Malta Sürgünü…

Mustafa Abdülhalik Renda - 7

“Mustafa Abdülhalik Bey, Malta’da en sakin ve vakarlı bir ömür geçirenlerden biriydi. Beş vakit namazını kılar, günün belli saatlerinde dersleriyle uğraşır, İngilizce öğrenirdi. Boş kaldığı zamanlar, kendi kendine musiki ile meşgul olurdu. Vücut hareketi için tenis oynar, hayatında her uğraştığı şey gibi buna da canı ve gönülden önem verirdi.”

(Ahmet Emin Yalman)

Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından İstanbul, İngiliz kuvvetleri tarafından işgal edilmişti. İngiliz yetkililerince tehlikeli olduklarını düşünülen devlet adamı, gazeteci, komutan, düşünür, yazarlar İstanbul hükümetinin de yardımı ile tutuklanarak, Malta adasına gönderildi. Ada’ya gönderilen kişilere Malta Sürgünleri veya Şeref Sürgünleri denilmektedir. Aslında bu bir sürgün değildi. Osmanlı’nın önemli şahsiyetlerinden 147 kişi İstanbul’u işgal eden İngilizler tarafından tutuklanmış ve Malta’ya yargılanmak ve cezalandırılmak için gönderilmişti. Yargılanmak için tutuklananlar arasında işgale direnenler, Ermeni tehcirinden sorumlu gördükleri, İngiliz esirlere kötü davrandıklarını iddia ettikleri bulunmaktaydı. Mustafa Abdülhalik Bey hakkındaki iddialar ise Bitlis Valiliği dönemine dayandırılmıştı. Osmanlı, İngiliz ve Amerikan arşiv belgeleri, 1915 olaylarının ne “soykırım” ne de “insanlığa karşı savaş suçu” olarak değerlendirilemeyeceğini; ünlü tarihçi Bernard Levis’in sözleriyle, karşılıklı acıların yaşandığı bir “savaş trajedisi” olduğu gerçeğini, bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır(1). Bu olay bir soykırım değil, sadece yasal bir tedbirdi. Sonuç olarak; 1915 Ocak ayından itibaren Osmanlı ordusu, Rus ordusu ve Ermeni gönüllü birliklerine karşı savaşmış ve mağlup olmuştur. 2 Haziran 1915’te Ruslar çekilme kararı alınca, Osmanlı ordusu yeniden saldırıya geçmiş ve Rusların alıp Ermenilere terk ettikleri yerleri, Ermenilerden savaşarak geri almıştır(2). Malta’da Ermeni iddiaları hakkında, İngiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından soruşturmaya başlanmıştı. İki yıla yakın süreyle bütün Osmanlı ile İngiliz arşivleri, o dönem yazılan ‘Mavi Kitap’ olmak üzere benzer eserler, anılar, Talat Paşa’nın mektupları ve Amerikan arşivleri olmak üzere tüm dokümanlar tamamen incelenmişti. Soykırım iddialarına dayanak olacak delilleri didik didik araştırmalarına rağmen herhangi bir belge bulamamışlardı. Bunun üzerine, 29 Temmuz 1921’de İngiltere Kraliyet Başsavcılığı Osmanlı Devleti yetkilileri hakkında Ermeni katliamı konusunda bir hukuk mahkemesinde dava açmak için yeterli kanıt olmadığına karar vermişti. Sonuçta tutuklular serbest bırakılmıştı. Günümüz hukukuna göre bu bir takipsizlik kararı olup Türkiye aleyhindeki soykırım iddialarının hiçbir hukuki ve tarihi gerçekliği yoktur. Tüm bunlara rağmen Ermeni meselesi emperyalist bir kurgu olduğundan günümüzde de yaşatılmaya ve ülkemizin uluslararası politikalarını engellemek için sürekli bir koz olarak kullanılmaya devam etmektedir.

Malta sürgünleri konusu bu güne kadar pek çok mecra da ele alınarak incelenmiştir. Çankırı Postası olarak hemşerimiz Mustafa Abdülhalik Renda’nın hayatını inceleyen yazı dizimizin bu bölümünde, Malta Sürgünleri konusunu özellikle ele aldık. Çünkü Abdülhalik Bey’in Malta’dan dönüşü, Çankırı üzerinden Ankara’ya gidişi, Milli Mücadeleye katılışı hayat çizgisini tamamen etkileyecekti. İşte yazı dizimizin bu bölümünde yine anıları, günlükleri ve başka kaynaklar ışığında Malta Sürgünleri…

Osmanlı topraklarının pek çok bölgesi işgal altında iken 16 Mart 1920 tarihinde devletin

başkenti İstanbul'un da İngilizler tarafından işgali.  

