Ona bir dağ köyünde rastladım. Satılmış ağabey Yapraklının bir dağ köyünde ekmek peşinde…
Eskiden at, katır ve eşeğe yüklenen iki çuval ahşap bavul ve sandıkla çıkılırdı dağ köylerine. Hele bir sefere çıkmaya gör kaç gün sürerdi yolculuk bilende kalmadı.
Evliya Çelebi, çerçilerin piri olarak Abuzettin Gaffari’yi gösteriyor seyahatnamesinde.
Çerçinin tarifi Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise köy, pazar ve benzeri yerlerde dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyası satan gezginci esnaf şeklinde tanımlanıyor.
Başka bir sözlükte ise köylerde mahalle aralarında pazarlarda makara, boncuk, iğne, oyuncak, lastik, makas vb. ufak tefek eşya satan kimse deniyor.
Her türlü doğa ve zor şartlara direnerek işini ve geçimini sağlamaya çalışan çerçiler bugün az sayıda kalsalar da işlerini yapmaya devam ediyorlar.
İğneden ipliğe, çaydanlıktan leğene, ibrikten toprak kaplara kadar yüklü hayvan ile ‘çerçi geldiii’ diye sokak sokak bağırarak kapı kapı köy köy dolaşmaya devam ediyorlar…
Ufak bir ihtiyaç için kasabaya inemeyen insanların ayağında kadar gelen bu hizmetÇankırı’nın dağ köylerinde hala yaşamaya devam ediyor.
Köy köy dolaşan çerçiler bazen para ile satış yapıyor çoğu zamanda mal takası ile. Bir tencere yirmi yumurta karşılığında veriliyor mesela. Yapraklı dağlarının eteklerinde Büyük Akseki köyünde rastladım işte o çerçilerden birine. Çerçi Satılmış ağabeye.
Otuz yılı aşkın süredir sürdürüyor mesleğini. At ve eşeğin yerini traktör almış, bavulların yerini ise römork. İkiye ayırdığı römorkun arka bölümünde yastığı, yatağı, çaydanlık, tüp ve bilumum gündelik hayatta kullanılacak mutfak gereçleri. Tek tek dolaşıyor köyleri.“Bir çıktımı on günden fazla sürüyor” diyor yolculuğum.
Her gittiği köyde birkaç tane bekleme noktası var! “İşin durumuna göre birkaç saat durduğumda oluyor. Birkaç gün durduğum da oluyor” diyor. Dükkânın kepengi de, tezgahı da römorkun arka kapağı ve tahta ilavesi çerçi Satılmış’ın.
Köylüyle birlikte hoş sohbetlerin yapıldığı yerse tabii ki çerçi Satılmış’ın tezgahının önü oluyor.
Plastik ev gereçlerinden oyuncaklara, tencere, tava gibi birçok eşyayı köylünün ayağına kadar getiren Satılmış Kekeç, köylünün konuk severliğinden hayli memnun. Bazı yerlerde köy konaklarında ağırlandığını otuz yıldır bu bölgede satış yaparak evinini geçimini sağladığını söylüyor.
Sohbetimiz sırasında köyün çocukları paslanmış soba boruları ve kovalar ellerinde sarıyorlar çevremizi. Çerçi Satılmış ağabey “bunlar para etmiyor ama” diyor ve çocukları eli boş göndermemek için hepsini birer balon vererek yolcu ediyor...
O anda çocuklarda ki sevinç görülmeye değer. Çerçi Satılmış, ayağıyla ezerek tabaka haline getirdiği alüminyum hurdaları römorkun arka bölümüne sallayarak istif ediyor.
Satılmış Kekeç’in oğlu Polat Kekeç’te baba mesleğini sürdürüyor. Oda Çorum’un İskilip ve Bayat ilçelerinde ki köylerde geziyor genellikle.
Satılmış Kekeç’in en önemli sorunu ise Çankırı Postası’nın gündeme getirdiği SSP hastası ikizlerin yatağa bağımlı halleri.
Konuyu açmak istemesem de aklının hep onlarla olduğunu biliyorum.
