Son Halep valisi…
Mustafa Abdülhalik Renda - 6
“Çobanbeyli istasyonun da Doktor Esat Paşa yoğurt satan kadına Arapça, yoğurdu kaça sattığını sordu. Kadın derhal, ‘Ben Arapça bilmem, Türkmenim’ cevabını verdi.”
11. yüzyıldan itibaren yoğun bir Türk iskânı yaşayan Suriye topraklarının, kadim yerleşim sahamız olduğunu neredeyse unutmuştuk. Suriye’de son on yıldır yaşanan, ülkemizi derinden etkileyen ve neticeleri uzun yıllar sürecek olaylar, bu coğrafyanın önemini bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Yıllardır görmezden, duymazdan gelinen Türkmenlerin varlığını, önemini bu olaylar sayesinde anlamış olduk. Oysa, bu topraklar 1516 yılında Osmanlı Devleti sınırlarına dâhil olmuş, asırlardır hâkimiyetimizde kalmış, şimdilerde emperyalist devletlerin egemenlik sahası haline dönüşmüştür. Kadim Türk şehri Halep, Suriye'de olaylar başladıktan sonra göçlere ve saldırılara maruz bırakılmış, şehir olmaktan çıkarak adeta harabe haline dönüşmüştür. Şimdiki sınırlarımız ile mesafesi yaklaşık olarak Çankırı - Kurşunlu kadar olan, Osmanlının son döneminde bir ara başkent bile yapılması düşünülen ve 23 Ekim 1918 tarihine kadar elimizde bulunan kadim Türk şehri Halep'i nasıl kaybettik? Son Vali Mustafa Abdülhalik’in hatıratından Halep’te yaşananlar...
Suriye’de son on yıldır yaşanan olaylar, bu coğrafyanın önemini adeta bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Oysa 11.yy’dan itibaren yoğun bir Türk iskânı yaşayan bu toprakların, kadim yerleşim sahamız olduğunu neredeyse unutmuştuk. Yıllardır görmezden, duymazdan gelinen Türkmenlerin önemini, ülkemizi de derinden etkileyen olaylar sayesinde anlamış olduk. 1516 yılında Osmanlı Devleti sınırlarına dâhil olmuş, asırlardır hâkimiyetimizde kalmış bu topraklar, şimdilerde emperyalist devletlerin egemenlik sahası haline dönüşmüştür. Kadim Türk şehri Halep, Suriye'de olaylar başladıktan sonra göçlere ve saldırılara maruz bırakılmış, şehir olmaktan çıkarak harabe haline gelmiştir. Oysaki sınırımız ile arası yaklaşık Çankırı ile Kurşunlu arası kadar olan Halep şehri, 23 Ekim 1918 tarihine kadar elimizdeydi. Peki, Osmanlının son döneminde başkent yapılması bile düşünülen kadim Türk şehri Halep elimizden nasıl çıktı? Halep’in son günlerine, son vali Mustafa Abdülhalik Bey’in hatıraları çerçevesinde farklı açıdan şöyle bir bakalım…
Türk birlikleri, Halep Tren İstasyonu’nda bir karşılama töreninde.
