27 Aralık 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelmesiyle Kızılca Gün yaşanmıştı. O günden sonra Türk’ün kaderiyle birlikte bozkır Ankara’sının da kaderi değişerek yeni devletin başkenti olmuştu. Aralık ayı aynı zaman da İstiklal Marşı’nın söz yazarı Mehmet Akif Ersoy’un ölümünün 85. Yıl dönümüdür. Milli Şairimizin vasiyetin de “"Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın" dediği gibi, “Allah bir daha Türk milletine Kızılca Gün yaşatmasın” diyor ve 110. Yılını geçiren Türk Yurdu Dergisi’nin 412. (Aralık 2021) sayısında yayımlanan “27 Aralık 1919 Ankara’nın Kaderini Değiştiren Gün: Kızılca Gün” yazımı sizinle paylaşıyorum…
Ankara’nın kaderini değiştiren gün…
27 Aralık 1919
KIZILCA GÜN
Kadir Çimen
Türk milletinin zor zamanlarıydı o günler…
4 Eylül 1919 günü açılan Sivas Kongresinde “Milli iradeyi temsil etmek üzere, Meclis-i Mebusan’ın derhal toplanması mecburidir” kararı alınmıştı. Oluşturulan yeni Temsil Heyetinin başına Mustafa Kemal Paşa getirildi. Artık Temsil Heyeti, bütün vatanı temsil eder hale gelmiş, Mustafa Kemal Millî Mücadele’nin lideri olarak bir an önce milli meclisin nerede toplanacağı hususu ile uğraşmaya başlamıştı. İstanbul’da ki Meclis-i Mebusan’ın şehrin işgal altında olması sebebiyle milli kararlar alması ve bağımsız olarak yasama görevini yerine getirmesi imkânsızdı. Lakin İstanbul’da bulunan meclisin de reddedilmesi halinde memlekette yeni bir buhran oluşabilirdi. 28 Kasım 1919 günü, Sivas’ta yapılan Temsil Heyeti toplantısında, Meclisin İstanbul’da toplanmasına karar verildi. İmza altına alınan kararda “Meclisin İstanbul’da toplanması mahzurludur. Mademki hükümet, İstanbul dışında toplanmayı kabul etmiyor, memleketi buhrana sevk etmemek için zaruri olarak meclisin İstanbul’da toplanması kabul edilmiştir” denilmekteydi. Mustafa Kemal Paşa ise, “Meclisin İstanbul’da toplanması çok fena olacak. Meclis İstanbul’da devam edemeyecek, mebuslar da görevini emniyet altında yapamayacaklardır. Fakat bunu İstanbul hükümetine, hatta bizim teşkilata bile anlatamadık” diyordu.
Mustafa Kemal’e göre, Milli Meclis’in İstanbul dışında toplanması konusunda istenilen karar alınamamıştı. Dolayısıyla Meclis-i Mebusan marifetiyle, işgale karşı meşru bir zeminde mücadele etmek gerekiyordu. İstanbul’da toplanmasına karar verilen meclisin açılmasına göre hareket edilecekti. Ancak meclisin toplanması sürecinde gelişmelere kayıtsız kalınmayacak, İstanbul’da açılacak olan meclise katılacak olan mebusların ülkenin kurtuluşu konusunda birlikte hareket etmeleri sağlanacaktı. Meclisin İstanbul’da açılmasına başından beri karşı çıkan Mustafa Kemal Paşa, İtilaf Devletlerinin meclisi kapatmak için ne lazımsa yapacaklarını veya meclisin Padişah tarafından dağıtılacağını düşünüyordu. Böyle bir durumda meclisi Anadolu’da toplayacaklarını söylüyordu. İstanbul’da meclisin açılmasına kadar Sivas’ta beklenerek hareketin yürütülmesi de doğru olmayacağından Temsil Heyeti’nin Ankara’ya taşınmasını gerekli görüyordu. Mazhar Fuat Kansu’ya göre 16 Kasım 1919’da yapılan kumandanlar toplantılarının birinde milli meclisin Ankara’da oluşturulması hakkında karar verilmişse de bir müddet daha gizli tutulması gerektiği konuşulduğu iddia edilmekteydi. Bu iddianın doğruluğu teyit edilemese de Mustafa Kemal’in Ankara’yı istediği hiç şüphe götürmemekteydi. Nitekim İstanbul’da toplanacak olan meclisin akıbetini sezen Mustafa Kemal Paşa, bu konudaki kararlılığını “…Ankara'ya gitmek zamanı yaklaşıyor. Hazırlanmak için lazım gelenlere emir verdim” sözleriyle ifade etmiştir.