‘Peki ya!’ diyorum ‘İkizler ne alemde?’ Gözleri doluyor. Belki de biraz önce koşarak yanına gelen çocuklara karşı sevecenliği o yüzden. Torunlarının yanına koşarak gelip kucaklayamayışından…
“Şimdilik çözümü olmayan hastalıkla ilgili bir ilaç geliştirilmesi için dua ediyoruz”diyor. Haberimizden sonra bir çok kişinin arayıp ilgilendiğini söylüyor. Teşekkürünü ve minnettarlığını yineliyor, Satılmış ağabey. İstanbul’dan akrabaları da izlemişler televizyonda, “hep birlikte ağladık” diyor. Benimde gözlerim doluyor…
Ve ayrılma vakti geliyor. Çercilik mesleğini yıllardır sürdüren Satılmış ağabeyle sarılıp vedalaşıyoruz. Hiç beklemediğim bir dağ köyünde yeniden karşılaşıyor olmamız içimden 'Acaba! Üçüncü karşılaşmamız nerede ve ne şekilde olacak' dedirtiyor bana…
Akseki de köy hayatı bambaşka. Havası ve manzarasını anlatmaya kelimeler yetmez.
Bir nefes, bir nefes daha çekiyorum ciğerlerime…
Bir çoban köpeği yabancı birini görmenin tedirginliğiyle havlayarak ortalığı adeta birbirine katıyor. Bir anda karşıma çıkmasından bende korkuyorum. Tam tabanları yağlayıp kaçmaya hazırlanırken zincirle bağlı olması derin bir oh çektiriyor. Fırsattan istifade, bir karede köpeğin fotoğrafını çekmek için basıyorum denklanşöre.
Ebem ekmeği (madımak) toplayan yaşlı nine kocası ölmüş yalnız bir hayat sürüyor bu dağ köyünde. Çocuklar büyük şehirde gurbetteler. Kocasından kalan üç aylık maaşla geçimini sağlıyor. Ebem ekmeği aşı yemeye davet ediyor, ama benim bekleyecek hiç vaktim yok!
Bir yanda ineklerin kışlığı için öbeklenmiş ve üzerine yağıştan korunması için naylon çekilmiş ot yığını.
Sırtına yakacağını yüklemiş Fatma nine.
Başka gezegenden gelmiş bir uzaylı görmüşçesine yanıma toplaşan çocuklar…
Yapraklı’nın dağ köylerinde gezmeye devam ediyorum.
Dağovacık köyünde Ürgüplü Ramazan çıkıyor karşıma
Paranın sökmediği dağ köylerinde alışveriş atalardan kalma yöntemle devam ediyor dedik ya. Burada borsanın yada doların yükselmesi hiç kimseyi ilgilendirmiyor.
Dağovacık köyünde Ürgüplü Ramazan, patates satmaya gelmiş. Oda tıpkı Satılmış Kekeç gibi şimdi ki tabiri ile söyleyecek olursak barter usulü mal satıyor.
Yaşı köyünde ki çınarlara eş, ulu bir çınar gibi kamyonetin yanına yaklaşan Asuman teyze, boşalan bir yağ tenekesi içinde getirdiği buğday karşılığında on kilo patates satın alıyor.
Kamyonetine yüklediği patatesleri satıp bitirene kadar köy köy dolaşıyor Ürgüplü Ramazan. Ay nerede doğarsa üstüne, o köyde geceleyerek geçiriyor zamanı.
Her evde bir haber vardır derler ya, Yapraklı’nın dağ köylerinde Çerçi Satılmış ağabey,Aksekili Fatma nine, Ürgüplü Ramazan, Dağovacıklı Asuman teyze ve daha nice nice yaşanmış öykülerle binlerce haber çıkıyor karşıma.
Hava karamak üzere, zaman hızla akıp gidiyor.
'Gitme vakti geldi.Sohbete doyum olmuyor ama bana müsade'
Dağköylerinde hayat bir başka güzel, bir başka boyutta devam ediyor.
Konuyla ilintili haber için linke tıkla: Eksik doz aşı ikizlerin hayatını karartı
NOT: Yazımıza konu olan Modern Zamane Çerçişi Satılmış Kekeç abi, Ahlat köyünde çıktığı meyve ağacından düşerek hayatını kaybetti. Yazımın başında ' Hiç beklemediğim bir dağ köyünde yeniden karşılaşıyor olmamız içimden 'Acaba! Üçüncü karşılaşmamız nerede ve ne şekilde olacak' demiştim ya. Kavuşmak ahirrete kaldı vesselam. Kendisine yüce Rabbim'den Rahmet diliyorum. El Fatiha.