Halep Vilayetine tayin edildiğini öğrenen Mustafa Abdülhalik Bey’i hükümet çağırmıştı. Bitlis’ten İstanbul’a gitmek için ayrılan Mustafa Abdülhalik Bey, hatıratında bu durumu şöyle anlatır. “Kayseri, Niğde, Bor üzerinden Konya Ereğlisi’ne vardım. İstasyona yakın bir eve ailemi bırakarak İstanbul’a yola çıktım. Dâhiliye Nazırı Talat Bey’i gördüm. İşittiğime göre geçimsiz olan Cemal Paşa ile çalışmak istemediğimi söyleyince, Cemal Bey’in tayinime çok sevindiği belirten uzunca bir telgraf gösterdi. Talat Bey epeyce konuştuktan sonra ‘Sizin Halep’e gitmeniz lazım ve zaruridir’ dedi. Gitmekten başka çarem kalmamıştı. 8 Kasım 1915’te Halep’te Vali konağına vardım. Halep vilayet işlerinde, eskiden kalmış bir arsa davasının gayet kolay neticelendirmem, Halep’teki itibarımı ve halkın itimadını artırdı. Bu olay tüm Halep’e yayılınca halkın vilayet makamına olan itimadı da çok arttı. Mektepleri teftişimde, kız öğretmen mektebinden çok memnun kalmıştım. Hiç Türkçe bilmeyerek mektebe girmiş olan kızların, hem Türkçeyi öğrenmesi hem de diğer dersleri iyi bilmesi, müdürün titizliği ve mektebin çok temiz olmasını takdir ettim. Yatılı bir okul açmak niyetindeydim. Müdire Hanım, iyi bir mektep binası olmadığından Halep’ten ayrılacağını söyleyince, Belediyenin vilayet konağını Özel İdare kanalıyla satın alarak mükemmel bir okul binası yaptırdım. Ordu da bize elektrik için bir motor verdi. Mektebin kendine mahsus elektriği de olmuştu. Okulun en alt katına da bir ana mektebi açıldı. Açılış töreninde Avusturya konsolosu ‘Bu mektebi burada yapmaktan amacınız karşıda ki mektebi kapatmak mıdır?’ dedi. Karşıda bir Alman kız mektebi vardı, ‘Hayır, kendi ihtiyacımız için açılmış bir mektep’ dedim. Mektebin vaziyeti çok tesir etti. Türk kızlarının yanında Hıristiyan ve Yahudilerden müracaatlar oldu. Gayrimüslimleri ana sınıfından almaya başladık. Bir törene çıkan iki küçük kızdan biri Ermeni idi. Dilinden onun Ermeni olduğunu anlamak mümkün değildi. Merkezde bulundukça haftanın iki gününü mektepleri teftiş ile geçiriyordum. Erkek öğretmen mektebi yaptırdım. Sanat mektebi de her şeyiyle muvaffak olmuş bir mektep sayılırdı. Türkçe öğrenmek hususunda büyük farklar görüyordum. Esasen Vilayetin çoğunluğunu Türkler teşkil ediyordu. Şehrin birçok ailelerinin esası Türk soyadlarını muhafaza ediyorlardı, fakat bir nesil içinde terk ediyorlardı. Samandağ’da yatılı bir ilk mektep açıldı. Dil için bu türlü mekteplerden çok istifade edileceği kanaatinde idim. Altı aylık bir ders devresinden sonra mektebi teftiş ettim. Tamamen haklı olduğum ortaya çıktı. Bugün o nahiyede Türkçe bilenler o mektebin mahsulüdür.”
Mustafa Abdülhalik Bey'in Halep'te ki görevinden dolayı Mülazım-ı Sani rütbesi ile ödüllendirilmesi.
Mustafa Abdülhalik Bey, Halep halkının Araplaşmaması için yaptığı Türkçe eğitim çalışmalarına hatıratında yer verirken, savaş yıllarında en önemli hususlardan biri olan ziraat dolayısıyla iaşe meselesini de ele almıştır. “Ziraat işleriyle de fazla uğraşmak mecburiyetinde idim. Çünkü çok ekmek lazım. İaşe ile doğrudan alakadar değildim. Beyrut valisi, mutasarrıflar, müfettişler, ordu ve Halepliler bir sözleşme imzalamışlar. Bu sözleşmeyi Şam’da gördüm. Toplantıda Cemal Paşa görüşümü sordu, bu işi doğru görmediğimi söyledim. Dışarı çıkınca Erkan-ı Harbiye Reisi Ali Fuat Bey hararetle elimi sıkarak ‘Medeni cesaretinizi tebrik ederim’ dedi. Bu arada Ordunun delaletiyle Beyrut, Cebel-i Lübnan ve Halepliler arasında yapılan zahire şirketi bir türlü işlemleri yürütemiyordu. İki gün içinde şirketin sözleşmesi feshedildi. Cemal Paşa’nın en büyük derdi iaşe idi. Cemal Paşa iaşe işlerini denetlememi istedi. Sorumluluktan kaçamazdım tüm iaşe işlerini üzerime aldım. Tüm kaymakamlarla görüşerek alınan tedbirler ile bir ay zarfında yirmi milyon kilo zahire toplandı. Cemal Paşa, Ali Fuat Bey’i çağırarak ‘Bak! Bu kadar az zamanda neler toplandı gör’ dedi. Yedi buçuk milyon tohumluk ayırarak, muhtaç olanlara aldığımız fiyatla verdik. Valiler ve Kaymakamların olduğu bir toplantıda Cemal Paşa ‘Dördüncü Ordu Halep vilayetine minnettardır. Halep vilayetinin mesaisi olmasaydı ordu bugün aç kalacaktı. Binaenaleyh huzurunuzda Halep valisi beyefendiye şahsımın ordumun teşekkürlerini arz ediyorum’ dedi.”