Ankara’nın Merkez Seçilmesi
Peki, niçin Ankara? Millî Mücadelenin merkezi olarak düşünülmesinin tarihi, coğrafi ve siyasi gibi sebepleri vardır. Bunların başında Ankara’nın konumunun merkezi olması gelmektedir. Ankara, stratejik yollar üzerinde bulunan bir kenttir. İşgal altında bulunan yerlere yakındır. Karadeniz'de İnebolu limanı ile bağlantı imkânına sahiptir. Demiryolu ve telgraf şebekesi vardır. Düşmanın ulaştığı Geyve Boğazı, Kütahya ve Afyon gibi önemli yerlerle de demiryolu bağlantısına sahiptir. Bunlara ilaveten belki de en önemlisi, Ankaralıların ülkenin en kötü günlerinde, Millî Mücadele ve bağımsızlık ruhlarını asla kaybetmemeleri sayılabilir. İzmir’in işgali ile başlayan zorlu süreçte, Ankaralıların gösterdiği tepkilere şöyle bir göz atıldığında, yaşananların hiç de küçümsenmeyecek olaylar olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Ankara, Kızılca Gün sonrası yaşanan gelişmeler sonucu, 23 Nisan 1920’de siyasi merkez haline gelecektir!
1919 baharında Ankara’da “Azm-i Milli Cemiyeti” kurulur. Cemiyet, işgallere karşı halkı bilinçlendirme faaliyetlerinde bulunurken, sonradan kurulan “Ankara Müdafai Hukuk Cemiyeti” ile birleşir. Cemiyet Kızılca Gün ’e kadar Temsil Heyeti ve Mustafa Kemal ile irtibatlı olarak milli faaliyetlerde bulunur.
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine, 16 Mayıs 1919’da İstanbul’a telgraf çekilmiş, on gün sonra da Ankara’da büyük bir miting düzenlenmişti. Miting sonrası Börekçizade Rıfat Efendi başkanlığında, Ankara’da bir Kuvay-ı Milliye birliği kurulmuş, dört yüz jandarma, Seymenler ve değişik suçlardan yatan üç bin mahkûm, atlı ve yaya olarak batı cephesine gönderilmişti.
Ankara’da yaşanan olayların en önemlisi, 11 Eylül 1919 tarihinde gerçekleşen Postane hadisesidir. Millî Mücadele tarihine ‘Telgrafhane Olayı’ olarak damga vuran hadise de Ankaralılar, Anadolu’dan Padişaha karşı çekilen ilk isyan telgrafı vasıtasıyla Ankara halkının temsilcilerinin, Padişahı tanımadığını bildirmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın Sine-i Millete dönerek, İstanbul ile ilişkilerini kesmesinden önce, Sarayı ve onun Hükümetini tanımayan ilk şehir Ankara olmuştu (1). Bu olayın ardından Vali Muhittin Paşa Elmadağ, Kılıçlar Belinde tutuklanarak Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya teslim edilmişti. Yöneticisiz kalan Ankara’ya, Vali Vekili olarak Defterdar Yahya Galip alkışlar ve tekbir sesleri arasında seçilmişti. Hatta kendisine Türklerde hükümdar anlamına gelen, “Hakan” unvanı takılmıştı.
1918 yılının Aralık ayında, Ankara Garı’na gelen iki bölük İngiliz askeri tren istasyonunu işgal etmişti. İskoçyalı ve Fransız askerler de şehrin sokaklarındaydı. Bir gün Ankara’da ki İngiliz kumandanı, Mallı köyüne yakın Alagöz köyünde Türkoğlu Ali Ağa’nın evine gider. Bu zorunlu “Misafire”, av yemeklerinden oluşan mükellef bir sofra kurulur. Yemek esnasında Mister Vitol, Ali Ağa’ya “Biz uzaklardan buraya kadar geldik, bizimle niye görüşmekten çekiniyorsunuz?” deyince, Köylü “Sizi davet eden biz değildik” cevabını verir. Kumandan köylüye bakarak “biz size misafir geldik, ev sahipleriyle görüşmek istiyoruz!” deyince, zeki köylü gülerek “Biraz sabrediniz. Pek yakında evin sahibi ile sizi tanıştırırız!” diye cevap verir (2).
