Bayramdan sonra Suruç’ta meydana gelen bombalı saldırı dikkatlerin tekrar Ülkemizin üzerine çevrilmesine sebep oldu. Terör örgütü ise hiçbir zaman bırakmadığı silahı ateşledi ve Adıyaman da bir Askerimizi şehit etti. Birbirleriyle irtibatsız gibi görünen saldırılar belki de tamamen birbirleriyle irtibatlı olabilir.

 

Kamuoyuna sürekli MİT ajanı olarak lanse edilen, ama iyi bir terör analisti olan Mahir Kaynak  hayatta olsaydı muhakkak bu olaya geniş bir açıdan yaklaşır ve bombanın yarattığı faciayla birlikte “Bu olay kimlerin işine yarar” diye sorarak konuyu masaya yatırırdı.

 
Ülkemiz seçimden yeni çıktı. Seçimlerde HDP üzerinden yürütülen proje maalesef başarılı oldu ve istikrarsızlığın kapısı aralandı. Aradan bir aydan fazla zaman geçtiği halde yeni hükümet kurulamadı. Yani Kurdun sevdiği puslu hava tamamen ülkemizin üzerine çöktü.

 

Hasan Cemalin meşhur bir kitabı yayınlanmıştı yıllar önce, adı “Kimse kızmasın kendimi yazdım” idi, bazı rivayetlere göre Hasan Cemal bu kitabı yazdığına pişman da olmuş derler, ama bizim için önemli olan yazılmış ve yayınlanmış olmasıdır. Bu kitapta solun nasıl provoke edildiği ve kaosların oluşmasına nasıl katkı sağladığı ayrıntılı bir şekilde yazılmaktadır.

 

Yukarıdaki yazımdan olaylarda sadece solun kullanıldığı anlaşılmasın, elbette Sağda İslamcılar da Milliyetçiler de maalesef Ülkemizi karıştırmak isteyen güçler tarafından sık sık kullanılmıştır.12 Eylül öncesi ve 28 Şubat süreci bizlere bunu net bir şekilde göstermiştir.

 

Bunda en önemli neden, Doğu kültürünün halkımız üzerindeki etkisinin hala baskın olmasıdır. Yani duygusal bir toplum olmamız, kırıtik ve analitik düşünmeye bir türlü geçemememiz, üzerimizde oyun oynamak isteyenlerin iştahını hala kabartmaktadır.

 

Son olayda maalesef yine insanlarımızın provoke edildiği intibaını vermektedir. Türkiye’nin çeşitli illerinden toplanan Sosyalist görüşe sahip gençler Kobani’yi yeniden inşa etmek maksadıyla yollara koyuluyor. Burada, Van depreminde, Bingöl depreminde nerdeydiniz? Diye sormayacağım, çünkü eğer yine bir organizasyon yapılsaydı bu gençler buralara da koşarak gelirdi, bundan en ufak kuşkum yok.

 

Fakat şu soruyu muhakkak sormamamız gerekir diye düşünüyorum. Niye Kobani? Niye Suriye? Diye. Bu sorudaki maksadımı kimse yanlış anlamasın. Tamam orada ki Kürtlere yakınlık gösterilebilir, hatta PKK ya ideolojik akrabalıktan dolayı da sempati beslenebilir, bunları bir dereceye kadar normal karşılayabiliriz, ama ateşin ocağına bir seyahat düzenlenmesini hiçbir zaman makul karşılayamayız.

 

Kobani ve Suriye uzun zamandan beri savaşın en sıcak cereyan ettiği yerler. Bombaların kurşunların adres sormadığı, havada uçuştuğu bir yere seyahat düzenlemek hele hele, ala ile vela ile gösteri yaparak gitmek hangi aklın karı? Bunu eğer sormazsak, görmemezlik edersek ölen vatandaşlarımıza büyük kötülük etmiş oluruz.

 

Avrupa da birçok sol marjinal guruplar var, onların da ekserisi PKK yı destekler, acaba onlar bu insancıl geziye niçin iştirak etmediler? Tuhaf doğrusu. İşte işin püf noktası da burada yatıyor zaten. Onların kafasına silah dayasanız bile bu riskli eyleme hiçbir zaman yanaşmazlar, oranın tehlikelerle dolu olduğunu ve her an bir kör kurşuna hedef olacaklarını gayet iyi bilirler.

 

Yukarıda bahsetmeye çalıştığım doğulu ve duygusal toplum olmamız Avrupalılar ile olan bariz farkımızdır. Hangi görüşten olursak olalım mantıklı düşünmemek en büyük handikabımız. İşin en kötü yanı da, karşı olduğumuzu her zaman haykırdığımız Emperyalistlerin en sevdikleri ve kullandıkları huyumuzun da duygusallığımız olduğunu bilmem ayrıca belirtmeme gerek var mı.

 

Olayın failleri araştırılırken Seyahati organize edenlerle bombayı koyanların irtibatları mercek altına alınırsa sonuca daha kolay gidileceğini umuyorum. Umarım bu olayın akıbeti yıllar önce Sivas’ta cereyan eden olaylarla aynı olmaz. Sivas gibi hassas bir ile o günlerde iyice zıvanadan çıkmış Aziz Nesin getirilmiş, stant açılmış ve sapık kitabı imzaya açılmıştı. Her yıl başka bir yerde yapılan Pir Sultan etkinliği şehir merkezine alınmış ve Cuma vakti yüksek sesle müzik yayını yapılmıştı.

 

Son olayın iki amacı olduğu gözüküyor. Birincisi, Kürt vatandaşlarımıza verilen demokratik haklarla ve Mecliste kuvvetli bir şekilde temsil edilmesiyle iyice köşeye sıkışan PKK ya silah bırakmaması için bir mazeretin peydahlanması, İkincisi ve en önemli olanı ise, AK Partinin CHP İle derhal hükümet kurması ve Türkiyenin dizginlenmesidir.

 

Sonrası ise malum, ABD ve İsrail’in Ortadoğu da daha kolay operasyon yapma kabiliyetine kavuşmasıdır. IŞİD  bu proje için en önemli figüran, bazen kaçarak bazen vurarak sahiplerine hizmette kusur göstermeyecektir. Zira Paralel hain örgütün Ülkemizdeki görevi ne ise, IŞİD’ in  Ortadoğu da ki görevi aynıdır.

 

Saldırı sonrası yapılan açıklamalar yukarıda belirttiğim planın içinin doldurulması ameliyesinden başka bir şey değildir.

 

Yukarıdaki yazımı tamamlamıştım ve yayınlamak için hafta sonunu beklemekteydim ki, Urfa Ceylanpınardan bir acı haber daha Ajanslara düştü. İki Polisimiz kaldıkları evde uyku halindeyken enselerine kurşun sıkılarak şehit edildi. Vahşi cinayeti IŞİD’ın kandildeki kardeşi  PKK üstlendi. Dünyanın en alçak ve en gaddar iki örgütü ellerine tutuşturulan plan gereği Ülkemize karşı savaşı başlattı.

 

Arka arkaya patlayan olaylar Ülkemizin zor bir döneme girdiğini göstermektedir. Artık bu saatten sonra tüm ayrılıkları ve ihtilafları bir kenara bırakıp huzurun ve barışın gerçekleşmesi için Ordumuzun, Polisimizin, Hükümetimizin ve Devletimizin yanında olmalıyız. Allah Milletimizin ve Devletimizin yardımcısı olsun.

 

Şehit olan Askerlerimize, Polislerimize ve Suruç’ta hayatını kaybeden Vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum.