Çocuk bir istekte bulunduğu zaman, anne baba “evet” veya “hayır” demeden önce bu isteğin ihtiyaç olup olmadığını, eğer gerçekten ihtiyaç ise, yeri ve zamanı olup olmadığını düşünmeli; ondan sonra bir karara varmalıdır.
Bazı anne babalar, her isteği yerine getirilen çocuğun doyuma ulaşacağını ve mutlu olacağını sanır. Halbuki gerçek bunun tam tersidir. Her isteği yerine getirilen çocuk doyumsuz olur. Sahip olduğu şeylerin kıymetini bilmez. Şımarık, nankör ve saygısız olur. Peki neden böyle oluyor? Açıklayalım: Çocuk beş yaşına kadar benmerkezci bir kişiliğe sahiptir. Kendisini dünyanın merkezinde görür. Kişilere ve olaylara kendi açısından bakar; başkalarının da böyle baktığını zanneder. Paylaşmayı ve olaylara başkasının gözüyle bakmayı bilemez. Bu benmerkezli kişilik, çocuğun benlik saygısı ve özgüven kazanmasında gerekli olan bir özelliktir. Ancak bu özellik ileri yaşlarda “egoizme” dönüşmemesi için anne babanın çocuğa yediği bir şeyi veya oyuncağını arkadaşıyla paylaşmasını, arkadaşlarıyla oyun oynarken kurallara uymasını, işbirliği yapmasını, bir şeye kavuşmadan önce onu hak etmesi ve sabretmesi gerektiğini telkin ve teşvik etmeli, öğretmelidir.
Eğer anne baba ihtiyacı olup olmadığını, hak edip etmediğini, zamanı ve yeri olup olmadığını düşünmeden her isteğini yerine getirirse; hazıra alışan çocuk,ဠbenmerkezci kişiliğin etkisiyle, şöyle düşünecektir. “Benim her isteğimi yerine getirmek anne ve babamın görevidir. Bunun için çaba göstermem, sabretmem gerekmiyor; istemem yeterli.” Bu düşüncede olan bir çocuk “yoktan anlamaz”. Yeri ve zamanı olup olmadığını düşünmeden “Bana ne, istiyorum!” diye tutturur.
Belediye otobüsünde, annenin kucağında oturan, üç yaşlarında bir erkek çocuğu: “Su!” dedi. Anne, elindeki boş su şişesini göstererek: “Suyumuz bitti” dedi. Çocuk, sanki annesini duymamış ve gösterdiği boş su şişesini görmemiş gibi, tekrar “Su!” dedi. Anne: “Biraz sabret, otobüsten inince bakkaldan alırız” dedi. Çocuk sesini yükselterek ve annenin göğsünü yumruklayarak: “Bana ne, su istiyorum!” diye bağırdı. Anne, yolcuların kendisine yönelen bakışlarından rahatsız olmuştu. “Çocuk işte, yoktan anlamıyor...” diye kendini savundu.
Yan koltukta oturan bir bayan, elindeki su dolu şişeyi anneye uzattı: “Al kardeş, çocuğuna içir” dedi. Ben hemen müdahale ettim: “Hayır, hanımefendi, lütfen suyunuzu vermeyin. Çocuğun yokluğa alışması, isteğine kavuşması için sabretmeyi öğrenmesi gerekir...” dedim. Olaya müdahale etmem ve sözlerim annenin hoşuna gitmedi. “Siz ne karışıyorsunuz, beyefendi! Çocuk bu, yoktan anlamıyor işte...” dedi. “Peki hanımefendi, eğer çocuğun sizi yönetmesine razı iseniz, benim bir diyeceğim yok...” dedim. Sanırım anne ne demek istediğimi anlamamıştı. Yan koltuktaki bayanın uzattığı su şişesini altı, çocuğuna içindi. Geri kalanını bayana uzattı ve teşekkür etti. Suyun sahibi bayan alaylı bir gülümseme ile: “Kalsın, yine lazım olabilir...” dedi. Sanırım, ne demek istediğimi suyun sahibi anlamıştı...