Kızılca Gün'den bir görüntü. (Ankara Kulübü Derneği Arşivi)
27 Aralık 1919 tarihinden önce Ankara’da gerçekleşen bu ve benzeri olaylar Mustafa Kemal Paşa’nın hep takdirini kazanmıştır. Ancak Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, Ankara ile ilgisinin çok eskiye dayandığını, 7 Mayıs 1924 tarihinde Yunus Nadi ile yaptığı söyleşide “Ben Ankara’yı coğrafya kitabından çok tarihten cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Gerçekten Selçuklu yönetiminin parçalanması üzerine Anadolu’da kurulan küçük hâkimiyetlerin adlarını okurken çeşitli beylikler arasında bir de Ankara Cumhuriyetini görmüştüm. Tarih sayfalarının bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara'ya ilk defa geldiğim o günde gördüm ki orada geçen yüzyıllara rağmen hâlâ o cumhuriyet yeteneği sürüyor. Türkiye’nin hemen bütün bölgelerini gezdiğim ve gördüğüm için anladım ki o zaman adları cumhuriyet olmayan diğer yerlerin bugünkü halkı da aynı yetenekten kesinlikle uzak değildir. Beni, Türkiye’ye en uygun merkez Ankara olabileceğini düşünmeye iten ilk neden çok eskidir ve ilmîdir” şeklindeki sözlerinden anlıyoruz. Atatürk, tarihi dayanakları ve Kızılca Gün öncesinde yaşanan ve sonrasında şahit olduğu olaylar sonucu; 5 Ekim 1922’de hemşehrisi de olduğu şehrin insanlarını “Ankara’nın ve Ankaralıların benim gönlümde bambaşka bir yeri vardır” diyerek takdir etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya gelmek üzere 18 Aralık 1919 Perşembe günü, çok soğuk ve karlı bir havada Sivas’tan ayrıldılar. Kafilede Mustafa Kemal, Rauf Bey, Alfred Rüstem, Mazhar Müfit, Hakkı Behiç, İbrahim Süreyya, Cevat Abbas, Hüsrev Gerede ve Dr. Refik Saydam gibi isimler bulunuyordu… Ankara Polis Müdürü Cemal Bey’i bir sabah ‘Hakan’ çağırır. Elinde heyecanını bastıramayıp titreyerek gösterdiği bir telgraf vardır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının on gün içinde Ankara’ya geleceklerini söyler. O halde Ankara’nın tarihte görmediği bir tören yapılmalıdır. Yahya Galip Bey bu karşılanmanın Ankara’da bulunan Fransız ve İngiliz temsilcilerine bir gösteri olmasını da özellikle ister (3).
Kızılca Gün’den bir gün önce cuma günü, Ankaralılar Namazgâh denilen tepenin üstüne toplanmışlardı. Bu yer şimdiki Türk Ocağı’nın bulunduğu tepedir. Burada iri Ankara kayalarından bir mihrap ile bir de yüksek taş sedir bulunuyordu. Mihrabın önünde cemaatle namaz kılındıktan sonra, taş sedirin yanına üzerinde sırma ayetler dolu olan bir sancak dikilmişti. Halk namazdan sonra diz çökerek, kalbinin bütün safiyeti içinde vecde dalarak, memleketin düşman elinden kurtulması için gözyaşlarıyla, bütün eller göğe doğru uzanarak Tanrı’ya dua etmişlerdi” (4).
Ankara Vilayeti tarafından Dahiliye Nezareti’ne gönderilen 28 Aralık 1919 tarihli telgrafta
Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelişi anlatılmıştır.
