Orta Anadolu’nun şimal kısmında bir vilayet olan Çankırı kadim Gangra kalesinin yerine kaim olmuştur.  Eski kaynaklarda adı Hancara ve bazen de Cancara olarak geçmektedir. Bizanslı Etienn’e ve ondan naklen Charles Texier’e göre, Paflagonya lisanında keçi manasına gelen Gangra adı buraya keçi sürülerinin çokluğundan dolayı verilmiştir ve zamanla Çankırı adını almıştır.

Önceleri Paflagonya’ya tabi olan Çankırı, bilahare Pontus devletine geçmiş ve Galatya’nın son hükümdarına bir aralık merkezlik yapmıştır. Milattan biraz evvel Roma İmparatorluğuna intikal etmiştir. Profesör Mordmann’a göre bu sırada adı geçen Germanikapolis ‘in bu şehir merkez olması icabeder.

Sekizinci Yüzyılın ilk yarısında İslam Orduları burasını 3 defa muhasara etmişlerse de kalesinin çok muhkem olması karşısında bir muvaffakiyet kazanamamışlardı. 26 Ağustos 1071’de Selçuk Hükümdarı Sultan Alparslan’ın kat’i zaferiyle neticelenen Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra Anadolu’nun mühim bir kısmı Türk hâkimiyetine girdiği sıralarda Çankırı’da Selçukluların eline geçmiştir.



Kılınçarslan’nın ölümünü müteakip Selçuklu İmparatorluğu oğulları arasında taksim edilmişti. Çankırı’da muhtemel olarak Kastamonu ve Ankara ile beraber oğlu Melik Arab’a düşmüştü. Danişmend Emiri Gazi 1127’de Arab’ı mağlup ederek; Ankara, Çankırı ve Kastamonu’yu almış kendi devletinin hudutları içine dâhil etmişti.Kılınçarslan’ın Konya’da saltanata süren oğlu Mesud’un toprakları hariç, diğer bütün ülkeyi de aynı zamanda zaptetmişti. Emir Gazi 1134’de öldüğü zaman, Danişmend devletinin eski ihtişamı kalmamıştı. Roma İmparatoru YohannisComnenon 1135’de Çankırı’yı zapta muvaffak oldu ise de, İstanbul’a dönüşünden biraz sonra Türklerin eline geçti. Çankırı’nın bu tarihlerde Konya Selçuk Sultanı Mesud’un ülkesine dâhil olmadığı hakkında kat’i bir malumat yoktur. Ancak Mesud’un ölümünden sonra Sultan İkinci Kılınçarslan zamanında Çankırı, Ankara ve Kastamonu’da küçük kardeşi Şehinşah’ın hükümdarlık ettiği muhakkaktır. Şehinşah aynı zamanda Danişmend Emiri Yağabasan’ın damadı idi.

Selçuk devletinin inkıraza yüz tutması üzerine 1309’da Sinop, Kastamonu ve Safranbolu taraflarında bir beylik kuran Candaroğulları, Çankırı’yı da bu beyliğe ithal etmişlerdir.  Çankırı bazı tarihlere göre Sultan Birinci Murad devrinde Osmanlı devleti hâkimiyetine girmiştir. Fakat bu, uzak bir ihtimaldir. Anadolu Beyliklerini bir bayrak altında toplamak isteyen Sultan Yıldırım Bayezid’in 1391’de Kastamonu ile beraber burasını da fethettiği klasik tarihlerimizde mukayyettir.

1402’de Timur’la Yıldırım Bayezid arasında cereyan eden Ankara Meydan Muharebesinden sonra evvelce yalnız Sinop ve Boyabat taraflarına sahip olan Candaroğlu İsfendiyar Bey, Timur’un muvafakatiyle Kastamonu, Çankırı, Kalecik ve Safranbolu’yu alarak Candaroğlu Beyliğini yeniden ihya etmiştir. Çelebi Sultan Mehmet kardeş kavgasında muzaffer olduktan sonra Timur’un bol keseden ihsan ettiği yerleri İsfendiyar Bey’den geri almıştır.

Çankırı bütün Frenk seyahatnamelerinde tam bir Türk ve Müslüman şehri olarak zikredilmiştir.  17’nci yüzyıl ortalarında buraya uğrayan Evliya Çelebi(1) , “kale dışında bağlı bahçeli dört bin mamur ev” olduğunu yazar.

1832’de Anadolu’da bir seyahat yapmış olan Charles Texier(1), 1862’de neşrettiği “Küçük Asya “ adlı eserinde şehirde on altı bin nüfus olduğunu ve Hristiyan ailelerin sayısının 40’ı geçmediğini yazar.