Osmanlı İmparatorluğu için savaşı bitiren Mondros Mütarekesi’nden sonra Kasım 1918’de Hüdavendigar Valiliğine atanan, ancak Bursa’ya varamadan Aralık ayında azledilerek memurluktan uzaklaştırılan Renda, geçim sıkıntısı sebebiyle 26 Kasım 1919’da Kırzade Şevki ve Şürekâsı şirketinin İstanbul, Galata’daki merkezinde çalışmaya başlamıştır. Mustafa Abdülhalik Bey, 13 Mayıs 1920 Perşembe günü akşamüzeri Sineklibakkal’daki evine giderken, hayatında hiç Van valiliği yapmamış olmasına rağmen “Van valisi iken yaptığınız işlerden dolayı tevkif edildiniz” denilerek tutuklanır. 13 Mayıs’ta tutuklanan ve Arabyan Hanı’nda alıkonan Abdülhalik Bey, tevkifhanede geçirdiği ilk güne dair notlarının sonuna, “Gece uyuyamadım. Her ilk gece gibi” yazmıştır. Tutuklu bulunmaktan çok düzensizlikten ve adi tutukluların verdiği rahatsızlıktan rahatsızlıklarını günlüğünde belirtmektedir. Öyle ki en basit temizlik ihtiyaçlarını bile gideremediği tevkifhanede bir gün daha kalmaktansa bir an evvel Malta’ya gönderilmeyi tercih ettiğini yazmaktadır. 4 Haziran 1920’de bir İngiliz destroyeriyle 2800 numaralı tutuklu olarak Malta’ya sürülen Abdülhalik Bey, adaya vardığı 7 Haziran’dan itibaren, günlüklerinde ayrıntılarıyla belirttiği ve Ahmet Emin Yalman’ın anılarında da tasvir ettiği gibi bir düzen kurarak Malta günlerini geçirmiştir. Malta’da Mustafa Abdülhalik Bey’le birlikte sürgünde bulunan Ahmet Emin Yalman “Malta’da en sakin ve vakarlı bir ömür geçirenlerden biriydi. Beş vakit namazını kılar, günün belli saatlerinde dersleriyle uğraşır, İngilizce öğrenirdi. Boş kaldığı zamanlar, kendi kendine musiki ile meşgul olurdu. Vücut hareketi için tenis oynar, hayatında her uğraştığı şey gibi buna da can ve gönülden önem verirdi. Zindandan izinli olarak çıkılan saatleri herkes son dakikaya kadar hariçte geçirirdi. Bunun pek mahdut istisnalarından biri Abdülhalik Bey’di. Ders zamanı zindandan çıkar, sağına soluna bakmadan, herkesin yaptığı gibi Valetta şehrine varamadan, civardaki hocasına gider, İngilizce dersini alır, derhâl dönerdi” diyerek anılarında Mustafa Abdülhalik Renda’dan bahsetmiştir(3).

Malta Sürgünleri, Polverista'da kendi yaptıkları tenis kortunda. Soldan 4. Abdülhalik Bey'dir.                                 (Foto: Mustafa Abdülhalik Renda, Hatırat, YKY, s.366) 

Abdülhalik Bey, Malta’ya geleli 6 ay olmuştu. 24 Kasım 1920’de İstanbul Yüksek Komiseri Horace Rumbold, Malta Sürgünleri konusunda Londra’ya bir rapor sunmuştu. Raporunda Malta’da sürgünde bulunan içlerinde Mustafa Abdülhalik Bey’inde bulunduğu 58 kişinin Sevr Antlaşması’nın 230. maddesi gereğince kurulacak müttefik mahkemesince kesinlikle yargılanmaları gerektiği bildiriliyordu(4).

