Ramazan ayı maddi ve manevi arınma ayı iken, bu ayda yapılan gizli veya açık zamlar, ekmek zammı, gramaj oyunları bütün bunlar bu aydan ne az nasiplendiğimizin göstergesidir.
Bunu yapanlara şu hatırlatmayı yapmadan geçmiyoruz. Bu ayın sevabı ne kadar çok ise azabı da o denli çetindir.
Ramazan ayı sadece eğlenme ve karın doyurma ayı değil, tefekkür etme, gönlü ve ruhu besleme ayıdır. Özellikle Ramazan etkinlikleri yapan belediyelerimizin bu konuda daha titiz olmalarını, Ramazan ayının insanların hafızalarında eğlenme ve karın doyurma olgusunun yerleşmesine hizmet etmemeleri gerekmektedir.
Ramazan ayı, asla çok yeme ayı değildir. 11 ay gerekenden fazla tüketilerek yorulan sindirim sisteminin dinlenme ve rehabilite ayıdır. Ramazan ayında az yiyerek bedende biriken toksinler atılabilir. Bu nedenle Ramazan’da mutfağımıza giren maddeleri çoğaltmak yerine mutlaka yarıya indirmeliyiz. Yemek çeşitlerimiz azalmalı, iftar ve sahur sofraları sadeleşmelidir.
Oruç baharda ağaçların filizlenmesi gibi iyilik filizlerini artırır. Çevremize şöyle bir baktığımızda iyilik ve duygu filizlerinin yerini gösteriş ve tüketim alışkanlıkları almış bulunmaktadır.
Ramazan ayının asıl amacı, şatafatlı sofralar, gösteriş, riya, israf, kilolarımıza kilo katmak, ürünleri fahiş fiyata satarak fırsatçılık yapmak değildir.
Ramazan, tefekkür etmek, muhasebe yapmak, arınmak, daha az yiyerek beden temizliği yapmak, daha fazla yardımlaşmak, daha yoğun ibadet, zekat, sadaka, iyilik yapmak, yetimleri daha fazla hatırlamak, yoksulu daha fazla gözetmek, teravih, sahur, iftar, sohbet ve muhabbet demektir.
Peygamber Efendimiz ;” Sizden biriniz orucunu açacağında hurma ile açsın. Çünkü o hurma bereketlidir. Hurma bulamayan su ile iftar etsin, çünkü su temizdir” buyurmuşlardır.
Her toplumda ve her devirde düşkünler ve muhtaçlar daima mevcut olacaktır. Dolayısıyla ayet_i kerimede buyurulan;
“Zenginin malında fakirin hakkı vardır.” düsturunu gönlümüzün şiarı edinmeliyiz.
Dünyanın dört bir yanında zulüm gören soydaşlarımıza dindaşlarımıza yardımlarımızı eksik etmeyelim.
Ülkemizde bulunan Çeçen mülteciler yani Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in torunları zor şartlar altında hayatlarına devam etmektedirler. 2’si İstanbul, 1’i Kocaeli, diğeri Yalova’da olmak üzere toplam 4 adet Çeçen mülteci kampı bulunmaktadır.
Bir yolunu bulup bu kardeşlerimize yardım edelim. Bu millet büyük bir millettir. Bizi ayakta tutan en büyük hasletlerimizden birisi yardımlaşmadır.
İşte bu şuur ve faziletin zirvede olduğu her devirde mü’minler topluluğu daima huzur ve saadet içinde yaşamışlar hem dünyalarını hem de ahretlerini korumuşlardır. Şu hadise dde bu hakikatın göz kamaştırıcı bir tezahürüdür;
Elie Kedourie’nin kaleme aldığı, Osmanlı’nın son döneminde İngiltere’nin Orta Doğu politikasına dair kitabın bir ekinde anlatıldığına göre 19. Yüzyıl sonlarında Doğu Anadolu’da müthiş bir kıtlık baş göstermişti. Bunun üzerine İngilizler, kıtlıktan hareketle bölgede Osmanlı’ya karşı bir isyan çıkarıp çıkaramayacaklarını tespit için oraya bir casus gönderdiler. Casusun yaptığı araştırma neticesinde müşahede ettiği gerçek, son derece ibretli idi. Raporda deniliyordu ki;
“Burada kıtlık var, ama açlık yok! Herkes birbirini gözetiyor, yardımda bulunuyor. Bu yüzden de kıtlık, açlığa dönüşmüyor. Sonuç olarak böyle güçlü bir actimai yapı içinde kıtlıktan hareketle isyan üretmek imkansız!..”
Evet milli gelirin %80 nini alan %20 lik kaymak tabaka! Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Siz servetine servet katan iş adamları! günde 12 saat çalıştırdığınız insanların haklarını ne zaman vermeyi düşünüyorsunuz?
Ramazan ayının fırsatlarından istifade etmeyi düşünmüyor musunuz? 25’lik hediye paketleri sizi kurtarmaz…
Bizden söylemesi….