Çözüm süreci adı altında Güneydoğudaki terör ateşini söndürme çalışmaları son günlerde iyice hızlandı, tabi ki bu girişimi tasvip etmeyenlerin, çözüm sürecini ister gibi görünüp gerçekte istemeyenlerin tepkileri de aynı oranda artmaya devam ediyor. Görünen o ki, bu tartışmalar yaklaşan seçimlere doğru artarak devam edecek.

 

İstanbul’da geçirdiğim zorunlu tatil günlerinde Araştırmacı yazar Bahattin Ayhan’ın yönlendirmesi ve teşvikiyle Eminönünde Çankırılı hamalları konu alan bir yazı için araştırmaya koyulmuş, günlerce süren tabana kuvvet  araştırmalar yapmıştım. neticede sadece iki veya üç Çankırılı hamalı bulabilmiştim, onlarla yaptığım söyleşilerde ise Çankırılı hamalların zengin olup çok önceleri Eminönünü terk ettiklerini öğrenmiştim.

 

Bu araştırma da en çok dikkatimi çeken ise Eminönünün hemen her yerinde Güneydoğulu hamallara çokça rastlamam olmuştu. Şöyle yaşlarına baktığınızda bir çoğunun askerlik çağında tığ gibi delikanlılar olduğunu hemen anlıyorsunuz. Onlara bakıpta, bunların dağa çıkıp PKK ya katılmaktansa gurbet ellerde sırtına semer vurarak hamallığı tercih ettiklerini anlamanız hiçte zor değil. Tabi bu fotoğraf ister istemez onlara saygı göstermeyi de zorunlu kılıyordu. Güneydoğulu bu yiğit hamallar bana,  PKK hedeflerine atılan bombaların, kurşunların maliyetinin yarısına bu gençler için iş aş kapısı açılsa PKK ya daha fazla zayiat verdirilemezmi? Sorusunu hep sordurmuştur.

 

Adı çözüm süreci olarak konulan barış görüşmelerine başlanmadan önce Silahlı kuvvetlerimiz profosyenelleşmenin adımlarını atmış, gerekli modern silah ve techizatla donanmış, yapılan Kalekollarla PKK ya karşı bariz bir üstünlük sağlanmıştı. Bunda hükümetle birlikte Necdet Özel Paşa’nın da önemli payı vardır. Aslında beş altı ay falan beklense hainlerin ağır bir yenilgi alması içten bile değildi. Ama belki benim yukarıda belirttiğim tespitlerden, belki Çanakkale’de Vatan uğruna savaşıp şehit düşen Kürt kökenli kahramanların aziz hatırasına hürmeten veya anaların, babaların daha fazla gözyaşı dökmemesi için, belki de şehit cenazelerini istismar etmeyi alışkanlık haline getiren provakatörlere daha fazla fırsat vermemek için veya tüm nedenlerden dolayı çözüm süreci adı verilen barış görüşmelerine başlandı.

 

Çözüm sürecine, yani barış iklimnin oluşmasına açık söylemek gerekirse bende taraftım, ama kuşku ve endişeyle birlikte. Endişem PKK terör örgütünün stratejik ve karekter analizinin iyi yapılıp yapılmadığı hususuydu. Nitekim endişelerim şimdiye kadar beni haklı çıkarttı. Bir defa PKK örgütünün ipleri kimin elinde sorusunun cevabı iyi aranmalıydı.Sadece İmralı adresi çokta doğru olmayabilirdi.Bu süreç başlayalıdan beri karşı tarafta o kadar çok farklı ses çıkıyor ki şaşırmamak elde değil.Bir gün birisi barış çubuğu tüttürürken, diğeri uydurduğu anlaşma metinleriyle özerklik ilan ediyor, İŞİD’in önünden cıyaklayarak kaçan Kandildekiler ise inlerinden kaleşinkof namlusu gösteriyor. Bu çok başlı ve çok sesli gibi görünen görüntü sakın birileri tarafından idare edilen tek ses olmasın?

 

Görev yaptığı süre içerisinde PKK ya ağır darbeler indiren, aynı zamanda demokrasiye bağlılığı ile de öne çıkan rahmetli Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş Paşanın bir sözünü hiç unutmam.  Güreş Paşa PKK’yı kastederek’ bizimkiler diğerlerine benzemiyor hayvandan farksız’derdi. Bu hain örgüt Asker ve polislerimizin yanında binlerce sivili de gözünü kırpmadan şehit etmişti. Aldığı ilk maaşı okulunun onarımına harcayan gencecik Neşe öğretmeni babasıyla birlikte şehit eden, kundaktaki bebeklere bile acımadan kurşun sıkan bir örgütle masaya otururken gayet dikkatli olacaksınız, masaya otursanız bile eliniz silahın kabzasında ve emniyeti açık olarak bekleyeceksiniz ve pozisyonunuzu karşı tarafa hissettireceksiniz.