Abdülhalik Bey’in 25 Ekim 1921’e kadar alıkonduğu Malta’da tuttuğu günlükler, kendisinin ve diğer Malta sürgünlerinin günlük yaşamlarına, birbirleriyle, Maltalılarla, adadaki İngiliz otoriteleriyle ilişkilerine, aileleri ve dışarıdaki dostlarıyla haberleşmelerine, Milli Mücadelenin sürdüğü Anadolu’dan gelen haberlerin onlarda yarattığı etkilere dair birçok önemli bilgiler vermektedir. Malta’da yaşadığı en acı günü ise Talat Paşa’nın katledildiğini öğrendiği gündür. Tutuklamanın ardından Malta adasına sürüleli neredeyse bir yılı geçmiştir. Malta Sürgünlerinin en büyük eğlencesi tenis oynamaktır. Tenis oyunundan dönerken gazete almak için ofise uğrayan Mustafa Abdülhalik Bey, Talat Paşa’nın, 15 Mart 1921 tarihinde Berlin’de Daşnaktsutyun’un aldığı İttihat ve Terakkî erkânının öldürülmesi kararını icra eden Soghomon Tehliryan adındaki bir Ermeni tarafından tabanca ile katledildiğini öğrenir. O gün için Mustafa Abdülhalik Bey günlüğünde “Çok müteessir oldum. Cenabıhak kendisine gani gani rahmet ve taksiratını af buyursun. Müddet-i hayatında yalnız milletin menafi’ini düşünen yegâne adam addedilir. O da Ermeni kurbanı oldu. Bakalım onun intikamı alınabilecek mi?” demektedir(5).

7 Mart 1921’de Malta Sürgünleri konusunda yapılan görüşmelerde İngiliz Hükümeti, Anadolu’da tutuklu yirmi bir İngiliz yurttaşına karşılık bazı Malta sürgünlerinin sabit bırakılacağı öngören bir tasarı hazırladı. Malta sürgünleri iki gruba ayrılmıştı. Bunlardan birincisi görüşmeler neticesinde serbest bırakılacak olanlar; ikincisi ise, yargılanmak üzere Malta’da bırakılacak olanlardı. İkinci gruptakiler Sevr Antlaşması gereğince savaş suçlusu sayılıp yargılanacaklardan oluşuyordu. Görüşmeler sonucunda İngilizlerin suçlu saydıkları, serbest bırakılmasına razı olmadıkları sürgünler arasından, 27 kişinin serbest bırakılmasını istedi. Belirlenen 27 kişi şu isimlerden oluşuyordu. Cemal Paşa, Cevat Paşa, Şevket Bey, Yakup Şevki Paşa, Ali İhsan Paşa, İsmail Canbulat Bey, Zekeriya Zihni Bey, Ahmet Muammer Bey, Süleyman Numan Paşa, Memduh Bey, İbrahim Pirzade, Ahmet Nesimi Bey, Fahrettin Paşa, Abbas Halim Paşa, Sait Halim Paşa, Mithat Şükrü Bey, Mahmut Kamil Paşa, Halil Bey, Ali Münif Bey, Ahmet Şükrü Bey, Ahmet Ağaoğlu, Tahsin Bey, Mustafa Abdulhalik Bey, Ali Cenani Bey, Süleyman Faik Paşa, Süleyman Necmi Bey, Ahmet Adil Bey(6). İngilizlerin serbest bırakmayarak cezalandırmak istediklerinden birisi de Mustafa Abdülhalik Beydi. Tutuklanmak ve cezalandırılmak için belirlenen isim listesi İngiliz Yüksek Komiserliğine iletti. Fakat Yüksek Komiserlik cevabında, belirlenen 27 kişiden 17 kişinin serbest bırakılmasında bir sakınca olmadığını geriye kalan 10 kişinin ise cezalandırılmak üzere serbest bırakılmayacağını açıkladı. 16 Mart 1921’de Ankara hükümeti adına Bekir Sami Bey, İngiltere adına Dışişleri yetkilisi Robert Vansittant tarafından imzalanan anlaşmada iade edilecek kişiler arasında Mustafa Abdülhalik Bey yoktu. Malta’da tutukluluk günleri devam edecekti.

