittiği için yüksek sesle, telefondaki konuşmaları İnönü'ye iletir. Kızı Özden ve Oğlu Erdal'da bu konuşmayı duyar.

Pembe Köşkü arayan Refik Saydam’dır. 

Refik Saydam “Paşam, Biz sizin İstanbul'a gitmenizi kesinlikle istemiyoruz. Bunun sizin için tehlikeli olacağını biliyoruz. Eğer gitmeye kalkarsanız ben trenin önüne yatarım, ancak benim üzerimden geçerek gidebilirsiniz! Der.

Bu görüşmeden kısa bir süre sonra Saydam koşarak Pembe Köşk'e gelir ve İnönü’nün odasına çıkarak"Paşam, cesedimi çiğnemeden geçemezsiniz!" ihtarıyla gitmesine engel olur.