Mustafa Abdülhalik Bey, hatıratının Arap milliyetçiliği bölümünde ise günümüze ışık tutacak çok önemli bir anısına yer vermektedir. “Halep’te bir ara arkadaşlarla vilayetin vagonunu bir yük treninin arkasına bağlayarak Cerablus’a yola çıktık. Çobanbey istasyonuna girerken tren yavaşladı. Arap çöl kıyafetinde bir kadın başında tuttuğu yoğurt testisi ile istasyona doğru yürüyordu. Doktor Esat Paşa kadına Arapça, yoğurdu kaça sattığını sordu. Kadın derhal ‘Ben Arapça bilmem, Türkmenim’ cevabını verdi. Heyetteki iki müdür hayretle yüzüme baktılar. Halep’in vilayet itibariyle nüfusunun çoğunun Türk olduğunu izah ettim.”
Mustafa Abdülhalik Bey, Halep’te asayişe büyük önem veriyordu. Şehirde polis müdürü ile beraber bedevi kıyafetinde tebdil geziyor ve her tarafa gidiyordu. 15 Ağustos 1916 tarihinde Halep’te otel işleten Ermeni bir şahsın, otelinde kumar oynattığını, fuhuş yaptırdığını ve Halep’teki memurları kendisine bağlayıp Ermeniler lehine faaliyetlerde bulunduğunu tespit etmiştir. Ermeni şahsın en iyi dostunun da Halep Polis Müdürü olduğunu İstanbul’a rapor ederek memuru Halep’ten uzaklaştırmıştır. Bu olayda göstermektedir ki, Ermeniler emellerine ulaşmak için her türlü yolu denemekten asla geri kalmamışlardır(1).
Mustafa Abdülhalik Bey’in, Halep’in imarı ve asayişi hakkında anlattıklarından bazıları da şöyledir. “Halep vilayetinde Allah’ın inayetiyle bütün işlerde muvaffakiyet görülüyordu. Şehirde kaldığım müddetçe gündüzleri vilayet işleri ile meşgul oluyor geceleri de menzil dairesine giderek ordu iaşesine çalışıyordum. Halep şehrinin büyük derdi içecek su meselesini çözmek için, Yafa’dan borularla su getirmek için inşaatı başlattım. Nihayet Aziziye’deki depoya su akıtıldı. Halk memnun ve müteşekkirdi. Yolların tamiratı, yetimhanenin açılması, Kız ve erkek öğretmen okullarının açılması için muvaffak oldum. Halep’te bulunduğum 19 ay zarfında asayiş olayı olarak sadece bir yaralanma olayı oldu. Ekmek bol ve iyi, bütün iaşe maddeleri mevcuttu. Bir gün sınıf arkadaşım da olan Müstakil Kudüs-i Şerif mutasarrıfı Midhat Bey hakkında tahkikat için heyet halinde Kudüs’e gittik. Cemal Paşa Beyrut’ta idi. Beyrut’ta gördüğüm şeyler Suriye hakkında yararlı dersler verdi. Öyle anladım ki Suriye’de bir Türk idare amiri, muvaffak olmak için çok metin ve idealist olmalıdır.”