Şehri süsleyen Ulu Cami 1558/1559 tarihlerinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından inşa edilmiştir. Sultan İkinci Bayezid’in torunu ve Şehzade Alemşah’ın oğlu Osman Çelebi, Çankırı’da sancak Beyliği yapmıştır. Meşhur Şeyhülislam Ebussuud Efendi 1516’da Çankırı Medresesinde tedris hayatına atılmıştır.


Çankırı Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Kastamonu vilayetine tabi bir Sancak iken bilahare vilayet haline gelmiştir.


1937’de demiryoluna kavuşmuştur.


Feridun Fazıl Tülbentçi

7.5.1952 tarihli Vatan Gazetesi Çankırı İlavesi

 

(1)EVLİYA ÇELEBİNİN SEYAHATNAMESİNDE ÇANKIRI:

KengırıKal’ası: Dağıstan ve Türkistan içre kalmış bir vilâyettir. İlkin Kastamonu hâkimi ve Kötürüm Muharrem nâmelik vâsıtasıyla BrusaRûmtekfûrundanfeth edilmiş ba’de Yıldırım Han’ın eline geçmiştir. Sonra Çelebi Sultan Mehmed (822) tarihinde tekrar feth etmiştir. Zirâtimürvak’asında elden çıkmış idi. Anadolu eyaletinde sancak beyi tahtıdır. Beyinin hâsı (35781) akçedir. Yedi zeâmet (381) tımârı vardır.


Alaybeyi, Çeribaşı ve Yüzbaşısı vardır. Kanun üzre cebelileri ile beyinin livâsı altında bin beş yüz askeri olur. Üç yüz pâyesiyle şerif kazâdır. Üç Divân, Dört Divân, Kızıl Öz, Alaca Öz,


Alaca Mesciddivânlarına kadar on iki divânnâhiyeleri vardır. Kadısına senevî üç bir guruş beyine on bir guruş hâsıl olur. Amma şirret iblîs-i telbîs kavmi vardır. Sipâh yeri olmağlakethüdâ yeri yeniçeri serdârımüfti, nakib, muhtesibi, şehir kethüdası, şehir subaşısı vardır. Kal’asımurabba’ü’şeklseng bina, köçek bir ribat, bir kapusu. Vâroşu vâsi-i fezade olup dört bin kadar bağlı, bağçelima’mür haneleri havidir.
Camilerinin en meşhuru (Sultan Süleyman Hân Camii) olub bir minareli kurşun ile mestûr müzeyyen bir cami-i ma’murdur. Âb û havası latif, halkı oldukça garib - dost olubmemduhatından beyaz pirinç bozası meşhurdur.


(2)
Charles (Felix-Marie) TEXIER 1802 yılında Versailles’da doğmuş ve 1871 yılında Paris’te vefat etmiştir. Bayındırlık İşleri Müfettişliği görevi esnasında Fransız Hükümeti tarafından Anadolu’ya gönderilmiştir. İlki 1833 ve ikincisi 1843 yılında olmak üzere Anadolu’da yıllarca süren seyahat ve incelemeleri sırasında yurdumuzun çok büyük bir kısmını baştanbaşa gezip dolaşmış, kazılar yapmış, araştırmalarda bulunmuş ve bütün bu çalışmalarının sonuçlarını yayınlamıştır. Gezip dolaştığı yerlerde sadece antik devirlere ait değil, daha sonraki devirlere ait (Selçuklu, Beylikler, Osmanlı vb.) de önemli şehirlerin, yapı ve anıtların çizimlerini yapmış, uzmanlar tarafından gravürlerle durumlarını tespit etmiştir. Bunlarla da yetinmemiş, Anadolu’nun jeolojik yapısı, coğrafî özellikleri, yer altı ve yer üstü kaynakları ve kültür merkezlerinin tarihî ve o günkü halkın etnik, demografik, kültürel, ekonomik vb. durumu hakkında bilgi vermiş, gözlemlerini aktarmıştır. C. TEXIER ilmî merak ve özel ilgileri ile Osmanlı Devletinin hâkim olduğu topraklarda seyahat ve araştırma yapmak isteyenleri caydırıcı, kasıtlı ve yanlış propaganda ve görüşleri, kendi çalışmalarına ve görüp yaşadıklarına dayanarak, gerek basın-yayın yoluyla, gerekse aydınlatıcı konferanslarıyla, etkisiz kılmak için de gayret sarf etmiştir.