Anne baba kural koymada ve bunları uygulamada yetkilidir. Çocuğun kendilerini yönetmelerine izin vermemelidir. Kural koyarken düşünmeli, kuralı uygularken kararlı olmalı, söylediği ve çocuktan yapmasını istediği şeyi gerçekten kastetmiş olmalıdır. Çocuğunuzun onu etkili bir şekilde yönetmenize ihtiyacı var. Sorumluluk ve iç denetim kazanıncaya kadar sizin rehberlik yapmanız gerekiyor. Çocukların güvenebilecekleri bir gücünüzün ve otoritenizin olması çok önemli. Onlardan size itaat etmelerini beklemek başka, itaat etmelerini istemek başkadır. İtaat etmelerini beklemeyin, kararlı bir ses tonuyla itaat etmelerini isteyin.
Bir anne çocuk parkında beş yaşındaki oğlunu salıncakta sallıyordu.
Anne: “Çok geç oldu gitmemiz gerekiyor.”
Çocuk: “Lütfen biraz daha kalalım. Hadi beni salla.”
Anne: “Olmaz! Benim eve gidip temizlik yapmam gerekiyor.” (Çocuğu allamaya devam eder.)
Çocuk: “Ne olur anne biraz daha kalalım!”
Anne: “Peki 5 dakika daha...”
Çocuk: “Tamam.”
5 dakika sonra....
Anne: “Vakit doldu, salıncaktan inmeni bekliyorum.”
Çocuk: “On kere daha salla.”
Anne “Beş kere!”
Çocuk: “On kere lütfen!”
Anne: “ 1, 2, 3, ...... 10. Tamam artık gidiyoruz!” (Sallamaya devam eder.)
Çocuk: “Beş kere daha lütfen!”
Anne: “Hayır, şimdi iniyorsun!”
Çocuk: “Lütfen!”
Anne: (Kızgın ve yüksek bir ses tonuyla) “Şimdi dedim!”
Çocuğu kollarından tutup salıncaktan indirir. Elinden tutmuş götürürken söylenir: “Neden beni dinlemiyorsun? Neden parka getirdiğime pişman ediyorsun? Neden bu kadar bencilsin!..”
Çocuklara kurallar ve sınırlamalar hakkında bilgi vermek elbette iyidir. Ancak her zaman açıklama yapmanız gerekmez. Siz açıklama yapsanız da çocuk kontrolü elinde tutmak ve sınırı zorlamak ister. İstediğiniz veya söylediğiniz şeyi gerçekten kastedip kastetmediğinizi test eder. Yukarıdaki olayda anne “çok geç oldu gitmemiz gerekiyor” dediğinde çocuk annenin gerçekten gitmeyi kastedip etmediğini test etmek için yalvaran bir ses tonuyla “lütfen biraz daha alalım, hadi beni salla” dedi. Anne gitmeleri gerektiği konusunda açıklama yaparak kontrolün çocuğa geçmesine yol açtı. Anne gerçekten gitmeyi kastettiğini belli etmek için kararlı bir ses tonuyla şöyle demesi gerekirdi: “Çok geç oldu gidiyoruz!” Çocuğun yalvarmalarına aldırmadan ve salıncaktan inmesini beklemeden yürüyüp gitseydi kontrolü elinde tutacak, kararlılığını pekiştirmiş olacaktı. Çocuk da ister istemez annesinin peşinden gidecekti.
Tahmin edeceğiniz gibi, annenin kızması, bağırıp çağırması, kolundan tutup salıncaktan indirmesi çocukta bir davranış değişikliğine yol açmayacak; başka olaylarda yine sınırı zorlayacak, kontrolü elinde tutmaya çalışacaktır.
Çocuklar deneyerek anne babalarının (özellikle annelerinin) ne zaman istediği şeyi gerçekten kastettiğini çok iyi bilir; kastedene kadar beklerler. Anne baba farkında olmadan bir isteği üç-dört defa tekrarlar, sonunda sinirlenip istediğini bağırarak söyler. Çocuk, bu bağırmadan, “İşte şimdi yapmam gerekiyor” mesajını alır.