 

Çözüm sürecinin ilk günlerinde sayılırı beşi onu geçmeyen PKK militanlarının tek sıra halinde güya sınırı geçiyormuş gibi görünen resimleri özellikle malüm medya gurubu tarafından manşetlere taşındı ve bu iş bitti havası başarılı bir şekilde pompalandı, arkasından dağda bayırda yapılan piknikler falan derken esaslı bir kamuoyu oluşturuldu, sayısız cinayetlere emir veren militan başlarının fotoğrafları yayınlandı ve kahramanlar gibi sunulmaya çalışıldı. Ama kazın ayağının hiçte öyle olmadığı kısa zamanda anlaşıldı. Örgütün dağ kadrosunun önemli bir kısmı bırakın dağdan ayrılmayı süratle yeni konsepte geçip yol kesmeler, şantiye basmalar derken Asker kaçırmalar daha sonra salıvermeler gibi eylemlere hız verdi. Asker, Polis şehit haberlerini duymuyorduk ama şehit edilen onbeşe yakın korucudan da haberimiz olmadı. Bütün bu olaylar Çözüm sürecinin sadece tek taraflı iyi niyet üzerinde inşa edildiği kanaatinin oluşmasını sağladı.

 

Bu süreçte yapılan iki seçimdede örgütün yan kuruluşu olan siyasal parti oylarını da gözle görülür bir şekilde artırdı, artan oyların kaleşinkof namlusu ile kazanıldığını bilmem söylememe gerek varmı? Kaleşinkof la meclise girme kolaylığını tadan malum siyasetçilerin birkaçı hariç silahların gömülmesiyle meclis rüyasınında gömüleceğini bildiklerini bilmemek için alim olmaya hiç gerek yok. Bu nedenlerden dolayı çözüm sürecinin başarıyla sonuçlanmasına en fazla örgütün siyasi askerleri karşıdır.

 

Şu sıralar eşkıyaların eylemlerinda bir sessilik var, acaba bu sessizliğin nedeni devletin sabrının son raddeye geldiğini farketmeleri mi? Yoksa İŞİD’e kelleyi kaptırma korkusuna öncelik vermelerimi? Bunu tabi zaman gösterecek

 

Bu sürecin akamati net şekilde önümüzdeki genel seçimlerden önce belli olacak gibi gözüküyor.. Barış görüşmeleri bu süre zarfında silah bırakma ile sonuçlanırsa mesele yok. Türkiye, tarihinin en zor ve kanlı bir dönemini kapatacak ve sağlanan barıştan en çok kürt kardeşlerimiz karlı çıkacaktır.

 

Yalnız ben burada en kötü sanaryoyu dile getirip siyasi otoritenin ve güvenlik kuvvetlerimizin dikkatini çekmek istiyorum. Seçimlere özellikle bir ay kala çok dikkatli olmak gereklidir diye düşünüyorum.Endişem odur ki o günlerde hainler önceden hazırlayıp tabanlarına yutturdukları bahanelere sarılıp baskın tarzında güvenlik kuvvetlerimize ağır kayıplar verdirebilir.Düşünebiliyormusunuz bir anda on,onbeş şehit haberinin duyulmasını ve malum medya organlarının da (PKK çekiliyor havası veren) ajitasyonuyla ülkede meydana getirelecek kaosu.Şehitlere fatiha okumaktan aciz provakotörlerin ortalığı ateşe verişini.Hükümeti bir türlü sandıkta yenemeyenler sandıktan ancak bu şekilde netice alacaklarını düşünmedikleri sakın düşünülmesin.

 

Parelel çetenin yarattığı adli skandallarla aklayıp paklayıp masumlaştırıp kodesten salıverdikleri Ergenokon çetesi ve onun meşhur emekli Generalinin Silivri cezaevi önünde yine meşhur paltosu ve kasketiyle özellikle verdiği poz, hiçbir zaman unutulmamalıdır ve bu örgütün PKK ile olan bağlantıları, Parelel örgütün ipini elinde tutanları, daha açıkçası her üç örgütü idare eden üst akılın aslında tek ses olduğu gerçeği hiç ama hiç unutulmamalıdır.

 

İnşallah korktuklarım değilde umduklarım gerçek olur.

 

Yukarıdaki yazıyı tammamlamıştım ki, Nevruz gösterilerinde malum sıfatlı kişinin bir kere daha barış çubuğu uzattığı haberleri manşetlere taşındı ve hemen zaferin sahiplenme yarışına girişildi. Süreç akamete uğradığı zaman bu işe kim sahip çıkacak merak ediyorum.

 

Yazımın ikinci bölümünde (Çözüm süreci 2) Rahmetli Alparslan Türkeşi ve onun siyasi dehasını, ve çözüm süreci ile birlikte kendilerini iyice gösteren Klavye kahramanlarını ve Meyhane vatanseverlerini masaya yatırmak istiyorum. Görüşmek üzere.