Savaş sırasında ittihatçılarla arası iyice açılan Sadrazam Said Halim Paşa 3 Şubat 1917’de istifa etmiş, yerine 4 Şubat 1917’de Talat Paşa getirilmiştir. Dâhiliye Nazırı olan Talat Bey’e bu atamadan önce vezirlik rütbesi verilmiştir. Talat Paşa, Dâhiliye için bir müsteşar arıyordu. Nitekim müsteşar olan, Mustafa Abdülhalik Bey o günleri şöyle anlatmaktadır. “Suriye’ye gelen mebuslar Halep’ten iyi intibalarla ayrılmıştı. Bir süre sonra Sadrazam Paşa’nın müsteşarlığa beni getirme kararı verdiğini öğrendim. Cemal Paşa beni bırakmak istemediğinden muhalefet etmesine rağmen, Talat Paşa’nın ikna etmesi üzerine gitmem kesinleşti. Halep’ten ayrılmadan 8 Mart 1917 Perşembe günü, İkinci Ordu kumandanı Mustafa Kemal Paşa ve Bahattin Şakir’le bizim evde yemek yedik ve sabaha kadar sohbet ettik” Mustafa Abdülhalik Bey’in birinci Halep Valiliği dönemi 16 Nisan 1917 tarihinde sona ermiş ve Dâhiliye Nezareti Müsteşarlığı’na atandığından İstanbul’a hareket etmişti(2). Hatıratında müsteşarlık günlerinden bazılarını şöyle anlatmıştır. “İstanbul’a gelince ertesi günü Nezaret’e (Bakanlık) gittim. Talat Paşa Suriye hakkındaki mütalaamı sordular. Cevap vermeden önce Suriye’nin müstemleke gibi mi, yoksa anavatan gibi mi idare edilmesinin arzu edildiğini sordum. Anavatan gibi dediler. ‘O halde Suriye merkezine gönderilecek memurları özenle seçmek lazımdır. Gidecek olanlar iki seneden fazla bırakılmamalı ve içki, kadın, kumar, para ve eğlenceden uzak durmaları üzerine söz alınmalıdır’ dedim. Dikkatlice dinledi. İstanbul’daki dertlerden biride iaşe problemi idi. Talat Paşa’yı bu konuda çok sıkılmış görünce iaşe işlerini üstlenmeye karar verdim. Zor bir işle görevlendirilmiştim. Mülkiye Mektebi bir kanun ile lağvedilmişti. Devlete idare memuru yetiştirecek bir kaynak kalmamıştı. Durumu Merkez-i Umumi’de Ziya Gökalp’a anlattım. Desteğini aldım. Talat Paşa’ya durumu anlattım. ‘Derhal kanunu hazırlayınız, meclise gönderelim’ dediler. Bin bir mücadeleden sonra kanun Meclis’ten geçti. Meclis reisi Hacı Adil Bey, ‘Tebrik ederim. Güzel bir iş başardınız, Allah mübarek etsin. İnşallah iyi memurlar yetiştirmeye muvaffak olursunuz’ dedi.”
Mustafa Abdülhalik Bey’in müsteşarlık döneminde üzerinde durduğu bir diğer konu Halep vilayeti idari teşkilatına ilişkin düzenlemelerdir. O günlerde Ekim Devrimi’nden sonra Rusların işgal ettiği topraklardan çekilmesi, devletin idari haritasını büyük ölçüde değiştirmekteydi. Halep vilayetine bağlı Halep, Kilis ve Antakya sancaklarının değiştirilerek bu sancaklara bağlı yeni kaza ve nahiyelerin oluşturulmasını öngören “değişiklik paketi” aslında Abdülhalik Bey’in Hatay valilik döneminde vilayet meclisine onaylatarak Dâhiliye Nezareti’ne gönderdiği bir tasarıdır. İstanbul’a gelince hasıraltı edilmiş olduğunu anladığı tasarıyı kanun teklifi haline dönüştürerek Meclis gündemine getirir. Halep değişikliklerinin yanı sıra Fırat ve Dicle nehirleri arasında, Sincar Dağı’ndan Bağdat’a uzanan el-Cezire arazisinde üç bağımsız mutasarrıflık kurmak isteniyordu. Ancak kanunlar 1918 bütçesine yetiştirilemediği için 1919 senesinde tatbik edilmek üzere kabul edilmiştir. Abdülhalik Bey, anılarında Halep vilayeti teşkilatının düzenlenmesinin gecikmesine hayıflanarak “Kanun 1918’e yetişse düşman Suriye ve Halep’i işgal ederken belki de daha o zaman Antakya ve Kilis livaları çoğunlukla Türk olduğundan kurtulmuş olacaktı” demektedir(3).
