Beş altı yıl kadar önce dedemlerin yazın kaldıkları Korgun’a gittiğimde rahmetli Hasan amca bizi bahçesine davet etmişti.


Hasan amcanın Korgun Alpsarı yol ayrımındaki bahçesinde mevsimine göre her çeşit sebzeyi görmek mümkündü.


Bahçe girişindeki iki dut ağacı sizi karşılıyor, içerileri doğru gidildikçe çeşitlenen meyve ağaçları dikkati çekiyordu.


Girişin hemen yanındaki gümele ise bahçeye ayrı bir güzellik katıyordu.


İlk defa gittiğim bahçede Hasan amca bizim için tenekede tavuk yapacağını söyleyerek hazırlıklara başlarken, önceden hazırladığı hamuru getiren Sefure abla pişireceği gözleme için ateşi yaktı.


Bir başka köşede ise Şaziye abla mantı hazırlıkları ile ilgileniyordu.


Bahçe girişinin hemen yanında set oluşturularak yapılan kuzinede çay suyu kaynamaya başlamıştı bile…


Annem, babam, dedem, babaannem ve kuzenim ile birlikte bize ikram için yapılan bu hummalı çalışmayı izliyorduk.


Hasan amca ile Sefure ve Şaziye ablalar işlerini o kadar titizlikle yerine getiriyorlardı ki; seyretmek bile ayrı bir keyifti.


Hasan Amca üççatallı demir şişe taktığı tavuğun altındaki tepsiye patates, patlıcan, soğan ve domatesleri özenle yerleştirdikten sonra tenekeyi tavuğun
üstüne geçirdi, alttan hava almaması için toprakla örttükten sonrabelirli büyüklükteki düzgün kesilmiş odunları tenekenin etrafına dizerek yaktı.


60-70 dakika sonratenekeden çıkan tavuk sofraya geldiğinde bir yanda gözlemeler diğer yanda da mantısofradaki yerini almıştı.


Buradaki sofrada yediklerimin lezzetinin bir benzerini tatmadım desem yalan olmaz.


Her şey özenle yapılmıştı ancak en önemlisi içten gelen samimi bir ikram düşüncesi vardı.


Belki de esas lezzeti veren bu sevgi ve samimiyet idi.


O güzel günün akşamı bahçeden ayrılırken Hasan amca son derece samimi bir şekilde “her sene bizi beklediğini” söyledi.


İnşallah dedik ama ne sonraki, ne de ondan sonraki seneler vakit bulup gidemedik.


O hep davet etti ama biz bir türlü işten, güçten ve hayat derdinden fırsat bulup onun davetine icabet edemedik.


Zaman zaman özel günlerde ve bayramlarda telefonla hatırını sorsak ta bir daha Hasan amcayı göremedik.


Ve bu yılın başlarında Hasan amcayı kaybettik.


Artık vakit bulup gelsek te Hasan amca yok.


Her bir köşesi bakımlı ve ne ararsanız aklınıza gelen bahçesi de artık garip.


Sadece Hasan amcanın evi değil yalnız ve kaderine terkedilmiş olan...


Dedemin evinin yanı başındaki komşusu ölünce, onun da evinin kapısı kapanmıştı.


Sonrasında ev kamulaştırılıp yol yapıldı ve hepten yok oldu yaşanmışlıklarıyla birlikte.


Diğer komşunun evinin kapısı da o öldüğünden beri  kapalı.


Oğlu depo olarak kullandığı eve malzeme almak için geldiğinde kapısı açılsa da, içeride nefes alanı yok.


Dedemin evinin hemen yanı başındaki evin kapısı da kapalı.


Ne geleni var, ne gideni.Kaderine razı olmuş.


Tam karşıdaki Arif amcanın evinin kapısı da pencereleri de kapalı.


Bizim evin tam çaprazındaki Cicosların evi de yıllardır yapayalnız..


Avlusuna Halim hoca zaman zaman ineklerini koymasa, avlu kapısı belki de hiç açılmayacak.


O sıradaki üç evin de kapıları kapalı...


Bir zamanlar çocuk sesleri kesilmezdi oysa..


Çocukluğumuzda sabahtan akşama kadar top peşinde koştuğumuz harmanı unutmak mümkün mü?


Demek ki evin direği gidince küçükler artık uğramaz oluyorlar, baba ocağına…


Ya da yılda birkaç kez ve mecburiyetten…


Bir yanda koca koca evler yapılıyor sıra sıra…


Alımlı mı alımlı ama diğer yanda her gittiğimde bir fazla evin kapısına kilit vurulduğunu görüp hüzünleniyorum.


Sahipsiz, sessiz ve yorgun.


Kim bilir hangi güzelliklerin yaşandığı bu evlerin böyle sahipsiz bırakılmaları zoruma gidiyor?


Yenileri yapılsın.


Zaten biz istemesek de yapılacak.


Ama eskiler de yaşatılsa, kötü mü olur.


Geçmişin izlerini bu kadar kolaysilersek geleceğe nasıl bakar?


Neden Safranbolu evleri bu kadar ilgi görüyor.


Bizim Korgun’daki evlerin bir benzeri olan konaklarda gecelemek, beş yıldızlı otellerde gecelemekten daha pahalı.


Neden insanlar bu eski evlere bu kadar ilgi gösteriyor?


Taaa Japonya’dan Kore’den gecelemek için Safranbolu Konaklarına gelenler; havası, suyu ve doğası mükemmel Korgun Konaklarına gelmezler mi?


Biz o güzelim eski evleri kaderlerine terk eder ve yıkıma mahkûm edersek, gelmezler elbet...


Ne dersiniz bu işe el atma zamanı gelmedi mi?