Haziranın ilk pazarı.Hava parçalı bulutlu ve arada esen kuvvetli bir fırtına güzel görünümüne ayrı bir grilik katıyor Ankara’nın.

Çökmüş parçalar halindeki kara bulutlar, hüznünü dökmek üzere. Güneş yarı gülümsemeli ve alaylı haliyle, o bölük pürçük bulutlar arasından, arada bir yüzünü gösteriyor.

Başkent Çankırı Gençlik Derneğinin bir kısım gönüllüleri ile ders ve yılsonu sınavlarının yoğunluğuna rağmen, vefalı bir davranış sergilemek adına, geçen haftadan bu yana ahde vefanın hayata geçirilmesinin sözünü vermiştik birbirimize.

Çankırı’nın bir dönemine aklıyla, becerisiyle ve medeni cesaretiyle damga vurmuş, Endüstri Meslek Lisesinin bir eğitim devini ziyaret etmek son derece önemliydi.

Sayın Mehmet Pekder Hocamızı Eryaman 2. Etap bölgesinde şereflendirmek adına, gençler Ankara’nın muhtelif bölgelerinden toparlanıp o bölgeye gelip haber verdikten sonra, bizde Metin Yılmaz kardeşimizle Keçiören'den yola koyulmuştuk çoktan.

Son günlerdeki sıkıntılı olaylar üzerine hasbihal ederken, ülkemiz adına karşılıklı kaygılarımızı izaha çalışırken, birden Göksu Parkının bulanık göleti etrafında buluverdik kendimizi.

Sıcak, bunaltıcı ve rüzgârlı geçen zaman birimiyle, aracın açık olan camlarından gelen havayla serinlemeye çalışıyorduk.

Hafta içinin yorgunluğunu atmak isteyen Angaralılar piknik alanını çoktan mesken tutmuşlardı ve burnumuza kadar gelen mangal kokusunu hissediyor olmamıza rağmen hiçte oralı olmadık hani.

Dünyada her şeyden daha önemli konuların olduğu, öncelikli olanında sağlık olduğunu iç dünyamızda canlı tutuyorduk.

Nihayet ziyaret merkezini birkaç kişiye sorarak, gönül dostu gençlerle buluştuk.

Mekâna girmeden önce gençlerle tek tek tokalaşarak, kucaklaşarak gözlerindeki o mutlu ve güzel bakışlarını görmenin, aynı hisleri taşıdığımızı hissetmenin heyecanı sarmıştı çoktan hepimizi.

                  Elimizdeki adreste yazılı haneyi sonunda belirleyip gönül huzuru ile büyükçe ağaçlar arasında gizlenmiş gibi duran, Demirer Sitesi, İletişim apartmanındaki hanenin zilini sonunda bulabildik.

Geniş merdivenleri, içli duygularla adımlarken, Yüce Peygamberimizin; ’’Hasta ziyaret eden kişilere, cennet bahçelerinden biri sunulur’’  sözünü hatırladık.

Bu manevi yükün zenginliğiyle oluşan dalgınlığımız ise yılların yorgunluğuyla yoğrulmuş tebessüm bakışlı bir anamızın’’Buyurunuz, buyurunuz, Hoş geldiniz… Efendim…’’diyen, sıcaklık ve şefkat dolu sesiyle, hane kapısında güler yüzlü haliyle, kırışmış elini oracıkta öpmekle başladık.

Salonda kendilerine has mütevazı hanesinde, sırtını pencereye dayalı durumdaki koltukta oturan Çankırı’mızın bir döneminde damgasını vuran Hocamızın hala zeki bakışlı, geçirdiği ağır hastalığına rağmen gözlerindeki hayat sevgisinin pırıltılarını, sevinçlerini hep beraber gördük.

Töremiz gereği, elini öpme arzumuz olmasına rağmen, kendisine sıhhî olarak öpmeyelim istediğimizi de bir anlamda nezaketen duyurduk.

Sayın büyüğümüzü fazla yormamaya gayret sarf ederek, onun Çankırı'daki 19 Mayıs törenlerinde uzaktan kumandalı arabasının meydana geliş hikâyesini bir daha ağzından keyifle dinledik.

Sevgili Sevim annemizin, tükettiği ömür denen yolların yüzünde bıraktığı çizgilere rağmen, son derece güler yüzlü, cana yakın ve de sevimli hali ise kullandığı düzgün Türkçesiyle bizlere yol gösterecek cinsten di.