Mustafa Abdülhalik Bey’in müsteşarlık dönemi bir buçuk yıl sürmüştür. Mustafa Abdülhalik Bey İstanbul’da bulunduğu süre zarfında önemli görevleri yerine getirmiştir. Bu görevlerin verilmesi idareciliğine duyulan güvenin bir sonucudur. Ayrıca Dâhiliye Nazırı Talat Paşa ile oldukça güçlü bir iletişime sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bazı kaynaklarda akraba olduklarına dair bilgiler bulunsa da iş arkadaşlığından başka bir bağ yoktur(4). Osmanlı tarihini çalışan araştırmacılar ve Ermeni kaynaklarında Abdülhalik Renda’dan bahsederken “Talat Paşa’nın kayınbiraderi” iddiasının dile getirilmesi tamamen asılsızdır. Eşi Saadet Hanım, Talat Paşa’nın kız kardeşi değildir ve iki aile arasında herhangi bir kan bağı bulunmamaktadır(5).
Halep Valisi Abdülhalik Bey’in uğradığımız ihaneti haber veren şifreli telgrafı.
(Habertürk 09.10.2017 Murat Bardakçı)
Cemal Paşa’nın mevcut Halep Valisinin yetersizliği ve durumun ciddiyeti sebebiyle Halep’e tekrar Mustafa Abdülhalik Bey’in atanmasını istemesi ile Mustafa Abdülhalik Bey, 6 Ekim 1918’de Halep’e ikinci kez tayin olmuştu. Bundan iki ay önce, Mustafa Kemal Paşa, 7 Ağustos 1918’de ikinci kez Liman Von Sanders’in komutasındaki Yıldırım Ordularına bağlı, Suriye-Filistin’deki 7. Ordu Komutanlığına atanmıştı. Son günlerde hasta olan Paşa’nın, 9 Eylül’de durumu şiddetlenmiş ve yatağa düşmüştü. Mustafa Kemal Paşa, buna rağmen hasta yatağından savaş emirlerini yazılı talimatlarla veriyordu. Liman Von Sanders’i uyarmasına rağmen, tahminleri doğru çıkmış ve 19 Eylül’de İngilizler saldırıya geçmişti. İngilizler 8. Ordu’yu ve akabinde diğer orduları darmadağın ederek, Liman Von Sanders’in de karargâhını bastılar. İngiliz Hava Kuvvetleri ve isyancı Arap destekli İngiliz ordusu 7. Ordu’ya yüklendi. Mustafa Kemal Paşa en son askerin yanında çarpışarak orduyu düzen içinde geri çekti. 30 Eylül’de Şam elimizden çıktı ve genel karargâh Mustafa Kemal Paşa’ya Halep’e geri çekilme emri verdi.