Baba küçük kardeşini rahatsız eden dört yaşındaki oğluna seslendi:
“Hüseyin, kardeşini rahatsız etme!”
Hüseyin, sanki babasını duymamış gibi, kardeşini rahatsız etmeye devam etti.
“Kardeşini rahatsız etme dedim!”
“Kardeşini rahatsız etmekten vazgeç!”
“Kızmaya başlıyorum ama!”
“Bugün senin neyin var Allah aşkına!”
Baba kızgın bir ses tonuyla bağırır:
“Anlaşıldı, sen cezayı hak ettin! Derhal odana gidiyorsun!”
“Tamam, baba, özür dilerim, bir daha rahatsız etmeyeceğim!”
“Söz mü?”
“Söz!”
Bu söz verişin atlatma olduğunu çocuk kadar baba da bilmektedir. Ancak ceza vermeye kıyamadığı için inanmış görünmektedir.
Makul Çözüm Nedir?
Çocuğunuzla çatışma yaşamadan, kızmadan ve bağırmadan, üç adımda makul çözüm üretebilirsiniz. Bir şey isterken 5-6 kere tekrar ettikten sonra isteği yerine getirilen bir anne baba olmaktansa, bir kerede sözü dinlenen anne baba olmak istemez misiniz? Ancak, bunun için kararlı olmanız gerekir. Çocuğunuz sizdeki bu değişimi yadırgayacak, direnecektir. Değiştiğinize inanmak istemeyecek, sizi deneyecektir. Pes etmediğinizi, işi sıkı tuttuğunuzu ve duruma hakim olduğunuzu gördükçe o da değişime ayak uyduracaktır.
Birinci adım: Düşünün. Çocuktan bir şey yapmasını istemeden önce iyice düşünün. İstediğiniz şey çocuğun yerine getirebileceği ve sizin de takip edebileceğiniz şey olsun. Salıncak olayında anne şöyle düşünebilirdi: “Evde temizlik yapacağım, birazdan gitmemiz gerekiyor. Çocuğuma 5 dakika daha izin verebilirim.” Düşündükten sonra: “Oğlum, 5 dakika sonra gidiyoruz!” demeliydi.
İkinci adım: Bir defa uyarı verin. Vakit dolduktan sonra: “Vakit doldu, salıncaktan in, gidiyoruz!” demeliydi.
Üçüncü adım: Harekete geçin. Uyarının arkasından çocuğun salıncaktan inmesini beklemeden park çıkışındaki arabasına doğru yavaş adımlarla yürümeliydi. Çocuk, annesinin uzaklaştığını görünce, ister istemez onu takip etmek zorunda kalırdı.
İlk adım çok önemli. Çocuğun bir isteğine karşı “hayır” demeden önce düşünmeye başladığınız andan itibaren kararlı bir tutum içine girdiniz demektir. Kararlı olduğunuza göre, bu “hayır”, çocuğun ısrarları karşısında geri dönüşü olmayan bir “hayır” olacaktır. Çocuğunuz bir istekte bulundu diyelim. İstekte bulunduğu ortam ev olsun, bakkal olsun, çarşı pazar olsun, oyuncakçı dükkanı olsun fark etmez. Siz de bu isteğin ihtiyaçtan kaynaklanmadığını, yersiz olduğunu düşündünüz ve “hayır” dediniz ve sebebini açıkladınız. Çocuğunuz yalvarmaya başladı. “Hayır dediniz. Yalvarmaya devam etti. “Hayır dediniz. Uzlaşma önerdi. Dayanamadınız, yumuşadınız, kabul ettiniz. Önceki “hayır”ların hiçbir değeri kalmadı, teslim oldunuz. Çocuklar, deneyerek, en katı anne ve babayı bile yumuşatacak bir yol bulur; onu teslim alırlar. Teslim olmamak için kendi kendinize söz vermelisiniz: “Hayır demeden önce iyi düşüneceğim.”
Hayır dedikten sonra, bunda kararlı olun, yalvarmalarına ve ağlamalarına yüreğiniz dayanamasa bile, geri dönüş yapmayın.