27 Aralık 1919 Cumartesi günü güneşli bir kış sabahı, nihayet “Evin sahibi” geliyordu! Bütün Ankaralıları davul ve zurna sesleri ayaklandırdı. Elinde çıngırağı olan Ankara’nın meşhur ihtiyar dilsizi Ahraz İbrahim, kırk para mukabilinde herkese, Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelme haberini veren ajansı satıyordu. Esasen Ankaralılar Mustafa Kemal ve Yeşil Ordunun geleceğini, geçen perşembe Sivas’tan hareket ettiği günden beri sabırsızlıkla bekliyorlardı” (5). Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin geleceğini duyan Ankaralılar adeta sel olmuş, şehre doğru akıyordu. Kazalardan ve çevre illerden gelenlerle birlikte Ankara nüfusu bir anda seksen bin kişiyi bulmuştu. Çankaya ve Dikmen tepelerinde güzel sesli hafızlar ezan ve salat okuyorlardı. Öğleden sonra üç bin atlı ve yedi yüz yaya Seymen, büyük bir coşkuyla Mustafa Kemal Paşa’nın yolunu gözlemeye başlamıştı. Atlı ve yaya olarak bir araya gelerek “Seymen Alayları” düzülmüştü. Seymen alaylarını, Enver Behnan Şapolyo “Ankara halkı, tarihin pek eski devirlerinden beri Seymen düzülme adı verilen bir Türk ananesini millî vicdanında gizli bir sihir olarak yaşatmakta idi. Seymen alayı, daima kızılca günlerde kurulurdu. Yani millî felâket günlerinde, bir beyliğin ve devletin yıkılış sıralarında” şeklinde ifade etmektedir. Seymen alayları bunalım ya da geçiş dönemleri olarak da nitelendirilebilecek Kızılca Günler de kurulan bir Oğuz töresidir. Mustafa Kemal Paşa’nın karşılandığı 27 Aralık “Seymen Alayı” da ülkeyi içinde bulunduğu karanlıktan kurtaracak yeni bir liderin, Ankaralılar tarafından seçilmesidir. Türk tarihinde de eşine az rastlanır bu halk desteği, millî mücadeleyi taşıyacak olan Mustafa Kemal Paşa’ya ve Kuvayı Millîyecilere olağanüstü bir moral güç vermiştir.
Enver Behnam Şapolyo, İstanbul işgal edilince 1920 yılında İnebolu limanından Kastamonu, Çankırı üzerinden Ankara’ya gelmiştir. 27 Aralık 1919 Kızılca Gün’de Ankara’da değildir. Ancak o güne şahit olanların anlattıklarını ayrıntılı bir şekilde yazmıştır. Şapolyo, Seymen düzülmesi olayını ve Kızılca Gün ü şöyle anlatır: “Ankara efelerinden Güveçli İbrahim Efe çok ihtiyarlamıştı. Duvarda bir mavzer, bir pala, birkaç tanede som saplı hançer asılı idi. Bir Kuran-ı Kerim vardı. Atatürk’ü karşıladığı zaman bu kuran, Kerim efenin göğsünde asılı imiş, Paşa’nın Kuranı öptüğünü söyledi. Seymen düzülmesi olayını bu efeden öğrendim. Bunun bir ata töresi olduğunu, her zaman düzülemediğini, ancak kızılca günlerde teşkil edildiğini söyledi. Yani, devlet bir sarsıntı geçirirse Seymen Alayı düzüldüğünü anlattı. Alayın mutlu ve uğurlu olduğunu, duası ve kurbanı vardır, dedi. Oğuzhan, Selçuk Han, Osman Gazi, tahta geçerken Seymen Alayı düzülmüştü. Ergenekon’dan çıkış, Hürriyet ve İstiklale kavuşma mefkûresinin doğduğu anlarda Seymen Alayı düzülüyordu. 27 Aralık 1919’da da Mustafa Kemal, aynı töreye göre Ankaralılar tarafından Oğuz töresince Başbuğ seçilmişti. Bu olayla Türk milletinin devlet kuruluşunun nedeni meydana çıkmış oldu. Ben de bu sihirli sırrı çözmüş oldum. Ertesi gün efelerden Kasap Yaşar’ı ziyaret ettim. Birinci İnönü Zaferinde Meclis önünde, Seymen Alayında kılıçla zeybek oynadığını görmüştüm. Atatürk’ü nasıl karşıladıklarını bütün teferruatı ile anlattı” (6).
Kızılca Gün'ü, Müftü Börekçizade Rıfat Efendi de şöyle anlatır: “27 ilk kanun günü bütün Ankara halkı, kadınlarına, çocuklarına, lohusalarına varıncaya kadar yollara döküldüler. Mustafa Kemal Paşa’yı karşıladılar. Seymenler kılıçla zeybek oynayarak öne düştüler. Davullar zurnalar çalınıyordu. Milli elbiseler giymiş delikanlılar at oynatıyordu” (7).
Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919 Cumartesi günü saat üçü on geçe Kızılyokuş’tan bir Benz otomobille Ankara’ya gelir. Bir asır sonra Kızılca Gün Anıtı’nın yapılacağı yere geldikleri zaman, Seymenlerin önünde duran otomobilden indi ve onlara doğru ağır ağır yürüdü. Seymenler bir anda esas duruşa geçtiler. Her soluk tek can olmuştu. Bütün gözler, onun gözlerinde düğümlüydü.
Paşa, vakur ve sert bir sesle:
- Merhaba efendiler!
- Sağol Paşa Hazretleri...
- Arkadaşlar! Buraya neden geldiniz?
- Millet yolunda can vermeye geldik, Paşam!
- Fikrinizde sabit misiniz?
- Ant olsun, ant olsun, ant olsun!
- Var olunuz.
Mustafa Kemâl Paşa’nın Ankara’da Seymenler Tarafından Karşılanışı, Kurtuluş Savaşı Müzesi.
(Ressam Mehmet Saip Tuna)
Mustafa Kemal Paşa, Ankaralıların sergilediği tutum karşısında gururla yürürken, tüm Ankara onunla yürüyordu. Yolun iki yanını doldurmuş Seymenler Paşayı selamlarken, bir grup da Seymen alayı halinde kılıçlarıyla önde gidiyordu. Kemal Paşa’yı dualarla karşılayan Rıfat Börekçizade “Kızılca Günümüzü aydınlattınız” diyerek Paşayı selamladı. Bu arada uzak olmasına rağmen kafilenin yönü İstasyona doğru çevrildi. Amaç istasyonda bulunan İngiliz karargâhının önünden geçerek daha birkaç gün önce Ankaralıların mesaj verdiği İngiliz kumandanı Vitol’e “Evin sahibini” göstermekti. Mustafa Kemal Paşa ve mahşeri kalabalığa bakan Yüzbaşı Vitol’e, mesaj net bir şekilde verilmişti. Kafile İttihat ve Terakki binasını işgal eden ve çatısında bayrakları sallanan Fransızların önünden geçerken, askerleri gören Seymenler, kılıçlarını ve hançerlerini onlara doğru sallıyordu. Kafile Balkız Sütununun önüne geldiğinde, Ankaralıların iki ünlü efesi Kasap Yaşar’la Yağcıoğlu Fehmi karşılıklı zeybek oynuyorlardı. Mustafa Kemal Paşa’nın “Muhterem Ankaralılar çok yoruldunuz, evlerinize çekilin, istirahat edin, sağ olun, var olun” demesi üzerine, Ankaralılar “Paşam, vatan kurtuluncaya kadar emrinizdeyiz!” diye cevap verdiler. Heyetin Ziraat Mektebine doğru yola çıkmasıyla Kızılca Gün sona ermişti. O gün akşamı Paşa tüm milli kuvvetlere şu mesajı göndermişti:
27 Aralık 1919-Ankara
Bütün Askeri Makamlara,
Bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine,
“… Sivas’tan Kayseri yoluyla Ankara’ya hareket eden Heyet-i Temsiliye güzergahta ve Ankara’da, büyük milletimizin sıcak ve samimi tezahüratı vatanseverlik içinde bugün şehre geldi. Milletimizin gösterdiği bu birlik ve kararlılık örneği, memleketimizin geleceğine güven konusundaki inançları sarsılamaz bir şekilde güçlendirici niteliktedir. Şimdilik Heyet-i Temsiliye’nin merkezi Ankara’dadır. Saygılar sunarız Efendim!”
(Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal)
Kızılca Gün ’den sonra hem Ankara hem de Türk milleti için, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Türk milletinin 1683 yılında Viyana kapılarında başlayarak 238 yıl süren gerileyişinin son bulması, Ankara topraklarında Eylül ayında 100. Yılını kutladığımız Sakarya Zaferi ile olmuştu. Bu zaferden bir yıl sonra ise Mustafa Kemal Paşa’nın “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emri ile Anadolu toprakları düşmandan temizlenmiş, Ankara merkezli bu başarı, mazlum milletlere örnek olmuştu. 23 Nisan 1920’den itibaren fiilen merkez olan Ankara, Lozan Antlaşmasından seksen gün sonra yeni devletin başkenti haline geldi.