Mehmet hocamın devam eden tedavileri süresince en yakın dostu, hayat arkadaşı, biricik eşini sık sık kendisine yaptığı hizmetlerini, bizlere de ileterek vefalı oluşunu övmesi ise ayrı bir güzellikti bizler için.

Sevim annemizin,yaptığı pasta, börekleri çayla bizlere sunması ise her ne kadar kendisini yormamak için ’’zahmet etmeyin...’’ dememize rağmen, saygıda kusur etmemek için kabul ederek, grubumuzdaki ikbal vadeden kızlarımızın da yardım ile yapılan servisler sonucunda ağızlarımızda tatlanmış oldu.

Her zaman olduğu gibi benim meraklı halim sonucunda, hanım annemizin o vakur, asil duruş sergileyen hali, düzgün ve yerinde kullandığı kelime ve heceleri, o tatlı dil ve güler yüzle birleştirip olumlu bir halde bize yansıtarak izah etmesi ister istemez soyuna dayandığı konularla bağlandı.

Bunca geçen altmış beş yıllık beraberliğin, iyi günde kötü günde, karşılıklı dayanışmanın, hoş görünün, yardımlaşmanın derinliğindeki sır perdesini aralayacak cinsten di. Biz ve henüz yeni yuva kuracak olan gençlere en anlamlı ve uygun örnek olması ise ayrı bir değerdi.

Sevim annemiz, anne tarafından soyunun Abdülkadir Geylani Hazretlerinedayandığını, baba tarafından dedelerinin ise Abdülhamit Han'ın sarayında terzilik yaptığını sıralayıverdi. Bizde o soylu duruşun kimlere dayandığını öğrenmiş olduk.

Mehmet hocamın hayatındaki başarılarının gerekçesini ise, eve her gün geç geliyor olması, akşamın geç vakitlerine kadar öğrencileriyle gayret ve meşakkatli, geçirdiği zamanı anlatarak, bir bakıma nazik serzenişlerine şahit oluyorduk.

Özellikle 1950 yıllarda doğmuş ve onun eğitim pınarından içmiş kuşaklar bugünlerde ülke ve ilimiz adına önemli yerlerde görev almış olmaları nedeniyle hocamızın da övgüsünü almış olmaları onun ilim irfan ordusuna emeğinin bir anlatımı olsa gerek.

Bir anısında ekmekte dâhil olmak üzere her ihtiyacını fedakar eşinin aldığını anlatırken, bir günde çalışıyor olması nedeniyle ‘’Mehmet efendi akşam gelirken bugünde ekmeğimizi sen alıver’’  deyivermiş.  Mehmet hoca yine öğrencileriyle dalıp gider unutur diyerek te, tedbir olarak yine de ekmeğimi almış almasına ama. Yine geç saatlerde, o kuruşlu yıllarda, ilk kez bakkaldan ekmek almış olan hocamız, eve geldiğinde ‘’Hanım bu bakkal benden fazla para mı aldı ki acaba’’ deyivermiş. Olayın akabinde sevgili eşi; ‘’İlahi bey demiş, tabii senin evden ziyade öğrencilerinle çalışmakla meşgul olunca elbette karıştırırsın, bunca sene değişmeyen ekmek fiyatını’’ demiş. Ancak Mehmet hocamda sonuçta mahcup oluvermiş.

Değerli hocamızı fazla yormadan, üzmeden günün hatırası adına aynı karede olalım diye toplu bir fotoğrafla, kendilerine sağlık ve mutluluklar dileyerek, gözlerinde kalan sevincin daha da canlı olduğuna şahitlik ederek, geldiğimizin onda bıraktığı hoşluğun gizeminde, çocuklar gibi şen olan haline saygıyla tekrardan ‘ ’Allaha ısmarladık ‘ ’diyerek ayrıldık haneden.

Yine güngörmüş, sevecen yüzlü, tatlı dilli… annemizin hayır dualarını alarak, o pamuk ve kırışık ellerini öperek, içten ve bir o kadar duygulu haliyle’’Yeniden buyurun gelin …‘’evlatlarım diyen Pekder ailesini, kaderleriyle baş başa bırakarak veda ettik.

Yine buluştuğumuz noktadan, geldiklerimiz yollara koyularak, buruk ama mutlu, bir gönülde yer almanın hazzını yaşayarak döndük. Elbette herkes bu ziyaretten alacağı dersi, mutluluğu, kıssadan hisseyi ve bir eğitim efsanesi Mehmet Pekder hocamızı sevinçle bırakarak kendi dünyamıza döndük.

Teşekkürler sevgili hocam,hep sağlıklı ve mutlu kalmanız dileğiyle..