Mustafa Kemal Paşa'nın Halep'te Ekim 1918'de iki gün kaldığı Baron Otel.
geçen Mustafa Kemal Paşa Halep’te dağılan ordu askerlerini de toparlayarak 7. Ordu’ya kattı. Adeta yeni bir ordu kurdu. Bu günlerde Mustafa Abdülhalik Bey Halep’e gelmişti. 17 gün sonra, İngilizlerle birlikte olan Şerif Faysal’ın kuvvetleri 23 Ekim 1918’de Halep’e saldırdı. Şehirde artık sokak muharebeleri yaşanıyor ve çarpışmaları Mustafa Kemal Paşa bizzat idare ediyordu. Aneze bedevîlerinden teşkil edilen Arap ordusu 23 Ekim’de şehri işgal etti. Halep’in işgal edilmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa yanına Mustafa Abdülhalik Bey’i de alarak 23 Ekim 1918’de Halep’ten ayrılmışlardır(6). Böylece Halep Faysal el-Hâşimî idaresindeki krallığa katıldı ve 402 yıllık Osmanlı idaresi sona ermiş oldu(7). Üç gün süren savaşlarda Türklerin taktik gereği geri çekilmesine aldanan İngilizler, 26 Ekim 1918’de Katma bölgesinde yenilerek geri çekildiler.
İngilizlere karşı kazanılan son zafer Katma Savaşı'nın haritası.
Mustafa Kemal Paşa Katma bölgesinde, İskenderun, Beylan, Dir Cemal, Telrifat çizgisinde durdurarak, iki gün içinde de Antakya’yı kontrol altına aldı. İngilizlerin Türkler karşısında aldığı son yenilgi “Katma” da olmuştu. Bu hat, ileride Suriye sınırımızın temelini teşkil edecek ve burada meydana gelen çatışmalar tarihe “Türk ve İngiliz birlikleri arasında yaşanan son silahlı karşılaşma” olarak geçecekti. Ancak, dört gün sonra imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin tüm orduları silahlarını teslim etmek zorunda kalmıştı. Dört asır boyunca İstanbul’dan giden valiler ile mutasarrıfların idare ettiği toprakları birkaç hafta içerisinde kaybettik(8).
12 Kasım 1918 tarihinde Bursa Valiliğine tayini gerçekleşen Mustafa Abdülhalik Renda, 13 Kasım 1918’de İstanbul’un işgali, hükümet değişikliği ve Mondros Ateşkes Antlaşması sebebiyle itilaf devletlerinin isteği üzerine tayini 21 Kasım 1918’de daha görevine başlamadan iptal edilmiştir. 7 Aralık 1918’de ise memurluktan azledilip işsiz kalan Mustafa Abdülhalik Bey geçim derdine düşmüştür. Kendi ifadesiyle “vaziyet-i maliyesi pek fena” haldeydi. Ailesinin geçimini sağlayabilmek için Kırzade Mustafa Bey’in İstanbul’daki Acente ticarethanesinde çalışmaya başladı.
Osmanlı Devleti'nin başkenti düşman çizmeleri altında: 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul'un işgali.
İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal ettikten sonra, Ermeni göçü -tehcir- sırasında yaşananlarla alakalı görülenlerin yargılanarak cezalandırılmaları konusunda baskılarını artırdı. Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey tekrar tutuklanarak İstanbul’da kurulan Harp Divanında yargılanmaya başlandı. 14 Aralık 1918’de işgalci İtilaf kuvvetleri temsilcilerinin ve Ermeni toplumunun baskıları sonucu Osmanlı Hükümeti Harp Divanı’nı kurdu. Mahkeme heyetinin dört üyesinin çoğunluğu azınlıklara mensuptu. Ziya Gökalp’i de yargılayan bu mahkeme, Ermeni kırımına dair sorusuna ondan “Milletimize iftira etmeyin. Ermeni kırımı diye bir şey yoktur. Türk- Ermeni Savaşı vardır” cevabını almıştı. İşgal kuvvetleri ve Ermeni Patriği Zaven Efendi’nin baskıları sonucu Damat Ferit Paşa, bu mahkemenin başkanlığına Nemrut Mustafa Paşa'yı getirdi. Bu atamadan sonra, adaletin dışına çıkılarak, vatansever insanlar ölüme gönderildi. 