Kızılca Gün Anıtı’nı Tanıyalım
Kızılca Gün’ün yaşandığı 27 Aralık basit bir karşılama değil, fiilen yeni bir Türk devletinin kurulduğu gündür. Uzun yıllar, bu anlamlı günün önemini gözler önüne serecek bir anıtın yokluğu Başkent’te hissediliyordu. Bu eksiklik, Millî Mücadelenin başlangıcının 100. Yılında planlanarak bir yıl gecikmeli de olsa 27 Aralık 1919 tarihinde muhteşem bir anıt ile giderildi. Anıta da “27 Aralık 1919 Kızılca Gün Anıtı” adı verildi.
Kızılca Gün Anıtı, Mustafa Kemal Paşa'nın, Keklikpınarı’ndan itibaren bölük, bölük atlı ve yaya Seymenlerin selamlamaları ile geldiği; günümüzde Genelkurmay kavşağı olarak bilinen alana yapılmıştır. Paşa burada üç bin atlı, yedi yüz yaya Seymen ile karşılanmış, Seymenler ile tarihe geçen konuşması burada olmuştu. Anıtın fikir sahibi, Atatürk’ün talimatı ile kurulan Ankara Kulübü’ne aittir. Anıt, Ankara Kulübü Derneği’nin envanterinde uzun yıllar bulunan minik bir heykelden ilham alınarak, anıt şeklinde projelendirilmiş ve heykeltıraş Aslan Başpınar’a sipariş edilmiştir.
Ankara Kulübü Derneği Genel Merkezinde yıllarca sergilenen rölyef, 27 Aralık 1919 KIZILCA GÜN Anıtı'na
ilham kaynağı olmuştur.
Kızılca Gün’den 101 yıl sonra yapılan anıtı yakından incelersek… Anıt, yaklaşık 10 metre yüksekliğe ve 4,5 metre ene sahiptir. Cam elyaf takviyeli polyester malzemeden yapılan anıt, on yedi figür ve bir rölyeften oluşmaktadır. Genelkurmay kavşağında bulunan anıtın ön yüzü doğu istikametine bakmaktadır. Anıtın kademeli mimari formu on altı Türk devletini, ay yıldız ise Türkiye Cumhuriyeti’ni sembolize etmektedir. Tam altında alt geçit bulunması sebebiyle, anıt düşünülenden daha küçük ebatlarda yapılmıştır. Buna rağmen, Kızılca Gün Anıtı, meydana o kadar çok yakışmış ki, ilerleyen yıllarda alana adını vereceği işaretini vermektedir.
Kızılca Gün Anıtı’nın önünde, kalpağı ile Mustafa Kemal Paşa adeta “Güneş doğudan yükselir” mesajı vererek, doğu yönüne doğru bakmaktadır. Paşa’nın sol yanında Ankara Valisi Yahya Galip Bey (1874-1942), sağ tarafında ise Ankara Müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi (1860-1941) yer almaktadır. Her ikisinin arkasında, Ankara eşrafından kişiler, Kızılca Gün ü yaşayan Seymenler, Bacı Erenler, gençler ve çocuklar bulunmaktadır. Anıtın batı cephesinde ise, atlı Seymenlerin yer aldığı rölyefin önünde, davul eşliğinde zeybek oynayan Seymen yer almaktadır. Kızılca Gün Anıtı, 27 Aralık 1919’u yani Kızılca Gün atmosferini muhteşem bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Kızılca Gün Anıtı’nın yanından, Türk milletinin bir daha kızılca günler yaşamaması dileğiyle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İstiklal Savaşı kahramanlarımızı yâd ederek ayrılıyoruz.
Kaynaklar:
- İlhan Bardakçı, Taşhan’dan Kadifekale’ye, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 2. Baskı, Yıl 1998, s. 55.
- Enver Behnan Şapolyo, Atatürk ve Seymen Alayı, Ankara Kulübü Yayınları No: 2, Yıl 2002, 2. Baskı, s. 14-15.
- Bardakçı, a.g.e., s. 69.
- Şapolyo, a.g.e., s. 21
- Şapolyo, a.g.e., s. 21
- Şapolyo, a.g.e., s. 10-11
- Bayram Sakallı, Ankara ve Çevresinde Milli Faaliyetler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları No: 863, 1. Baskı, 1988, s. 8