Mustafa Kemal Atatürk o günleri Nutuk’ta “İkinci İnönü zaferinden sonra Londra’ya gitmiş olan delegeler geri döndü. Konferansın olumlu bir sonuca varmamış olduğunu biliyorsunuz. Fakat Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey’in İngiltere ile imzaladığı bir sözleşme gereği elimizde bulunan bütün İngiliz esirleri geri verecektik. Buna karşılık İngilizlerde bize, kendi ellerinde bulunan esirlerimizi iade edeceklerdi. Yalnız, Türk esirleri arasında Ermenilere ve İngiliz esirlerine zulüm veya kötülük yapmış olduğu iddia edilenler serbest bırakılmayacaktı. Hükümetimiz, elbette böyle bir sözleşmeyi kabul edip onaylayamazdı. Çünkü böyle bir sözleşmeyi onaylamak demek, Türk uyruklu olanların, Türkiye içindeki hareketleri üzerinde, yabancı bir hükümetin bir çeşit yargı hakkını onaylamak olurdu. Bu sözleşmeyi kabul etmemekle birlikte, İngilizler bazı Türk esirlerini serbest bıraktıklarından, biz de karşılık olarak elimizde bulunan İngiliz esirlerinden bir kısmını serbest bıraktık. Daha sonra, 23 Ekim 1921 tarihinde, Kızılay İkinci Başkanı Hamit Bey’le İstanbul’daki İngiliz komiseri arasında yapılan anlaşma üzerine, Malta’da bulunan bütün Türk tutukluları ile elimizde bulunan bütün İngiliz tutuklularının karşılıklı olarak serbest bırakılması kararlaştırılmış ve bu karar uygulanmıştır” şeklinde anlatmıştır(7).

Sürgünlerin adadan kaçma teşebbüslerine dair detaylar da günlüğünde yer almaktadır. Aralarında Kara Kemal, Şükrü Kaya ve Ali İhsan Sabis’in de bulunduğu bir grup tutsağın adadan kaçtığı 6 Eylül 1921’de, Kara Kemal’in ısrarlarına rağmen bu teşebbüste yer almayan Renda defterine “Ben sebeb-i malumdan dolayı gitmedim. Cenabıhak beni bu hususta da tecrübe buyuruyor. O’na olan itimat ve itikadım o kadar kavîdir ki sözünü tuttum. Belki ailem biraz sıkılacaktır fakat ne yapalım? Mukadderata gerdandade-i inkıyâd olunmaktan başka elden bir şey gelmez” yazmıştır(8).

İngiliz Hükûmeti, özellikle Foreign Office, Malta sürgünlerini “savaş suçluları” sayıp yargılatmak niyetindeydi. Bunlara “İngiliz savaş tutsaklarına kötü davranmak”, “Mütareke anlaşmasını çiğnemek”, “Türkiye Hıristiyanlarına zorbalık etmek” (yani Ermeni tehciri), gibi suçlar yüklemek istiyorlardı. Fakat İngiliz Başsavcılığı bu insanları resmen itham edemiyordu, dava açamıyordu, çünkü ellerinde delil yoktu. Bu arada sürgünler Malta Valisine dilekçeler yazıyorlardı. Vali Mareşal Plumer 12 Şubat 1921 tarihinde Londra’ya şunları yazdı: “Halen burada (Malta’da) 115 tutsak var. Bunların çoğu prens, nazır, general, vali, mebus vb. gibi yüksek sosyal sınıflardan olan kimselerdir... Bu insanlar suçlarını bilmiyorlar... Kendilerinin bugünkü durumlarına... Ermenilerle Rumların sebep olduklarını ekliyorlar... Bu tutsakların ne zaman yargılanacaklarının bildirilmesi...” Foreign Office sıkıştı. İstanbul işgal altındaydı, Türk devlet arşivleri İngilizlerin elindeydi; sürgünleri suçlamak için burada bir delil bulunamadı. İngiliz arşivlerinde de bir delil yoktu. Özel izinle Amerikan arşivleri araştırıldı, orada da bir delil bulunamayınca sürgünler aleyhinde bir dava açılamadı. Sonunda 23 Ekim 1921’de İngilizlerle bir anlaşma yapıldı. Anadolu’daki İngiliz tutsaklarına karşılık Malta’daki bütün sürgünler serbest bırakıldı(9).

