Ülkemizde Ramazan ayı genellikle serin geçti ve rahat bir Ramazan ayını geride bırakıp Bayrama ulaştık.Aslında adettir Bayramlarda Bayram yazısı yazmak, özelliklede eskimez Bayramlardan bahsetmek, ama acınız varsa, kardeşleriniz ıstırap içindeyse bunları yazmak hiçte kolay değil.
Çünkü Asyanın doğusunda yaşayan, ama hem manen hem maddeten kardeşimiz olan Doğu Türkistan Türkleri, Ramazan ayında zalim Kızıl Çinin baskılarıyla yine inim inim inledi, tahmin ediyorum ki onlar Bayramı da buruk karşıladılar.
Değerli yazar Sibel Eraslan yaşanan dramı anlattığı köşesinde”Uygurlu ozanlar Kopuzları eşliğinde, Asuman kara alem kara/dost yakınlar könli kara/atalar bagri doldu yara/Kani gök büre, Gök büre Avazlarıyla kendilerini kurtaracak Gök Börüyü sormaya devam ettiler” diye yazmış.
Doğu Türkistanda zalim Kızıllar, Kerdeşlerimize orucu yasak ettikleri gibi, bunun isbatı için meydanlarda zorla içki içirdiler ve haberlerini dünyaya servis ettiler.Oruç tutmakta ısrar edenleri ise hapse attılar. Bu haberler karşısında boğazı düğümlenmeden kaçımız iftar yapabildik ki?
En son Zulumden kurtulmak için Taylanda hiçret eden kardeşlerimizden Yüzonbeş tanesi bu sözde Devletin iade kararıyla başlarına çuval geçirilerek Çine teslim edildi.Sonradan öğreniyoruz ki bu alçaklığın bedeli Üç milyar dolar hibe imiş.Sebrenica da Boşnak kardeşlerimizi Sırplara teslim eden Hollandalı Askerlerin kaç para karşılığında Alçaklık yaptıkları hala aydınlığa kavuşmadı, Ama Taylandın fiyatı ortaya çıktı.
Doğu Türkistanlılar dünyanın en çileli insanlarıdır, aynı zamanda en mücahit ve kahraman insanlarıdır. Belki İkiyüz yıldır Mücadeleye devam ediyorlar.Güçleri yettiklerinde köpek eti ile beslenen Çinlileri kovalamışlar Devletlerini dahi kurmuşlardı, güçleri yetmediklerinde ise hicret etmişlerdi.
Eldivan da İlokulu okuduğum yıllarda sık sık meydana gelen yangınların birinde Müftülük binası da yanmıştı. Enkazın arasından yapraklarının ucu yanmış bir kitap bulmuştum. Hemen kitabı aldım ve şimdi adını hatırlayamayacağım Müftü beye teslim ettim. Müftü bey bir kitaba bakmıştı bir de bana, sonra da kitabı bana hediye etmişti.Kitabın adı GÖÇ idi kapağında ise at sırtında ve elinde tüfeği ile bir süvari vardı.
Kitabı bir solukta okumuşum. O zamana kadar yerlerden topladığım gazete ve kağıt parçalarını okuduğum için beni kınayan ve azarlayan rahmetli Babam, bu sefer bana ses çıkartmamıştı.Kitapta yazılanları yaşımın icabından dolayı o zamanlar fazla anlamadım. Fakat ne zaman Doğu Türkistanla ilgili bir haber gündeme gelse hemen bu kitabı hatırlarım.
Çünkü bu kitap, Doğu Türkistanın destansı bağımsızlık mücadelesini, efsane kahraman Altay kartalı Osman Baturu, İsa Yusuf Alptekini ve hicretlerini anlatıyordu.İsa Yusuf Alptekin’in liderliğinde 1949 yılında hicret etmek üzere Sekizyüz civarında Uygur Türküyle başlayan ve Kızıl Ordu’nun takibi altında ki gurup, Dağlaradan, çöllerden aşarak, aç susuz çarpışa çarpışa Hindistan sınırına ulaşabilmişti.Hindistan hükümeti İlticalarını kabul etmemişti, ama Taylandın yaptığı kahpeliği yapmamış, tüm ısrarlara, verilen notalara rağmen Çin hükümetine Uygurları teslim etmemişti.
Uygurlar, İsa Yusuf Alptekin’in liderliğinde bir heyetle çeşitli ülkelerden sığınma talep etmiş, fakat bütün kapılar yüzlerine kapanmıştı. Tek Çareleri kalmıştı. O da Ana Vatan Türkiye idi. Bereket versin ki Türkiyenin başında o zamanlar Rahmetli Menderes vardı.Menderes hükümeti Meclisten acilen bir iskan kanunu çıkartarak Uygurları kabul etmişti.1952 Yılında Türkiye topraklarına ayak basan Uygurların sayısı Üçyüzelli civarındaydı. Diğerleri çarpışmalardan ve hastalıktan yollarda şehit düşmüştü.
Kızıl Çin Hükümetinin Uygur kardeşlerimize yaptıkları zulum Ramazan ayı boyunca Ülkemizin çeşitli yerlerinde toplantılarla yürüyüşlerle protesto edlidi. Hatta İstanbulda heyecana kapılan gençler Çinli zannettikleri Koreli Turistleri bile tartakladılar.Tabi bu durum hiçte hoş olmadı. Tahminim olayı duyan Çinli Komünistlerde bu olaya kih kih gülmüşlerdir.
Oysa Çinlilieri hizaya getirecek akıllı bir eylem var. O da tüm dünyayı işgal eden ucuz Çin mallarını satın almamak yani boykot etmek. İnanın bunu yapabilsek Çinliler yedikleri yumruğun etkisiyle nakavt olur, yerlerde sürünürler.Kısa zamanda domuz etini satın alamazlar, yine eskiden olduğu gibi karınlarını doyurmak için köpeklerin peşine düşerler.
Ümmet şuurunun ve birliğinin olmaması Çinli komünist zalimlerin en büyük avantajı. İslam milletlerinin Doğu Türkistan aymazlığı Allahualem hem bu dünyada hem de ahrette karşılarına çıkacak ve tutulan oruçlar belkide yüzlerine vurulacaktır.
Benim aklım ise hala Uygurların kafasına geçirtilen çuvallarda kaldı. Acaba neden icap etti bu çuval olayı ve neyin mesajını vermek istediler.Sözde Müttefikimizin Irakta yaptığı kalleşliğemi gönderme yaptılar, yoksa Korede Mehmetçikten yedikleri süngünün acısınımı hatırladılar? Kim bilir belkide ikisine birden gönderme yapmak istediler.
Ancak son olaydan sonra iyice anlaşıldı ki, çuval geçirme olayı kahpeliğin, kalleşliğin ve küçülmenin sembolü olmuştur.
Unutanlara hatırlatalım; Kore savaşlarının en krtik günlerinde Çin ordusunun önünden kaçan Amerikan ordusunu son anda imha edilmekten Kahraman Mehmetçiğin süngüsü kurtarmıştır.Bu muharebelerde özellikle süngü taarruzlarında Çinliler Mehmetçiğin karşısında çil yavrusu gibi dağılmış, perişan olmuşlardı.
Bu millet öyle asil ve dualı bir Millettir ki, inşallah zaman gelecek Çin kızıllarına bir kere daha dersini verecektir.
Çünkü, zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allahı vardır.