16 Aralık 1918’ e kadar Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey’in yanı sıra Diyarbakır, Elazığ, Musul valileri ve Sivas Valisi Muammer Bey de benzer iddialar ile tutuklandı. Kemal Bey’in yargılanmasına 5 Şubat 1919 günü başlandı. Duruşmalarda çok sayıda yalancı şahit dinletildi. Hayatında Boğazlayanı hiç görmemiş şahitler, hayali iddialarda bulundu. Sonuçta 7 Nisan 1919 günü idama hükmedildi. Apar topar üç gün sonra da idam edildi. Henüz 34 yaşındaydı. İdam sehpasındaki son sözleri şunlar oldu: “Borcum var, servetim yok! Üç çocuğumu yetim bırakıyorum. Onları asil Türk Milleti’ne emanet ediyorum. Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin. Âmin.” Cellat asmaya kıyamayarak bir süre oyalandı. Tam bu sırada “Söyletmeyin! Hemen asın bu köpeği” diye birisinin bağırdığı duyuldu. Bağıran İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı, hain ve işbirlikçi Sait Molla idi. İdam sehpası etrafında toplanmış olan Ermeniler hep bir ağızdan bağırıyor, hakaretler yağdırıyorlardı. İstanbul’un Türk ahalisi bu hazin manzarayı uzaktan üzüntü ile takip etmişti. Kemal Bey’in cenazesi Askeri Tıp Mektebi öğrencilerinin omuzlarında, ay yıldızlı bayrağa sarılı olarak, geniş bir halk kitlesinin katılımı ile Kadıköy’de toprağa verildi. Cenaze öyle kalabalık olmuştu ki, işgal kuvvetleri Bekirağa Bölüğü’nün basılarak mahkûmların kaçırılacağından endişe ederek Ermeni kırımı ile suçlanan siyasi mahkûmları, Malta Adası’na sürmeye karar verdi.
1920 yılında İstanbul’da ve Anadolu’nun birçok şehrinde mitingler düzenleniyor, Ankara’da gücünü pekiştirmeye çalışan Kuvayı Milliye, işgal ordularının yanı sıra isyanlar ile mücadele ediyordu. 28 Ocak’ta Meclis-i Mebusan’da Misak-ı Milli ilan edilmiş, 16 Mart’ta İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal etmiş, 23 Nisan 1920’de Ankara’da BMM toplanmış, 10 Ağustos’ta ise Sevr Antlaşması imzalanmıştı. Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunu itilaf devletleri ile işbirliği yapmakta gören yöneticilerin bu tutumları işgal güçlerinin işlerini daha da kolaylaştırmıştır. Vatanın her yerinde başlayan işgaller ve İngilizlerin bu sırada gerçekleştirdiği tutuklamalarda sıra Mustafa Abdülhalik Bey’e gelmişti.
Sürgün günlerinde buluşmak üzere…
Not: Bu makalenin hazırlanmasında, Aytaç Demirci-Sabri Sayarı, Mustafa Abdülhalik Renda Hatırat, YKY 2. Baskı Mart 2019 adlı eserden yararlanılmış 0lup ayrıca aşağıdaki kaynaklardan istifade edilmiştir.
Kaynakça:
- Mustafa Abdülhalik Renda, (1881-1957), Gönül Türkan Demir, AAM, 2015, s. 39
- Mustafa Abdülhalik Renda, (1881-1957), Gönül Türkan Demir, AAM, 2015, s. 41
- Mustafa Abdülhalik Renda Hatırat, Aytaç Demirci-Sabri Sayarı, YKY, 2. Baskı Mart 2019, s.18,19
- Mustafa Abdülhalik Renda, (1881-1957), Gönül Türkan Demir,AAM, 2015, s. 41
- Mustafa Abdülhalik Renda Hatırat, Aytaç Demirci-Sabri Sayarı, YKY, 2. Baskı Mart 2019, s.10
- Mustafa Abdülhalik Renda, (1881-1957), Gönül Türkan Demir,AAM,2015, s.42
- TDV İslam Ansiklopedisi, Halep maddesi.
- Halep'in Son Komutanı Mustafa Kemal Sokak Savaşlarını Anlatıyor, Murat Bardakçı, Habertürk, 17.12.2016.