Yalnızca şiir düşünüyorum. Biraz da tembellik denebilir, ama şiirden başka hiçbir yazı biçimi beni ilgilendirmiyor artık.

Edip Cansever

 

Neredeyse yazdığı şiirler kadar da şiir hakkında yazılar yazdı Edip Cansever.

Şiirle yatıp, şiirle kalktı.

Cemal Süreyya onun için,

“Yeşil ipek gömleğinin yakası

Büyük zamana düşer.

Her şeyin fazlası zararlıdır ya,

Fazla şiirden öldü Edip Cansever” der.

 

İkinci Yeni şiirinin eleştirmenlerince belirlenen, ”soyut” , “kapalı” yönelimlerinin dışına çıktı.

İnsanı toplumsal bir varlık, bir birey olarak işledi, düşüncenin şiirini yazdı.

Edip Cansever'in eşi Mefharet hanım, eski İstanbullu bir ailenin kızıdır. Annesi Sarıyer'den Kadıköy'e gelin gelir ve Mefharet Erk Kadıköy'de doğup büyür. Çok genç yaşta Edip Cansever'le evlenir. 1986'da edip Cansever'in ölümüyle 39 yıllık birliktelikleri noktalanır.

Çankırı Atkaracalarlı bir babanın oğlu olan Edip Cansever’in eşi Mefharet Hanımla

Sevim Dabağ’ın(1) yaptığı kısa söyleşi:

 

-        Eşiniz Edip Cansever’i ailevi ve mesleki yönden nasıl tanımlarsınız?

 

Edip yalnızlığın şairi olarak anılsa da biz, yaşamımızdaki dostları birlikte çoğalttık. Hep kalabalık yerlerin, masaların insanıydı o. İnsan ilişkilerine verdiği önemden midir bilemem ama evimizdeki o uzun masaları hep keyifle anarım.

Edip iyi bir eş olmanın yanı sıra çok da iyi bir baba oldu. Bu belki onun ataerkil bir aileden gelmesiyle ilgilidir.

 

-        Edip Cansever’le tanışmanızı anlatır mısınız?

 

Bizim tanışmamızın çok büyük bir hikâyesi yok. Çok erken yaşlarımızda bir tanıdık aracılığı ile tanıştırıldık ve çok kısa bir zamanda evliliğe karar verdik. Böylece de belki beraber büyüdük; onun deyimiyle belki de bir sardunya büyüttü bizi.

 

-        Nelerden hoşlanırdı, şiirlerinde yaşamın izlerine nasıl rastlanır?

 

Çocukluğunda okuldan kaçtığı zaman kütüphaneye gidermiş. Herhalde şair olmasa, felsefeci olurdu. Bunu bana çok defa söyledi. Bir de tiyatro oyunu yazmayı çok arzu ederdi. Ne yazık ki “Ben Ruhi Bey Nasılım?” ölümünden sonra tiyatrolaştırıldı. Ama kendisi göremedi.

Edip’in ailesinin kökleri Anadolu’da (Çankırı Atkaracalar’ da) olmasına rağmen o hep bir İstanbul şairi oldu. İstanbul’un en eski semtlerinin, Çiçek Pasajı’nın, martılı denizlerin şairiydi.

Edibe Hanım ve İlhan Berk bize Bodrum’u sevdirdiler. Bodrum’da 6 ay kalacaktık. Orada kendisini daha iyi hissedecekti ancak 15 gün yaşayabildi.

 

-        Şiirlerini yazarken, belirgin özellikleri nelerdi?

 

Edip şiirlerini genellikle sabah ile öğle arası bir saatte yazar, kahve molası verdiğinde de ilk bana okurdu. El yazısından çok, direkt olarak daktilo ile yazardı. Edip’in üretkenliğinde kişisel coşkusu, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve de gözlemciliği vardı.

 

-        Yokluğunun üzerinizdeki etkilerinden söz eder misiniz, eşinizin yokluğu size neleri ekledi?

 

Edip’in ölümü ani olduğundan mıdır nedir, bende şok etkisi yarattı. Bir daha asla onunla olduğum gibi olamadım. Eski sofralarım, gezmelerim, coşkularım yavaş yavaş azaldı. Bunların hepsi Edip’le güzeldi çünkü o bir şairdi.

-        Size ithafen neler yazdı?

“Sevda ile Sevgi” kitabını bana ithaf etti.

 

Babamla parka gitmiştik bir kez, ben götürmüştüm onu. Ona derdim bazen, “Baba baksana ne kadar çok çiçek var ve ne güzeller” diye. O da “Ben, köşedeki yalnız kaktüsü görürüm” derdi.
Nuran Cansever Birol(Kızı)

(1) Sevim Dabağ'ın "Gezindim Boş Odalarda" kitabından