Malta sürgünleri için üç sınıf suç söz konusu edilmişti: “İngiliz savaş tutsaklarına kötü davranmak, Ermeni kırımı ve Mondros Mütarekesi’ni çiğnemek.” Ama ne subayların suçlandığı birinci grupta, ne Ermeni kırımında suç delili bulunabildi. Türk İstiklal Savaşı, milli nitelik kazanınca da “Mütareke anlaşmasına karşı direnmek” suçuyla yargılanmanın da bir anlamı kalmadı(10). Sonuçta İstanbul hükümetine karşı Ankara’da kurulan milli Meclis’in zorlu ve uzun girişimleriyle Malta sürgünleri serbest bırakılmaya başlandı.

Adadan ilk salıverilen Said Halim Paşa Roma’da bir Ermeni tarafından şehit edilmişti. Bunu duyan Mustafa Kemal Paşa’nın İngilizlere “Malta’ya götürdüklerinizden biri daha öldürülürse, elimizde ki İngilizlere bizde gerekeni yaparız” mesajı üzerine “Malta sürgünleri” bir anlaşma çerçevesinde toplu olarak İnebolu’ya getirilerek teslim edilmiştir(11).

İnebolu genel görünüm

Tüm antlaşmaların dışında kalan Mustafa Abdülhalik Bey on yedi ay Malta’da kaldıktan sonra 25 Ekim 1921 günü yapılan esir değişimi antlaşması doğrultusunda İnebolu’ya doğru Chrysanthemum adlı savaş gemisiyle yola çıktı. Mustafa Abdülhalik Bey, İnebolu’ya dönüş günlerini şöyle anlatmaktadır. “25 Ekim Salı günü 12’yi 20 geçe kamptan çıktık. Evvela 17 kişi bir motor ile Chrysanthemum vapuruna götürüldü. Vapur harita vapuru imiş. Ortada bir yere yataklar yapıldı. 5’te limandan hareket edildi. Bu suretle Malta adasından ayrılıyorduk. Fakat vatan toprağına ayak basıncaya kadar yine İngilizlerin elindeydik. Gece fırtınaya tutulduk, bana çok dokundu. Sabah yatağımdan hiç kalkamadım. Yediğimi mütemadiyen çıkarıyordum. Bu fırtınada İstanbul’a Cumartesi gündüz varamayacağımız anlaşıldı. 29 Ekim 1921 sabahı Çanakkale’ye geldik. O gün deniz bir hafifledi. Biraz çorba içtim ve yumurta yedim. Ertesi gün sabah erkenden İstanbul’a geldik. Ailelerimizle görüştürmediler. Kızlarım Nerime ve Nezihe ile eşim motorbotta idiler. Uzaktan gördüm, seslerini işittim, fakat görüşemedim. Ferit’in bir mektubunu aldım, bende eşime bir mektup yazarak Hilal-i Ahmer’e teslim ettim. Saat 9’da İstanbul’dan ayrıldık. İstanbul limanı ve Boğaz manzaraları çok hoş. Ertesi günü 31 Ekim 1921 Pazartesi saat 9’da İnebolu önüne geldik. Mübadelenin bugün yapılamayacağını söylediler. Vapurlar İnebolu önünde demir attı. Fırtına yüzünden demir boşalırsa ne olacağımız meçhuldü. Gece olunca bu sefer de kömür için tekrar İstanbul’a gideceğimiz söylendi. Bilhassa bizim vapurda yeterli kömür yokmuş. Bizi, yani 17 kişiyi İnebolu önünde duran başka bir İngiliz kruvazörüne naklettiler. Kruvazörün sandallarındaki subay ve erlerin tümü cankurtaran yeleklerini giymişlerdi. Sandal vapurun güvertesine yakın bir yere kadar yükseldiği zaman atlıyorduk. Eşyamızı saydık bıraktık. Onlar güya göndereceklerdi. Kruvazörde hastane bölümüne hepimizi tıkadılar. Bir aralık yemek getirdiler, fakat hiçbirimiz almadı. Nihayet öğleden sonra 2’de toprağımıza inmeye muvaffak olduk. İnebolu kayıkçıları büyük maharetle ve çok ıslatmadan bizi karaya çıkardılar. Bu suretle İngilizlerin elinde 3 Mayıs 1920’den 1 Kasım 1921’e kadar, yani 18 aydan 13 gün noksan tutuklu kaldım. İnebolu’ya çıkarken beş gün bir şey yemediğim için hastalıktan yeni kalkmış gibi idim. Yalnız vatana kavuşmak sevinci rahatsızlığımı gideriyordu”(12).

Malta Sürgünleri 13 mebus, 12 mülki memur , 25 asker olmak üzere toplam 59 kişiydi. 1 Kasım 'da değiştirme işi gerçekleşti. 11 Türk İngiliz gemileri ile İstanbul’a dönmüştü. İnebolu İrtibat Zabiti, aynı gün Ankara'ya Milli Müdafaa Vekaletine şöyle telgraf çekti; "Havanın muhalefetine rağmen gemilere gidilerek ilişki kuruldu. Belirtilen şahıslar teslim edildi. 11 Türk İstanbul'a dönmek istedikleri için İnebolu'ya çıkmadılar.” Bu haberin ardından Mustafa Kemal Paşa’nın “Hoşgeldiniz” telgrafı aynı gün kendilerine ulaşmıştı(13).

Malta sürgünlerinin haklarında yapılan iddiaları ve muameleleri hak etmedikleri açıktır. Milli Mücadelenin en hareketli dönemlerinde vatanlarından uzakta kalmaya mecbur edilmiş olmaları, Malta sürgünleri üzerinde derin izler bırakmıştır. Mustafa Abdülhalik Bey ve aynı kaderi paylaşan asker ve memurların adada bulundukları sürece tüm olumsuzlukların üstesinden gelerek, maneviyatlarını güçlü tutmaya çalışmışlardır. Mustafa Abdülhalik Bey’in aynı şekilde sürgün günlerinde ailesinin de manevi olarak direncini yitirmemesi için tavsiyelerde bulunduğu yazdığı mektuplardan anlaşılmaktadır(14).

Malta olayı bu şekilde sona erdikten sonra, İngilizler politikalarına karşı çıkan Osmanlı devlet adamlarını yok etmek için Ermeni Komitacılarını kullandılar. Bir gazeteci vasıtasıyla temas kurdukları Talat Paşa’yı, 15 Mart 1921’de Ermeni komitacılarına öldürttüler. Aynı yıl 5 Aralık’ta Roma’da Sait Halim Paşa öldürüldü. 17 Nisan 1922 Bahaeddin Şakir ve Eski Beyrut Valisi Azmi Bey öldürüldü. Cemal Paşa 21 Temmuz 1922’de Tiflis’te şehit edildi. Gazi Mustafa Kemal Paşa hem şehitlere hem de ailelerine sahip çıkarak maaş bağlattı. Böylece yeni devletin tehcire ve Ermeni politikalarına sahip çıktığını tüm dünyaya gösterdi.

Gelecek yazımızda İnebolu’dan Çankırı’ya oradan Ankara’ya uzanan Milli Mücadele günlerinde buluşmak üzere…

Kaynakça:

  1. Uluç Gürkan, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı: 50, 2015, Malta Yargılanmaları, s. 127
  2. Ermeni Hadiseleri Kimin İçin Mesele, Kimin İçin İsyan, Kimin İçin Macera? Türk Yurdu, C:26, Mayıs 2006, Sayı: 225, s. 15,16
  3. Aytaç Demirci-Sabri Sayarı, Mustafa Abdülhalik Renda Günlükler 1920-1950, YKY 1. Baskı Ekim 2019, s. 8
  4. Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009, s.26
  5. M. Abdülhalik Renda, Günlükler (1920-1950), Aytaç Demirci, Sabri Sayarı, YKY Yayınları, 1. Baskı, s.104
  6. Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009, s.450
  7. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, AAM, 2004, s.399
  8. Aytaç Demirci-Sabri Sayarı, Mustafa Abdülhalik Renda Günlükler 1920-1950, YKY 1. Baskı Ekim 2019, s. 9
  9. Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi,                                                                                                                                          Ankara, 2009, (https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/Malta_Sürgünleri )
  10. Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009, s. 523
  11. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Youtube Kızılcagün TV, Toplu Mezarlar Nerede? Programından, 9/05/2021
  12. Aytaç Demirci - Sabri Sayarı, Mustafa Abdülhalik Renda Hatırat, YKY 2. Baskı Mart 2019, s. 221-222
  13. Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi (ATASE), Kls. 1389, D.4. F.13/40
  14. Mustafa Abdülhalik Renda, (1881-1957), Gönül Türkan Demir, AAM, 2015, s.67